5. bölüm - Toprak'ına damlaları takılan Bulut.

73 7 2
                                    

Korkuyormuydum, hayır. O adamı seviyormuydum, sanmıyorum. Sadece ölmesini istemiyordum işte. Gerçek ailemin kim olduğunu o biliyordu. Birde kimin kuyruğuna bastı da bıçakladılar, merak ediyordum. Defalarca o adamı öldürmem gerektiğini düşünürdüm, Şuan yaşamasını istiyordum. Hastaneye gelmiştim. Şuan onun olduğu odanın kapısının önünde öylece duruyordum. "Hanımefendi, iyi misiniz?" bir hemşirenin sesiyle kendime geldim. Olumlu anlamda başımı salladım ve kapıyı açıp içeriye girdim.

Bu, tahmin ettiğimden de zor olmuştu...

"To- Toprak..." dedi zorlukla. Mavimsi gözleri solmuş, kahverengi saçları dağılmıştı. Bıçaklanmış biri nasılsa, karşımdaki adam da öyleydi. "Murat bey," dedim, soğuk ve resmi bir sesle. "Babaya ne oldu?" dedi zorlukla. Bazı yerlerde sesi kısılmıştı, zorlukla anlayabilmiştim. "Öldü, ailem sandıklarımla birlikte öldü," dedim. Neşeden epey uzak bir şekilde güldü. "Kimin damarına bastın?" dedim, bende aynı onun gibi ruhsuz bir şekilde gülerek. "Gerçek ailenin," dediğinde şaşkınlıkla ağzım açıldı. "Ne?" diye bir kelime firar etti ağzımdan. "Sana iyi bakmamı söylemişti. Bakamadım, öldürmek istedi," dedi açıkça. "Biliyormusun, onlardan da senden de nefret ediyorum," dedim soğuk bir sesle. "Gerçek aileni öğre-" sözünü keserek "Hayır!" diye bağırdım. Beni istememişlerdi ve beni bu aileye vermişlerdi. Beni istemeyeni ben de istemem. Koşar adımlarla odadan çıktım.

Önüme çıkan bir hemşireyi durdurup "Murat Dal'ın durumu nasıl?" diye sordum. "İyi, Yarın akşam taburcu edeceğiz," dediğinde teşekkür edip hastaneden çıktım. Oldum olası hastanelerden nefret ederdim. Sanki sevdiğim biri bu hastanelere mahkûm kalacak gibime gelirdi hep. Belki ben mahkûm olurdum, Bilmiyorum. Fakat sevmiyordum işte bu lanet yeri.

Sertçe bir bedene çarptığımda düşüncelerimden ayrılmak zorunda kaldım. Kafamı kaldırıp kim olduğuna baktım. Bulut'du, arkasında da Sedef vardı. "Götür beni buradan," dedim fısıldayarak. Beynimin bağırarak söylediği şeyi fısıldamıştı dudaklarım. "Atla arabaya," dedi. Başımı salladım ve arabaya ilerledim. Ön koltuğa oturduğumda Sedef de arka koltuğa kuruldu ve Bulut arabayı sürmeye başladı. Kısa süre sonra sakin bir kafede durmuştuk ve bir masaya yerleşmiştik.

Hani, bahçede bir gül görürsün. Kan kırmızısı. Dikenli. Güzel. Hoş kokan... Eline aldığında dikkat etmezsen eline batar ya hani... Çocukken merak edip kırmızı yaprağının tadına bile bakarsın belki. Tadı kötüdür, görüntüsü güzel. Bir de, yaklaşan olursa canını yakan dikenleri vardır. O gül, bendim. Dışım güzel, tadım acı. Yaklaşana zarar veririm. Bir dala da tutunamadım zaten. Yalnız başıma.

Tabi kendimi bir çiçeğe benzetecek Olsam o kesinlikle kaktüs olurdu.

Sanırım, psikolojim iyice bozuldu.

Yada masada ki gül, Bunları aklıma getirdi. Emin olamıyorum.

"Anlat bakalım kuzen," dedi, Sedef. Masadaki tek başına olan, kan kırmızısı gülden çektim bakışlarımı. Derin bir nefes alıp konuşmaya başladım. "Baba-" diyip duraksadım. Ruhsuz bir kahkaha attım ve konuşmaya devam ettim "Bak karıştırdım. Benim babam sandığım adam var ya, o öz babam değilmiş. Gerçek ailem beni bu herife vermişler. O da bana iyi bakamadı diye biyolojik babam, Murat babamı bıçaklanmış, falan filan, " dedim. Aralarda gülümsemeye çalışarak söylemiştim. Sedef şok olmuş bir şekilde "İyi de imkânsız. Olmaz yani, imkan yok," dedi ve aklına bir şey gelmiş gibi gözlerini dehşetle açtı. "Siz 1 yıllık tatile çıkmışsınız, Rusya'ya. Geldiğinizde Sen çoktan doğmuşsun. Rusya'da öğrenmişler Yeşim teyzenin hamile olduğunu. Öyle demişti annem," dedi. Sinirle elimdeki bardağı patlattım. Bulut küfredip yanıma geldi ve elime baktı. Benimse yüzümde tek bir mimik oynamamıştı.

Yeryüzünün GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin