BÖLÜM 19: "KÂBUS" part1

50.5K 2.2K 774
                                    

İthaf: uykuprensesi_ | Nam-ı diğer Rüzgar'ın kızı♡ |

Rüzgar'ı gördükten sonra, rahatlasam da içimdeki karanlık nokta daha da büyümüştü. Gizli numara, yine korkutmuştu beni. Sapık biriyle yaşamış olmama bir eksi daha eklenmişti. Bir de gizli sapığım.

Sevgilim yazıyordu o mesajda, sevgilim... Benim sevgili olduğum çocuklar, bir elimin parmak sayısını geçmezdi. Hatta bırakın parmak sayısını, anca üç tane sevgilim olmuştu; Oğuz, Furkan ve Enes.

Enes'le 9. sınıftayken çıkmıştık. Ergenliğe yeni yeni girmenin fiyaskolarından birisiydi. Bir ay bile sürmemişti, ki şimdi gelip beni rahatsız etsin, gizli numaradan mesajlar göndersin... Enes olamazdı.

Furkan, hiç olamazdı zaten. Kuzenimin en yakın arkadaşıydı ve Los Angeles'ta yaşıyordu. Yaz tatili için buraya geldiklerinde tanışmıştık. Zeki ve yakışıklı bir çocuktu, fakat o da olamazdı. Koskoca Los Angeles'tan gelip benimle mi uğraşacaktı?

Oğuz desen zaten malın tekiydi. Hadi bir mucize oldu diyelim de bu kurguyu kafasında oluşturdu, gerçekleştirmek için IQ'sü yetmezdi onun. Gerçekten, ben onunla neden çıktıysam?

Rüzgar'ın içeride olduğunu hatırladığımda, tüm kanlarım yanaklarımda toplandı.

"Rüzgar... Im... Ben... Şey..."

"Allah aşkına, Diksiyon'un kaç senin?"

Yaa, biri şu çocuğu balkondan sallandırsın lütfen! 'Benim Diksiyon'umdan sana ne, hıh sana ne!'diye bağırıp tekme tokat girişmek istedim, ama yemedi.

"Seni ilgilendirmez ki,"

Bana doğru yürüdüğünde gözlerimi silmekle uğraşıyordum. Yerdeki telefonumu almak için eğildi ve alıp bebek mavisi, V yaka kazağını düzelterek doğruldu.

"Neden ağladığını bir daha sormayacağım,"

Sesi uyarı doluydu. Elindeki telefonumun tuş kilidine bastığında, kalbim hopladı. O mesajı görse ne yapardı kestiremiyordum, fakat onu engellemem gerektiğini çok iyi biliyordum.

"Ya ver şunu Rüzgar," diyerek elindeki telefona atladım ama Rüzgar atladığım yönün ters tarafına telefonu çekmişti bile. Arkasını dönüp telefonla uğraşmaya başladığında, ne yapacağımı bilemeden sırtına atladım.

"Versene! Ya ver şunu!"

Sırtında debelenirken aniden bacaklarımı yakalayıp, ayaklarımı karnında kenetledi. Keyif aldığını belli eden bir kahkaha attığında, alayla "Bakıyorum da iki lafından biri 'vermek'. Fesat tarafımı uyandırıyorsun, çirkin."diye konuşunca gözlerim iyice açıldı. Rüzgar ve fesatlığı... Hiç uyumadı ki! Ne uyanması?

"Rüzgar, Allah için ver ya,"

Rüzgar yine aynı alaycı ses tonuyla "Vermek günah," deyip güldü. Kafasına bir tane geçirdim. "Telefonu... Ver... Dedim!"

Çenemle kafasına ağaçkakan kuşları gibi vururken, telefonumu arka cebine koyup karnına kenetlediği bacaklarımın üstündeki ellerini çekti ve ellerimi tuttu.

Elleri sıcacıktı.

Kalbim kelebeklerini mideme salarken, ellerimi daha sıkı kavrayıp kapıya doğru yürüdü. Ellerinin sıcaklığı beynimi işlevsiz hâle getiriyordu. Gözlerimi kapattım.

"Neden ağladığını söylemezsen, seni buradan atarım, çirkin,"

Sözlerini duyar duymaz gözlerimi açtım. Merdivenlerin en ucunda duruyorduk ve Rüzgar çok pis bir şekilde gülüyordu.

FIRTINAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin