Ertesi sabah Louis'i şiddetle çakan şimşek uyandırmıştı. Yerinden sıçradığı gibi telefonuna sarılıp Harry'den bir mesaj olup olmadığını kontrol etti. Hayal kırıklığına uğramıştı. Saatin yediye yaklaştığını fark ettiğinde uykuya geri dönmekten vazgeçti. Okula gitmesi gerekiyordu. Ayaklandı ve hala aynı pozisyonda uyuyan Zayn'i dürtükledi.
"Zaynie, uyan artık! Yoksa arabayı ben sürerim."
Esmer çocuğun mırıltılarını dinlerken montunu giyindi ve balkona çıktı. Sırılsıklam olan manzarasını seyretti. Havada morumsu bir renk vardı ve uzaklarda bir yerde şimşekler çakıp duruyordu. Dudaklarının arasına bir sigara tutuşturdu ve esen kuzey rüzgarlarının alevi söndürmesine izin vermeden çakmağı ateşledi.
İşte o an Harry'nin dudağındaki kıvrımlar yine aklına gelmişti. Gözlerini kapattı ve tekrar hissetmeye çalıştı. Sigaranın parmaklarının arasında yanışı gibi yüreği de yanıyordu sanki. Onu okulda tekrar görecek olma ihtimali ile kalbi hızlanmaya başladı. Bir an önce okula gitmek istiyordu. İçinden bunu geçirdiğinde kendi kendini garipsedi. Tekrardan aşık olmuş olabileceğine ihtimal vermiyordu.
Odaya döndüğünde Zayn çoktan hazırdı, her şeyden çok değer verdiği arabasını Louis'e emanet edemezdi. Vakit kaybetmeden yola koyuldular. Zayn arabayı park ettiği gibi arkadaşını bekleme zahmetinde bulunmadan araçtan fırladı. Hızlı adımlarla yürüyor, gözleri Harry'i arıyordu.
Onu okul dolabından kitap alırken yakaladı. Koşar adımlarla yanına gitti ve yandaki dolaplara yaslanarak en karizmatik gülüşlerinden birini yaptı.
"Selam."
Harry onu fark ettiğinde gözleri irileşti fakat çabuk toparladı. Dolabını kapatıp çabucak kilitledi ve hızlıca yürümeye başladı. Louis de peşine takılmıştı.
"Nereye gidiyorsun?"
"Derse."
"Hangisi?"
"Neden umrunda?"
"Çünkü konu sensin?" Dedi bariz şekilde.
Harry onu duymamazlıktan gelmeye devam etti ve adımlarını hızlandırdı. Louis ise çaresizce ondan bir tepki almaya çalışıyordu.
"Okulu asıp ağaç eve gitmeye ne dersin?""Yapamam."
"Tanrı aşkına. Biri bugün sol tarafından kalkmış belli." Zümrüt gözlü oğlan duymazdan gelmeye devam etmişti. Bir süre sonra onu takip etmeyi bıraktığında Harry uzun koridorda yok olup gitti. Kafasında bin bir türlü sorularla tek başına kaldığında o da cebindeki ders programını açıp baktı ve kendi dersliğine doğru yürüdü.
Biyoloji dersi boyunca aklında bir sürü felaket senaryoları kurmuştu. Acaba ağzı mı kokuyordu? Onu zorlamış mıydı? Onlarca kez aklında o anı oynatıp durdu. Ama hayır, ilk o yaklaşmıştı Louis'e, kendisi de anın büyüsüyle birazcık yaklaşmıştı ve bum! Louis sıranın altından doğru sertleştiğini hissediyordu. Kendi kendine söylendi. "Sikeyim."
Yanındaki boş sıraya tanıdık bir yüz oturdu. Louis'i baştan aşağı süzdükten sonra konuştu. "Bölmüyorumdur umarım?"
"Um, yok...hayır." Utancından yerin dibine girecekti.
"Dinlediysen eğer Miss Bailey hepimizi eşleştiriyor. Yapacağımız proje için. Tek oturuyordun bende birlikte yapabileceğimizi düşündüm?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost In The Same Jungle
Fanfiction"Mavi gözlerin buharlaşıyor, ruhuma ve aklıma doğru. Rüyalarımda bile seni arıyorum, senin izini sürüyorum. Gerçek şu ki, uyandığım her an aklımdasın. Her. Kahrolası. Dakika. Sanki kemiklerime işlendin ve damarlarımda geziyorsun. Ne kadar çabal...