part 17 :)

1.6K 67 32
                                    

Belki de bu iyi olurdu.Yani Boston’a dönmem.Ama böyle beş parasız ve günlerdir elime almadığım fotoğraf makinemsiz olmaz.Tekrar geri dönüp zile bastım.En yakın zamanda bir anahtar edinmeliyim.Alicia yine kapıdaydı.Acaba Tracey nerde?Yine işte olmalı çünkü birkaç gündür fazladan mesai yapıyor ve gerçekten yorgun görünüyor.Açıklama yapmadan onu geçip odama çıktım.Birikmiş yaklaşık $570 vardı.Onları sağ cebime sıkıştırıp dolabımdan hayatımda Tracey’den sonra en çok değer verdiğim şeyi alıp boynuma astım.Tamam Zayn makinemden daha önemli.Yani Tracey ve Zayn’den sonra.Kafamdaki bu çokta önemli olmayan düşüncelerden kurtulduktan sonra çekmeceme koyduğum sigara paketimi alıp diğer cebime yerleştirdim.Madem yolculuğa çıkıyoruz son bir şey daha ,kulaklıklarım.Tracey’nin bana doğum günümde aldığı mor beatslerimi de boynuma geçirdikten sonra koşar adımlarla evden çıktım.Telefonu çıkarıp baktığımda Liam’dan 2 mesaj vardı ama okumak istemiyordum hatta mesaj atıp telefonuma tecavüz ettiğini bile düşündüm.Saat 10’a gelmişti.Ve ben bu ayaklarla 1 saat içinde trene yetişemezdim.Ahh harika şimdi bir taksi bulmam gerek.Biraz ilerlemeliydim sanırım.Olabildiğimce hızlı bir şekilde koşarak anayola çıktım.Tanrı bu sefer yanımda olmayı tercih etmişti anlaşılan hemen bir taksi bulup bindim.Telefonu çıkarıp Zayn’i aradım

“Bay Çokbilmişgerzek?”

“Bayan Mızmız?”

“Neredesin Zayn?”

“Afrika’da safarideyim”

“Ben de Boston’a gidiyorum Zayn”

“Tamam”dedi ve telefonu yüzüme kapadı.Gerizekalı tıpkı onun gibi dalga geçtiğimi sanmıştı.Ama sonuçta ona söyledim mi?Evet.Peki Tracey’nin neden haberi yok?Çünkü çalışıyor olabilir ve onu rahatsız etmek istemem.Vicdanımı da rahatlattıktan sonra zayıf beyaz kafalı hiçte George Clooney’e benzemeyen taksiciye

“Boston’a giden ekspresse yetişmeliyim hızlı olursanız sevinirim”dedim.Adam sadece kafasını sallamakla yetinince tekrar telefonuma dönüp kulaklıklarımı taktım ve Liam’dan gelen mesajı açtım.

“NEREDESİN SEVGİLİM?”yazıyordu ilkinde.Imm cehennemin en güzel köşesinde bebeğim senin için uygun mu?

“ACİL BİR DURUM MU?”yazıyordu diğerinde.Evet midem için acil bir durumdu seni aşağılık.Hemen mesajları silip yolu izlemeye başladım.Buradan uzaklaşmak kesinlikle en iyi şey olacaktı.

  X X X

Nihayet uzun süren mide bulandırıcı ter kokulu balık istifi gibi geçen bir yolculuğun hayır işkencenin ardından Boston’daydım.Evde olmak güzel.Yılın bu zamanlarda turistler tarafından istila edildiği için fazla kalabalıktır.Bugünün pazar olmasıda ekstra bir durum.Candice’i aradım.

“Neredesin?”

“Marissa?”

“Evet şapşal kafa o konuştuğun şeyde adım yazmıyor mu?Yoksa yine birlikte olduğum biri aradı mı sandın?”

“Hey sok o tırnaklarını içeriye.Josh’un yanındayım.Bugün biliyorsun hastaneye gitmem gerekiyor”

“Yarım saat sonra Monique ‘de ol.”diyip telefonu kapattım.Buraya gelince garip hissetmiştim.Yalnızlık,özlem,pişmanlık,mutluluk ve açlık gibi.Garip olduğunu söylemiştim.Kafamdaki düşünceleri atıp yürümeye başladım.Bir yıl önce burası benim şehrimken şimdi boynumda fotoğraf makinemle tam şu ülke ülke dolaşan sevimsiz turistlere benziyorum.Monique kafeye ulaşabilmem için ya metroya binmem gerekiyordu ya da bir taksi tutmalıydım ki ikinci seçenek daha uygun gelmişti gözüme.Yol boyunca müzik dinlediğim kulaklıklarım yine benimleydi ve bana hiç yabancı olmayan bu yolda yürürken burayı tüm bu olumsuzluklara, insanların iğrençliğine rağmen özlediğimi hissettim.Belki geri dönmemeliyim.Belki buradaki hayatıma yalnız devam etmeliyim.Sonuçta ortadan kaybolsam beni merak edip arayacak birini tanımıyorum.Tracey birkaç gündür kendini The Walking Dead’de oyuncu gibi hissedip öyle davrandığı için beni arayamaz.Zayn ise tam bir uyuşuk ukala.Caddedeki bu kısa yürüyüşümü ve alman Hanslarla olan yakınlığımı bir an önce bitirebilmek için yoldan geçen taksilerden birini elimle çağırdım.Saçlarının siyahı boya olduğu çok belli olan yaş kompleksli şişman hiçde Johnny Deep’e benzemeyen taksiciye yolu tarif ettikten sonra makinemi açıp açtığım camdan dışarıyı çekmeye başladım.Eşsiz Boston manzarasını.Sabah o kadar da etkileyici değil ama gece diyecek kelime bulamazsınız.Bir kaç bina resmi çekip tekrardan makineyi kapattım.Tüm bu hayatım bir saçmalıktan ibaret.Sabah Liam’ın yanında ondan hoşlandığımı hissettirip şimdi onun suratını görünce ilginç fanteziler kurduracak kadar saçma.Bir hafta öncesinde bileklerini kestirecek kadar saçma.Bazen düşünüyorum acaba gerçekten insan gibi yaşayabileceğim bir hayatım olsaydı nasıl olurdu?Yine Boston’da yaşardım ve belkide buranın gurur kaynağı Harvard’a girerdim.Sorunlu arkadaşlarım olmasaydı belki de Mark Zuckerberg yerine ben bulmuştum Facebook’u.Ama reenkarnasyona inanmayan biri olarak bu istediğim veya düşündüğüm hayata hiçbir zaman sahip olamam.Ama eğer reenkarnasyon varsa da hayata yeniden bir zürafa olarak gelmek isterdim.Tek dertleri ot yemek.Onları hoşlandıkları zürafalar kendi zürafaları yokken birlikte olmak için kullanmazlar.Ben neden bu halde olduklarını anlamadığım engelli düşüncelerimle boğuşurken çoktan gelmiştik.Adama $20 ödeyip arabadan indim.Hiçbir şey değişmemişti.Aynı sakin,unutulmuş ve pis sokaklar aynı binalar aynı hava.Herşey bırakıp gittiğim gibi.Kulaklıklarımı çıkarıp gün geçtikçe eskiyen kafenin tabelasının önünde durdum.Candice’le ilk kez burada tanışmıştım.Birçok ilkimi de burada yaşamıştım.Kafenin sahibi Elizabeth’in bizden başka düzenli müşteriside yoktu zaten.Elizabeth İngiliz bir kadın.Babasıyla annesi ayrılınca babası ayrılıp buraya gelmiş ve bu eski şirin küçük kafeyi açmış.Elizabeth’de kocasından ayrılınca babası da öldüğü için herşeyi geride bırakıp buraya gelmiş.Halinden de gayet memnun.Belki de benim idolüm o olmalı.Derin bir nefes alıp içeriye girdim.Küçük kafeye pencerelerden dolan güneş ışığı farklı bir hava katmıştı ve rastgele koyulmuş yuvarlak masaların sadece birkaçı doluydu.Her zaman oturduğumuz en köşedeki masada doluydu.Candice kızıl saçlarıyla kendinin olduğunu belli ediyordu.Ona olan kızgınlığımı bir kenara bırakıp masaya yaklaştım.Beni görünce zaten büyük olan kahverengi  gözleri daha da açıldı.Onun bu şapşal halini özlemişim.Hemen ayağa kalkıp bana sarıldı.O sırada Josh olduğunu tahmin ettiğim omuzlarına gelen kahverengi saçlı kirli sakallı zayıf biri gülümseyerek bana bakıyordu.Yüz ifademi bozmadan suratına baktım.Aslında bazı şeyleri atlarsak iyi biri olabilirdi.Sonuçta hala Candice’in yanında.Kendimi geri çekip Candice’in dolan gözlerine baktım.

The Rebel(One Direction FanFic)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin