1-Nasıl bu hale geldik?

5.5K 238 174
                                    

Medyadakiler Louis ve Harry...

-


Gelecekten bir kesit

''Çekil önümden, Harry!''

''Louis! Lütfen, konuşabiliriz. Özür dilerim. Bak-'' duraksamıştı. Bir saniye! Neden özür dileyip duruyordu ki? '' İşlerin bu raddeye gelmesine sebep olan sensin aslında ve özür dileyen yine de benim!''

'' Ben mi sebep oldum?'' diyerek dehşete düşmüş bir ifadeye büründü karşısındaki genç. '' İnsanlar iyi vakit geçirsin istedim sadece! Yatağıma gireceğini tahmin edememişim. Ah, kusuruma bakma!''

Koyu mavi gözler ateş püskürürken, Harry karşısındaki bu adamı gerçekten de tanıyamıyordu. Onun bildiği Louis, canından çok sevdiği arkadaşı asla bu kadar ciddi ve kızgın olmazdı. Hayatla dalga geçen, eğlenceli ve harika biriydi o. Şimdi ona bir böcekmiş gibi bakması ve bağırması kanına dokunuyordu.

'' Çekil önümden dedim!''

Uzanıp kolunu tutmaya çalışınca Louis hızla ondan uzaklaştı.

''DOKUNMA BANA!''

''Lanet olsun! Ben senin arkadaşınım, bana böyle davranamazsın!''

Burunlarından soluyarak birbirlerinin gözlerinin içine kilitlendiler. Harry, kapının önünde durmaya devam ederken çekilmemekte kararlıydı.

'' Ne istiyorsun? Güç gösterisi mi? Sana vurmamı mı istiyorsun?''

''Böyle bir şey yapmayacağını ikimiz de biliyoruz. Sadece konuşmamız gerek. Lütfen inat etme!''

''Konuşmak istemiyorum! Yüzünü görmek istemiyorum!''dedi genç adam. '' Sikeyim! Dudaklarının tadını düşünemeden seninle konuşamadığımı anlayamıyor musun?''

Bir an ne cevap vereceğini şaşırmıştı. Küfür edermiş gibi dudaklarının tadından bahsetmese, Louis'in öpüşmelerinden hoşlandığını bile düşünebilirdi. Tanrı biliyordu ya o hoşlanmıştı ve bu yüzden kendisinden nefret ediyordu. Sonsuz hayal gücünün olumlu bir şeyler yakalayabilmek için bir taraflarını yırtmasından da nefret ediyordu!

Arkadaşı, dalgınlığından faydalanarak hışımla onu itip kapıyı açınca düşüncelerinden sıyrıldı.

Çekip gitmişti... Tanrım!

Gözlerini yumup bir süre bekledi ve ardından konuşmaların net olarak duyulduğuna emin olduğu salona doğru ilerledi.

'' Bana bunu yaptırdığınıza inanamıyorum!''

Kıvırcıklarını çekiştirip salonda volta atmaya başlarken karşısında oturmakta olan ev arkadaşlarına öldürücü sinyaller göndermeyi ihmal etmemişti.

''Adam benim en yakın arkadaşım.Evden nasıl çıkıp gittiğini gördünüz, değil mi?!''

Kanepede rahat bir tavırla uzanan uykulu sürtük, bağırmasına sinirlenmiş olacak derin bir iç çekince saçlarını çekiştirmeyi bırakarak tüm dikkatini ona yöneltti. İyice çıldırarak haykırmaya başlamıştı.

'' Bunu sen planladın. Lanet olsun, Eleanor! Aşkına karşılık vermiyor diye heteroseksüel bir adamı en büyük kâbusu ile tanıştırdın. EŞCİNSEL SEKSİ İLE !''

Gözlerinin dolmaya başladığını hissetmişti. Daha fazla gezinmeye dayanamayacağı için olduğu yere çöktü. Bacaklarını kendisine doğru çekip çenesini dizlerine yasladığında sadece huzur istediğini biliyordu ve unutmak... Ama olmuyordu. Altında hissettiği yumuşacık, beyaz halı bile şu anda ona huzur veremiyordu. Hâlbuki ne kadar beğenerek almışlardı bu halıyı. Bakmanın bile insana huzur verdiğini düşünmüşlerdi...

Zar zor elde ettiği huzur, artık ulaşamayacağı bir yerlerdeydi ve belki de o huzuru bir daha asla bulamayacaktı.

Bulunduğu yerin tam karşısında, siyah kanepede oturmakta olan diğer ev arkadaşı yorgun bir ses tonuyla konuşmaya çalışırken hala aptallığına ağlamakla meşguldü.

''Harry, biraz abartmıyor musun? Endişeni anlıyorum ama basit bir şakaydı sadece. Louis, eninde sonunda anlayacaktır. Şu an bunun bir şaka olduğuna inanamıyor olsa da inanacaktır. Kaç yıldır arkadaşsınız. Bu kadar saçma bir neden yüzünden onu kaybetmezsin... Yani kaybetmemelisin.''

Niall'ın sesindeki tereddüt içini titretmişti. İnsan ilişkilerinde her zaman çok daha iyiydi. Muhteşem sezgilere sahipti ve inanılmaz derecede arkadaş canlısıydı. O bile kesin olarak konuşamıyorsa işi bitmişti.

Ayrıca abartmak mı demişti? Dalga mı geçiyordu?

Yumruklarını sıkarak, çenesini dizlerinden kaldırdı. Sertçe karşısındaki beyaz surata odaklandığında söyleyeceklerinin net olarak anlaşılmasını istiyordu.

'' Basit bir şaka, öyle mi? Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Her zaman sağduyulu geçinirsin! Lanet olsun, Niall! Neden engellemedin sanki?''

Ona patladığının farkındaydı ama sakinliği de sinirlerini bozmuştu. Niall'ın solmaya başlayan yüzünden aynı soruyu kendisine sorduğu da anlaşılıyordu.

'' Yeter artık!''

Eleanor, konuşmaya karar vermiş olacak, muhteşem güzellikteki saçlarını eliyle alnından geriye doğru tarayıp ayağa kalktı. Tiz sesi ikisini de korkuyla yerinden sıçramıştı.

'' Bizi suçlamayı kes artık Harry! Senin azarlarını daha fazla dinlemek istemiyorum. Parti yapmamız ve eğlenmemiz gerektiğini söyleyen sendin. Hayatında değişiklik istiyordun. Al işte! İstediğin değişiklik oldu. Ayrıca gerçekten seks yapmış da değilsiniz. Öpüştünüz, o kadar. Her neyse! Umurumda değil, ne haliniz varsa görün! ''

Salına salına banyoya doğru ilerleyen kızın arkasından resmen tek yapabildikleri bakmaktı. Ne diyebilirdi ki? Lanet olası sürtük bir de zeytinyağı misali üste çıkmıştı!

Aslında haksız da sayılmazdı. Evet, parti vermelerini ve eğlenmeleri gerektiğini söyleyen kendisiydi. Ama şaka fikri tamamen o ukalaya aitti.

Niye bu fikri kabul etmişti ki? Çok mu lazımdı sanki! Lanet olsun!

İçkiye karşı asla dayanıksız olmamıştı. Hayır, sarhoş olduğu veya dayanılmaz baş ağrılarıyla uyandığı sabahları hiç hatırlamıyordu. Bundan kuşku duymuyordu çünkü dün gece, bütün detaylarıyla hafızasındaydı.

Bakışlarını koridora doğru bakmaya devam eden Niall'a çevirdi. Onu sevdiğini düşünmüştü ya da sevmek değil belki ama en azından hoşlanmak...

Birbirlerini kısa bir süredir tanıyorlardı.'Seviyorum' kelimesi için henüz erkendi. Her halükarda bir başkasından hoşlandığını düşünürken en yakın arkadaşım dediği bir adamla nasıl deli gibi öpüşebilmişti? İşte bunu anlayamıyordu.

Sarıya boyattığı saçlarının arasından elini geçiren genç, bakışlarını koridordan çekip ona sapladı.

'' Nasıl bu hale geldik?''


TELL ME THE TRUTH (Larry-Ziam)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin