....birbirine benzeyen kent hayatının karmaşa ve koşuşturmalarının ne kadar sıkıcı geldiğini her geçen gün daha iyi anlıyorum , kalbimi yoran şehrin yokuşlarından ziyade yakın ve uzak insanların yüreğimde açtığı yaralardı , ne trafik zorlukları ,ne de son günlerde istikrarsız cereyan eden hava şartları , aslında hiç biri değildi , hastalıklar ve eğlenceler ,ölümler ve doğumlar iç içe ve her şeyin birbiriyle yarıştığı bir hayatın içindeyiz , bu kadar milyar insanı barındıran dünyada bir nokta bile olmadığımızı düşününce,düşüncenin ufku genişliyor, ancak küçümsenmeyecek değer ve gücün temsilcileri olarak burada varız,ve insan olmak gibi üstün ve şerefli varlık olduğumuz bilinci avantaj gibi görünse de ,grip mikrobu veya bir tusunami gibi doğa afeti karşısında akıl ve teknoloji üstünlüğümüz iflas ediyor..işte böyle düşünce jimnastikleri içinde günler gelip geçiyor, herkes kadar kendime ait özel ve çevre iletişimlerim iyi-kötü düzeyde,zaten biz insan ,sevinçleri ve hüzünleri bir arada tutan beden sahipleriyiz,günün ve dününün birikimleri ağır hasarlar bırakmıyor değil ruh dünyalarımıza,günlerdir havalardan mıdır neden üzerimde yüklü bir ağırlığın etkisini taşıdım durdum,fakat bir türlü ifade edemediğim belirsiz bir duygunun da ruhumda cirit attığını çözemedim ,hiçbir şey beni gün geçtikçe mutlu etmez oluyor ,ruhumun aradığı ve sukünet bulacağı nokta neydi ? veya arayışlarım hangi iklimlere taşıyacaktı beni, günlerce bocalayıp durduğum iç fırtınalarımı bir rüyanın aydınlatacağını düşünemezdim ,evet ,bir gün bir rüya gördüm beni huzurlu duygulara taşıdı ,aslında gördüğüm rüya,bazılarınca ürkütücü ve bunun neresi insana huzur verebilir ki türünden di, şöyle bir rüyaydı "...üç katlı ahşap bir ev,cumbalı pencereleri ile eski Osmanlı mimarisini andıran bir yapı,bu evi tanıyorum anneannemin evi ,üçüncü kat çekme kat , sık sık oraya gidiyorum orada kendimi buluyorum,fakat bana ne olmuş olabilirdi ,kefene sarılmış boylu boyunca uzatılmışım,odada yalnız bırakılmışım ,sadece ben varım baş ucumda,ne garip tuhaf ve heyecan verici bir durum ,kendi ölüme bakan biri olmuştum,dünyada kim seyredebilir ki böyle bir sahneyi,önce panik yaptım sonra alıştım ,kendime bakınıyor ne olmuş nasıl bu duruma düşmüşüm diyerek anlamaya çalışıyordum,son günlerde hasta filan da değildim,rüyada ölmüş halime ağlayanlar yoktu bir tek ben vardım öylece kendime bakarak bekliyorum,güneş ışıkları bu kadar canlı ve cömert hiç bu kadar düşmezdi çekme katına,yerde uzanmış yatan ben ,apaydınlık ışık festivali içinde olan evin çekme katı,anlamaya çalıştıkça ölmüş gerçeğim daha ağır basıyordu, rüyayı ilginç yapan ağlayıp üzüntüler ve çığlıklarla ortalığı ayağa kaldırmadığım ,yüzümde ince bir tebessüm ,görmediğim insanlara hoş geldin der gibi çevreme bakınıyorum,mutlu bir yüz taşıdığımı resmediyor ışık huzmeleri,ışık dolu bir odada ölmüş beni seyreden duruşumla o kadar gerçeğim ki,bembeyaz kumaşı ile kefenim arasında kurduğum huzurlu bağ hiç te şaşırtıcı değildi,çünkü ortam huzursuzluk yerine bana huzur enjekte ediyordu.........................", uyandığıma inanamıyorum ,keşke daha uzun süreli olacak bir rüya olsaydı bu,hatırladığım kadarı ile beni korkutmayan ve kendine bağlayan bu rüyanın bir açıklaması ve geleceğe yönelik bana bir getirisi olmalıydı,buna emindim,çünkü o kadar ,inandırıcı ve beni dört koldan saran bir yüzü vardı ki...
........günler günleri kovaladı Üsküdar yolu üzerinde Paşa Limanı mevkisinde oturuyorum,boğazın mavi suyuna değecek kadar yakın uçan kuşların sevimli uçuşları dikkatimi çekti, yokluğa karışan geçmişe yapılan yolculuğa çıkmış gibiydiler,beni bu şehir,bu istanbul böyle yaptı,bu şehir yeniden mavi düşünmemi kışkırttı ,ben bu şehirde yeniden ağladım yeniden dünyaya geldim,bu şehirde rüyalarım çoğaldı diye içimden geçiriyorum,seni düşünerek ya da seninle düşler çizerek ey şehir kendimi buluyorum, insanın bu şehir istanbul'da olması müthiş bir buluşma, kimi mavi-yeşil kimi erguvanlar rengi pembemsi bir düş diyerek içimden konuşuyorum ,az sonra arkadaşım gelecek onu beklerken içtiğim kahvenin keyfi düşüncelerime de yansıyor,bu düşlerimiz olmasa bu renkleri nasıl hissederiz,hangimizi kimsesizlik yakalamadı ki ,ve hangimiz hiç yalnızlık çekmedik ki, ah evet ,hüngür hüngür ağlamayalı ne kadar oldu ,neredeyse özlediğimi düşüneceğim ağlayı,keşke kuşların şu yolculuğunu yapabilsem,az önce uçup geçtiler bir rüyanın içinden geçer gibi ,ve bir gemi ağır ağır boğazın sularını yırtarak yol alıyor, birkaç balıkçı sandalı emeklerinin karşılığını toplamak için ağlarını topluyor,akşam önü galata kulesine yakın noktada güneşin kızıllığı,tüm renkleri ile grup vakti görsel bir renk şöleni,bir martı hemen oturduğum masanın önündeki taşın üzerine kondu,kömür gözleri ne güzeldi tüyleri bembeyazdı bakınıp duruyor ,gözlerimi gözlerine diktiğimi anlamıştı bir şeyler bekledi ,neyi konuşmak için uğramıştı buraya,bırakıp gitmedi ,birkaç gün önce gördüğüm rüya ve bir martının bana odaklı bakışları oturduğum yerden yarımada İstanbul silüeti,daha derin bakınca ,maziden günümüze gülümseyen mabedlerin ruhumuzda ayaklandırdığı düşünce, ölüm ve sonrası hakkındaki fırtınalı duygular hepsi bir olup üşüştüler başıma,işte tam bu sırada geldi arkadaşım,onunla rüyamı paylaşmama sebep de burada şu beş on dakika içinde yaşadığım duygusallıktı,ilgiyle beni dinleyen arkadaşımın söylediklerini zihnimden çıkaramıyorum,iyi ki böyle bir dostum var ,candan yürekten ,içten samimi dost arkadaşım benim,bana ne güzel şeyler anlattı en çok şu sözleri beni etkiledi "...gördüğün rüya hem anlamlı hem harika bir kompozisyon hayat akışında,genellikle uzun ömürlü olacağına ve çokca sevinçli haberlerle geçen bir ömrün olacağına işaret olabileceği gibi fakirsen zenginliğe,zenginsen geçici fakirliğe de işaret eder denilir,ancak her ne söylenirse söylensin,yaşadığımız dünyanın sonlu oluşu ve ölümlü olduğumuz gerçeğine mahkum olduğumuzdur, madem burada mahkumuz demek ölünce özgür olacağız,yani bir anlamda bizi sınırlayan ve bu boyutta her şeyi ölümlü yapan her ne ise,ölmek özgürlüktür öyleyse,zaten öteden beri ölüm sonrası yeni bir uyanışın varlığı konusu tüm ilahi metinlerde söz konusu,eğer ikinci hayat kaçınılmaz bir gerçekse öldüğümüz an uyanacağız demektir ,bu dünya zindanından başka bir dünyanın sonsuzluk boyutuna geçeceğiz ,ölümsüzce ve sürekli mutlulukla....,senin gördüğün rüya bence muhteşem bir zenginlik,kendi ölümüne ,apaydınlık, ışık dolu bir ortamda bakan biri olarak,bu ,kalbinin ne kadar değerli ve güzel olduğunu açıklar, her zaman iyi-güzel-sevgi dolu,yapıcı ve inşa edici....." , kahveler bitmişti ama arkadaşı Özlem'in anlattıkları zihni dünyasında bitmemişti , Paşa limanı ışıklarını yakan istanbul'un en güzel mekanlarından oluşunu şimdi daha iyi görüyordu,boğaz köprüsü ışıl ışıl rengarenk yanıp sönüyor boğazın sularında renkli gölgelere,yakamozların titrek bakışlarını açığa çıkarıyordu, diğer arkadaşım Filiz'in "..insan kendisini bir rüyada hissediyor...harika ya..!! " cümlesi yeniden rüyasını aklına getiriyordu,zannederim beni daha uzun süre bu konu yalnız bırakmayacak....
26.03.2015mustafa kaya
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kendime Mektuplar
Short StoryGiderek metropolleşen güzel şehirlerimiz, insanı ve her birimizi yalnızlaştırmakta, bizleri bulunmaz canavarlara dönüştürdüğünü acıyla hissettirmekte. Oysa şehirlerimizin, insanı mutlu etmek, huzur ve güvende yaşatmak için inşa edilmiş olmaları gere...