Muhafız

130 15 29
                                    

Arkel, ışık patlamasından sonra bir süre daha boş gözlerle Kamelya' nın yeller esen yerine baktı. Orda değildi. Çünkü duman onu yutmuştu. Hayır! Saçma! O hiç varolmadı. Az önce bir rüya görmüştü. Ağacın dibinde uyuyakalmış,az öncekileri de rüyasında görmüş, gerçek sanmıştı. Gerçek değildi, olamazdı.

Gözünü ovuşturup kafasındaki bu düşüncelerden uzaklaşmaya çalıştı. Ağacın dibinden kalktı ve üzerini silkeleme ihtiyacı duymadan ağır ve tedbirli adımlarla sönmüş ateşin yanına yaklaştı. Şaşkınlığını hâlâ atamasa da paranoyak gibi davranmamalıydı. Az önceki sadece basit bir rüyaydı, o kadar. Bu ateşi tek başına yakmıştı. Sadece yorgun olduğu için ateş yaktığı zamanı algılayamamıştı.
Kendini böyle telkin ederek ateşin yanına vardı ve bir süre ayaktaydı öylece dikilip boş gözlerle tuluma baktı. Anlaşılan farkında olmadan sermisti onu. Bu kafa dağınıklığının yanında hafiften uyku da baş gösteriyordu. Uyku bir süre sonra daha ağır basmaya başlayınca başta tereddüt etse de tulumun(yanlış anlaşılmasın. Tulumdan kastım sadece alta serilen battaniye tarzı birşey ) içine girdi. Kafasını yastık kısmına koyup bir süre boş gözlerle gökyüzünü izlerken aynı zamanda kendi kendine söyleniyordu.'Tamam, az önceki basit bir rüyaydı."

Daha sonra kafasını yana çevirerek sol kolunun üzerine döndü. O an burnuna tanıdık bir koku doldu. Meyve kokusu, bahar tazeliği, yağmur sonrasını andıran hoş bir koku. Ama bu koku onun baştan sona ürpermesine neden oldu. Çünkü bu koku, rüyasında(en azından o böyle düşünmek istiyordu ) ormanda ona saldıran o kızı, Kamelya'yı, ellerini arkadan tutup boynuna bıçak dayadığı zaman dalgalı saçlarından yayılan kokuydu.

Hemen yerinden kalktı ve az önceki ağacın yanına geri döndü. O yerde yatamazdı.

Gecenin ilerleyen saatlerine kadar boş gözlerle ağacın dibinden tuluma ve ateşin küllerinin olduğu yere baktı. Kafasında o ışık patlaması anı canlanırken hâlâ kendi kendine onun saçma bir hayal olduğuna kendini inandırmaya çalışıyordu. Daha sonra farketmeden uyuyakaldı.

Sabah güneşi yüzüne inatla vurup kuşlar da şarkısıyla eşlik ederek Arkel' i uyandırdı. Gözünü açtı, bir süre hareketsizce masmavi gökyüzünü izledi. Esnedi ve yerinden doğruldu. Her yeri tutulmuştu,bu yüzden ayağa kalkarken yüzünü ekşitmekten alıkoyamadı kendini. Tamamen doğrulduktan sonra pelerini düzeltip atının yanına gitti. Genzine dolan orman havası, yavaştan şuurunu açınca dünkü olay geldi aklına. Bu sefer güzel bir uyku çekmiş olmanın verdiği moral ve enerjiyle konunun üzerinde hiç durmadan atına binip kasabaya doğru yola çıktı.

Kasabanın girişindeki asker tümenini görünce atını yavaşlattı. Onun yaklaşmakta olduğunu gören bir asker ise eliyle durmasını işaret etti. Arkel, askerlerle arasındaki mesafeyi kapatınca atından inip merakla onlara baktı:
-Neler oluyor?
-Kontrol var efendim. Lütfen kolunuzu açıp Yasak Diyat armasını gösterin.(Her toplulugun vücudun belli bir bölümünde kendine has, dövme tarzı sembolik bir işaretleri olur)

-Neden?

-Efendim, lütfen sorun çıkartmayın.

Bunu söyleyen, ilk uyaran sıska asker değildi. Arkadan gelen cüsseli bir asker söylemişti bunu:

-Sarayın emri bu.

Arkel, kolunu hafifçe sıyırıp sağ bileğindeki Yasak Diyar armasını gösterdi.

-Buyrun efendim, geçebilirsiniz, diyerek yana çekildi askerler. Arkel de tekrar atına binip kasabanın merkezine doğru atını hızla sürdü.

Goral' ın bu saatte handa olacağını tahmin ettiğinden atını o taraga sürdü. Hana gelince atından indi, atını oraya bağlayıp içeri girdi.

Hanın iki kapaklı ahşap kapısını açınca, ahşabın sürtünmesiyle küçük bir gıcırtı sesi yayıldı hana. Han o kadar sessizdi ki bu ufacık seste herkes başını çevirip gelene baktı birkaç saniyeliğine. Daha sonra herkes tekrar önüne dönüp az önceki hali aldılar.

Arkel, birkaç saniye hana göz attı ve Goral' ın oturduğu masayı görünce hızla oraya gitti. Goral, kafasını önündeki kadehten ayırıp Arkel' e baktı ve önüne döndü.

Arkel, masaya oturunca Goral' ı süzdü. Oldukça yorgun görünüyordu:
-Goral, bu ne hal?

-Hiç, sadece biraz yorgunum. Nerdeydin sen? Tüm sabah seni aradım.

-Beni boşver de bu kasabanın girişindeki asker kontrolü de demek oluyor?

-Olanlardan haberin yok mu? Madalyon ve sahibi dün burdaymış. Bu sefer kendi gözümle görmeseydim ben de inanmazdım. Dostum, çok ilginçti. Böyle herşey bir saniye içinde oldu. Madalyonun sembolü belirdi. Sonra bom, birden bir ışık patlaması oldu ve görüntü kayboldu. Kraliyet bunun madalyonun varlığının bir delili olduğunu söylüyorlar. Kasabanın nerdeyse hepsi görmüş, gecenin başlarında sınır ormanının or...bi dakika sen dün nerdeydin?

Goral, bunu yeni birşey farketmiş gibi değişen bir yüz ifadesiyle söyledi. Goral'ın anlattıklarını kulaklarına inanamayarak dinleyen Arkel'in kafasındaki tüm soru işaretleri yerine oturmuştu.Bu yüzden sakin bir tavırla cevap verdi:

-Ormadaydım.

-Sınır ormanında?

Arkel, bunu sadece yorgun bir kafa sallamayla cevapladı. Goral, heyecanla devam etti:
-Peki, orda anormal birşey gördün mü?

Kısa bir sessizliktem sonra Arkel gözünü boşluğa dikti:

-Evet, gördüm. Hatta sanırım gördüğüm şey, Efsanevi Prensesin ta kendisiydi...

Merhaba arkadaşlar. Acemi bir yazarım
Hatta o kadar acemiyim ki şu an burda kendi kendime konuşuyor bile olabilirim. Bu yüzden kitabımı okuyup beğenirseniz lutfen yorum yapın ve arkadaşlarınıza da kitabımı tanıtın. Bu arada kitabımı aralıksız takip eden@ Twins2222 'ye teşekkür ediyorum. Desteğinizi bekliyorum...

YASAK DİYAR EFSANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin