Home

850 160 366
                                    


🎶Bölüm şarkısı; Tom Odell/Long Way Down🎶

   ***

"Ciddi misin?" Dedi Louis, "Daha az önce enselendin."

"Um, evet...O konu hakkında...Genelde kafasını masadan kaldırmazdı. Bana da sürpriz oldu. Teklifime ne diyorsun?"

"Ne kadar aptalca bir fikir." Sırıttı Louis. "Gidelim, hadi!"

Bu Harry'i de gülümsetmişti. Louis'in elinden tutup uzun koridorda çekiştirmeye başladığında okyanus gözlü çocuğun ne kadar kızardığını fark edemedi. Koridorun sonunda tekrar sola döndüler ve okulun giriş kapısından arka bahçeye çıktılar.

Harry dışarı çıkar çıkmaz Louis'in elini panikle bıraktı. Bahçenin bitiş kısmına geldiklerinde ise önce afacan yeşil gözler etrafı taradı. Daha sonra çam ağaçlarının arasına doğru girdi ve gözden kayboldu.

Louis de aynısını tekrarladığında artık önlerindeki tek engel demirliklerdi. Harry arkasına dönüp Louis'in de kendisini takip ettiğinden emin oldu. Ona güven verici bir gülümseme bahşedip daha önceden kesildiği belli olan demirliğin içinden kendine geçebileceği şekilde bir boşluk oluşturup içinden geçti.

Artık okul duvarlarının arasında olmamanın verdiği rahatlık, ikisinin de suratından okunuyordu. O geceden sonra birbirini bulan iki yarım kalp tekrar bir bütün olunca hayat daha kolaymış gibiydi. Sanki evren onları birleştirmek adına bir takım fiyasko oyunlar oynuyor, aralarında eşi benzeri olmayan bir manyetik alan yaratmak için uğraşıyordu.

"Nereye gidiyoruz?"

"Seni evime götürüyorum."

"Eve mi? Ben senin o bildiğin erkeklere benzemem, Styles. İlk randevuda eve gitmiyorum." Şakalaştı Louis.

"Öyle mi? Kaçıncı randevuda gidiyorsun peki?"

"Eh, ikincide."

Harry, Louis'i ormanın girişindeki yıkık dökük evin bahçesine soktu. Louis, çeşitli ağaçların bulunduğu bahçedeki ferah havayla karışmış çürük meyve kokularını içine çekti. Orada öylece etrafı izlerken Harry bir ağacın altında durup Louis'e baktı.

"Louis! Bu taraftan!"

Mavi gözlü oğlan büyük adımlarla Harry'e ulaştığında Harry kalın gövdeli devasa ağaca montelenmiş küçük tahtaların üstüne basarak ağaca tırmanmaya başladı. Başta tereddüt etse de ardından Louis de ona katılmıştı.

Ağaç eve ayak bastıklarında, Louis daha fazla heyecanlı olamazdı. Kıvırcık, minik evi mükemmel bir yer haline çevirmişti. En köşede, boy boy yumuşak yastıklar ve büyük bir battaniye vardı. Tahtadan duvarların neredeyse hepsinde eski rock gruplarına ait çeşitli posterler vardı. Bir diğer köşede ise yığınla kitap ve çizgi romanlar bulunuyordu. Louis hayranlıkla etrafı izlerken Harry oturup bağdaş kurdu. Merakına yenik düşüp sordu Louis.

"Evine gideceğimizi sanıyordum?"

"Geldik işte."

"Burada mı yaşıyorsun?"

"Aslında...hayır."

"Öyleyse buraya evim demen bir hata."

"Yanılıyorsun, Lou. Ev, kendini güvende hissettiğin yere denir. Benim evim burası."

Lost In The Same Jungle Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin