Stay Alive

830 145 341
                                    


(Ufak bir not: Harry'nin hikayedeki hali, 2013 senesindeki Harry ama kendisi 16 yaşında.)

🎶Bölüm şarkısı:Artic Monkeys/No1Party Anthem

***

Harry kış akşamının dondurucu soğuk rüzgarını içine çekti ve artık bulanık görmesine neden olan gözyaşlarının akmasına izin verdi. Yavaşca yanağından süzülen yaş yolunu bulup yere damladı.

Cebindeki paketten bir sigara çıkarıp yaktı. Odasının küçük balkonunda öylece dikilirken kendisine hakim olmaya çalışıyordu. Elindeki jilete baktı. Yapmaması gerektiğini biliyordu. Kendisine bir daha yapmayacağına dair sözler verdiğini de hatırlıyordu.

Ama, Tanrım. Soluk teni tekrar o keskin metalik tadı üzerinde hissetmek için kıvranıyordu. Bileğindeki taze ince-uzun çiziğe parmaklarını bastırınca hissettiği keskin acıyla bütünleşen gıdıklanmayı ölesiye özlediğini inkar edemezdi.

Sigarasından son kez uzun ve derin bir nefes çekerken sol gözünden aşağıya hızlıca bir yaş aktı. Diğer tarafın da ona katılması uzun sürmemişti. Sigarayı attıktan sonra üstündeki hırkanın kollarını parmak uçlarına kadar çekip yanaklarında biriken yaşları sildi. Sadece bir kez daha yapacaktı, en fazla ne olabilirdi ki? Kimsenin umrunda değildi zaten.

Bileğini açıp daha önceden orada bulunan kırmızı çizgilerin üstünde parmaklarını gezdirdi. Tuhaf bir şekilde hoş hissettiriyordu. Jileti diğer eline alıp baş parmağı ile işaret parmağının ucuna sıkıştırdı. Bileğine yaklaştırdı ve sivri ucunu acımasızca bastırıp dümdüz çizmeye başladığında, hissettiği acıyla gözlerini yumdu. Dudaklarının kenarı yukarı kıvrıldı. İç sesine katıldı. O bu acıyı hak ediyordu.

Kısa bir süre sonra gün yüzüne çıkan koyu kırmızı kan bileklerinden akmaya başladı. Yere oturup bacaklarını gövdesine doğru çekti. Kafasını da dizlerinin arasına gömmüştü. Soğuktan titreyen bedenine kollarını sardı.

Ne kadar süre orada öylece oturup hıçkırarak ağladığını bilmiyordu. Zaman kavramını yitirmişti. Kafasının içindeki sesler onu bir türlü rahat bırakmazken, nasıl düzgünce düşünebilirdi ki zaten?

Tek istediği yaşadığını hissetmekti. Hala hayatta olduğunu hatırlamak için bir şey yapması gerekiyordu. Acıyla baş etme yöntemleriyle gurur duymasa da her hangi bir pişmanlık duymadı. Fiziksel acı ruhsal acının yerini alıp bütün bu onları biraz daha çekilebilir bir hale getiriyordu.

Kendini toparlayıp odasına geri dönmesi uzun zaman aldı. Balkonun kapısını kapattı ve kenardaki sehpanın üzerindeki kağıt havlu ruloyu eline aldı. Kolunu yukarıya kaldırdığında uzun süredir akan kanın hırkasının bütün kol uçlarına bulaştığını gördü. Taze yaraya yapışan kumaşı derisinden uzaklaştırırken canı yandı.

Çabucak kağıt havluyla taze yaranın üstünü sildi. Üzerindeki hırkayı çıkarıp odasının bir köşesine fırlattı ve bütün ağırlığını yumuşak yatağa bıraktı.

Yatağının yanındaki komidinde duran minik defteri ve onun üstündeki kalemi eline aldı. Tekrar sulanan gözlerini ellerinin bir köşesiyle sildikten sonra yazmaya başladı.

'Belki, yeterince kanarsam, bütün acım kaybolup gider.

Belki sonsuza kadar uyursam, artık bu kadar yorgun olmam.'

Günlüğü ve kalemi eski yerine bırakıp yatakta iyice kıvrıldı. Yorganına sıkıca sarılarak gözlerini kapattı fakat uyuyamayacağını biliyordu.

Lost In The Same Jungle Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin