Kuzey karanlığının erkenden çöktüğü o hüzünlü akşamlardan birinde, Yaser, Louis'i dinlenme odasında yapayalnız sigara içerken buldu ve yanına oturarak "Hayallere mi daldın delikanlı?" diye sordu.Louis onu görünce oturuşuna çeki düzen verdi. "Sadece düşünüyordum."
"Ne hakkında?"
Louis cevaplamadan önce biraz duraksadı. "Birinin mutsuzluğunu nasıl yok edebilirim?"
Yaser gülümsedi. "Hayatın seni mutlu veya mutsuz hissettirmesi gerektiğine inanmıyorum. Hayat sadece sana birşey hissettirmekle yükümlüdür. Çok düşünme."
Louis göz devirdi. "Neyse ne, bu sorumu yanıtlamıyor."
"Öyleyse...ona bir şişe vodka al. Hayatı dakikalar içerisinde nasıl neşeleniyor görürsün." Ufak bir kahkaha attı. Bu Louis'inde sırıtmasına sebep olmuştu. "Aslında...bu çok iyi bir fikir. İçeriden alsam sorun olmaz o halde?"
Yaser'in ona attığı bakış, Louis'in sorusunu cevaplamış oldu. Mavi gözlü oğlan omuz silkti. "Şansımı deneyeyim dedim."
Gözü saate değdiğinde mesaisinin başlamak üzere olduğunu farketti. Oflayarak yerinden kalktı. Ayyaşların dertlerini dinlemekten bıkıp usanmıştı artık. Neyse ki planını uygulamaya her gün daha çok yaklaşıyordu. Bütün zorunluluklarını geride bırakacağı aklına geldiğinde içi tekrardan heyecan ve huzur karışımı bir his ile doldu. Bu gecenin de bir an evvel geçip gitmesini ümit ederek, şimdi büyük bir ciddiyetle gazete okuyan Yaser'i arkada bırakarak işinin başına geçti.
***
Eve geldiğinde saat sabahın dördünü biraz geçiyordu. Üstünü değiştirmeye zahmet etmeden kendisini yatağa attı. Birkaç saatlik uykudan sonra erkenden kalkıp Zayn'in arabasıyla okula geçtiler. Kalabalık koridoru yarıp sınıflarına ulaşmaya çalışırken Zayn tekrardan sordu.
"Dostum sahiden iyisin, değil mi? Bok gibi gözüküyorsun."
"Evet...Bu kadar muhteşem olmak bazen yorucu olabiliyor." Louis esnerken cevapladı.
"Oh, kapa çeneni."
İkinci koridora vardıklarında Liam'ı kendi dolabına yaslanmış, Niall ile bir şeyler tartışırken buldular. Fakat Louis'in ilk dikkatini çeken kişi Niall'ın yanında tuhafça dikilen Harry olmuştu. Zayn, Liam'ı görünce adımlarını hızlandırdı ve kendilerine has olan selamlaşmayı yapıp gülüştüler. Diğer herkesle selamlaştıktan sonra Louis, Harry'nin yanına geçti. "Hey."
Harry parlakça gülümsedi. "Selam."
"Louis. Beşinci dersin sonunda maçımız var. Dördüncü derste soyunma odasında buluşalım." Louis'in kafa salladığını gördükten sonra Liam sınıfına gitmek üzere aralarından ayrıldı.
"Orada olacaksın değil mi?" Louis, Harry'e doğru kısık sesle sordu.
"Elbette. Kaçırır mıyım? Yaşasın Longhorns!" Yine o gamzelerini gösteren büyüleyici gülüşünü yapmıştı ve Louis birkaç saniye nefessiz kaldığını hissetti. Bir anda koridordaki kalabalık seyreldiğinde derse geç kalmak üzere olduğunu anlayan Louis, Harry'e "Sonra görüşürüz öyleyse?" Dedi. Harry kafa salladıktan sonra farklı yönlere dağıldılar.
Louis kahvaltı etmeyi unuttuğunu üçüncü dersin bitimine doğru hatırlıyordu. Midesinin yandığını hissetti fakat bunun birkaç dakika sonra geçeceğini düşünerek ısrarla tüm dikkatini matematik öğretmenine vermeye çalıştı. Ne yazık ki bir türlü olmuyordu. Elini çenesinin altına koymuş kafasını ayakta tutmaya çalışırken gözlerinin kaydığını hissetti. Yavaş yavaş uykuya doğru sürükleniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost In The Same Jungle
Fanfiction"Mavi gözlerin buharlaşıyor, ruhuma ve aklıma doğru. Rüyalarımda bile seni arıyorum, senin izini sürüyorum. Gerçek şu ki, uyandığım her an aklımdasın. Her. Kahrolası. Dakika. Sanki kemiklerime işlendin ve damarlarımda geziyorsun. Ne kadar çabal...