..Üsküdar kalabalık ve hava yağışlı,nisan yağmurlarına benziyordu mevsim güz olmasına rağmen.Yağışın güzelliğini doyasıya yaşayanlar kendilerini şanslı görmeliler,günlerdir biraz yağmur daha çok yağmur isteyen şehir insanları yağmurla yeniden dönüyorlardı hayatlarına.İyi ki üsküdar'a inmişim dedi ,yağmur öncesi kuşların valsı vardı gökyüzünde buna şahit olan kalabalıkların içinde olmaktan çok mutlu oldu, insanlar durup ,bu ilginç olduğu kadar sevginin,kaynaşmanın,birlikteliğin nasıl güzellikler gösterebileceği hakkında mesaj verir gibiydi kuşların dansı.Kuşlar gösterilerini bitirdikten sonra yağmur başlamıştı.Her yer ıslak , yağmur kokusu sarsın istiyordu gerçi , hazırlıksız yakalanmıştı.Bir çiçekçinin önünde durdu,yağmurun kesilmesini beklerken bir yandan çiçekleri seyrediyordu.Dikkatini bir çiçek çekiyordu,İstanbul kadar güzel çiçeğin adı orkide,fiatını sordu düşünmediği kadar pahalıydı, annesini düşündü ona sık sık çiçek almadığı için kendini suçladı içi acıdı,şu kent çalışma hayatı ve dünya koşusu nasıl da yabancılaştırıyordu insanı değerlerine.Evet,aile bağları ve özellikle annelerimiz gerçeği acaba hayatımızın yüzde kaçını alıyordu.Maalesef basın ve medya manşetleri kendini boşluklarda gezdiren insanların aile ve annelerine karşı saygısızlıkları ile dolu.Canı sıkıldı ve şimdi hemen ne kadar isterdi annesine sımsıkı sarılmayı, en sevdiği çiçeklerden odasını cennete çevirmeyi.Gözleri nemlendi gayri ihtiyari neden orkideyi satın almadığını ve neden bir demet papatya ile yetindiğini izah edemedi.İki tarafı ağaçlı yoldan yürüyordu.Az önce dinmiş yağmurun ardından ruhunu serinleten boğazdan gelen rüzgar ve deniz kokusunu içine çeke çeke yürüyordu.Bir yandan da '..seni bana hatırlatmaz mı anneciğim her yağmur damlası düştükçe ince ince yüzüme ,o hüzünlü gecelerimi seninle..' diye söyleniyordu yaşanılan mutluluklar boşuna olmamalı anneciğim ne güzeldi birlikteliğimiz elbet devam etmeliydi.Annesi için katlandığı her fedakarlığı az görüyordu onu kaybedeli şurada iki yıl olmuştu ancak ruhunun derinliklerinde ve gözlerinin önünden gitmeyen hatırası genç kızı kimi zaman iki büklüm yapıyordu.Biricik teselli olarak da ona layık bir evlat olduğu düşüncesiydi.Bugün hüzünlenmişti nedense gerekçesini bilmediği bir ince sızının yüreğini burktuğunu içten içe mutsuz ettiğini görüyordu .Yağmurlu bir sabahın bu hüzünlü saatinde Üsküdar, ıslak bakıyordu insanlara.Su birikintilerine konmuş kuşların dünyasını sevdi yürümeyi özlediğini düşündü yürümek ve kendine gelmek istedi.Şehir karşısında kendini yalnız hisseden(bunca kalabalığa rağmen)biri olarak görüyordu kendini ve yürüyüşleri olan biri için,yine kendisini arayan insan fotoğrafı diyordu,bu paradoksu seviyordu hatta feylosofca önermeler kurarak dolaşmayı huy edinmişti.Kendisiyle konuşarak siyaset ve politika üretiyordu zihninde,zamanla birbirine yabancılaşan insanlar kent hayatının ürünü değil miydi ? diyordu ,öğütülen değerleri düşündü bu kent hayatın nelere mal olduğunu insana neleri kaybettirdiğini bunalım ve buhranların giderek cinnetleşerek arttığını görüyordu, oysa şehir ne kadar güzel mavi.İnsan kendisini neden yalnız hisseder bunca güzelliklerle çevrili hayatta dedi,sahi tuhaf değil mi ? farkında olalım olmayalım giderek insanlar değişerek yabancılaşarak ve yalnızlaşarak çoğalıyordu, bunları düşünürken sesli mi konuşuyordu içinden mi üzerinde durmadı karşısına gelen anne ve kız çocuğuna dikkat kesildi dünyanın her tarafında çocuk,aynı güzel çocuk dedi .Aynı gözler mahzun ağlamaklı korku ve endişeler içinde bazı , bazen de umut dolu güleç,renk renk yüzler menekşe.İçini ısıtan bu görüntüye gıpta ile baktı,hayali yıllar öncesine uzandı annesinin elinden tuttuğu o hiç unutulmaz mutlu çocukluk gezintileri tekrarını bir daha yaşayamadığı güzelliklere.Ne kadar çok isterdi şu kız çocuğunun yerinde olmayı.Baharı hatırladı o yeşil rengi ve nereye dönse boğazın kuşatıcı güven verici mavi akışı karşısında annesi ile sahil çay bahçesinde eğlendiği o güzel günler aklına geldi.O güzelim İstanbul günlerinin kokusunu almaya başladı çınar ağaçların sessiz ama etkileyiciliği yanında bir görünüp bir kaybolan penbe çiçekli ağaçların şehre kattığı gizemlilik her yıl kendisini şaşırtıyordu.Evet bu ağaçlar birden kayboluyorlardı ve sonra çok arıyordu.İşte tam sırası dedi keşke istediği olsa hemen erguvanlı bahçeler yollar içinden geçse diye düşündü.Sahilde boş bir banka oturdu sanki birini bekliyor gibi. Ah anneciğim dedi seninle burada şu güzel mavi şiir şehirde şu görsel renkleri birlikte yan yana sevgiyle oturmuş olabilseydik.Mavi suyun taşıdığı gemiler sandallar martıların çoşkulu dansları ikindi kuşlarının suya yakın uçuşları ve tablaları simit dolu simitçilerin aynı nakaratla çıtır simit sedaları,fakat araçların kıyasıya çoğu zaman kuralsız seyirleri kontrolsüz korna sesleri arasında şehir kirleniyor,bunca canlılık arasında dünyası öyle başkaydı ki nerede nasıl dinlendireceğini kestiremiyordu.En güzel duygularını adeta küller arasından çıkarır gibi ,bu şehrin yaşattığı kederli günleri de sevinçli günleri de birlikte yaşatmak istiyordu .Akşamları karanfil kokardı annesine koştuğu her akşam .Şimdi onun hatırasını başucundaymış gibi zihninde canlandırıyor aynı kokuyu alıyordu en huzurlu olduğu yer eviydi annesinin amansız bir hastalığın girdabında evin bir odasında aylardır yattığı günler ve bu süreçte ne kadar rahatlık yaşatabiliyorsa o kadar gayret sarf ettiğini unutamıyordu keşke daha fazla güç ve imkanlara sahip olsaydı .Ah öyle özledi ki o yeşil koltuğunu odanın anne kokan güzel kokusunu.Annesine ait olan rengi yeşil koltuk hastalığının ağrılarını orada geçirir ilaçlarını bu koltukta alırdı.Elinden gelen her ne varsa yapmış olduğuna inanmak istiyordu .Annesi için yaptığı o yorgun,o ağır çalışma şartları içinden tükenmiş olarak eve döndüğünde bile annesi için her hizmeti yapar uyuyuncaya kadar yanı başından ayrılmazdı.Evlat olmak gerçeği bu olmalıydı diyordu ben küçükken her fedakarlığa katlanan bir anne için aynı fedakarlık sırasının evlat olarak kendisine geldiği bilincindeydi.Anneciğim diyordu biliyor musun ben o zor,o sabır isteyen günleri özlüyorum .Allah'ım ne günlerdi yaşlı insanlar gibi hissediyordu çoğu zaman kendini bu yorgun günlerin içinde,hayatı durup dinlenerek derin derin uzun soluklar alarak yaşıyordu,gizli gizli ağladığı geceler dün gibiydi dışarıda hiçbir iz bırakmadan insanlara fark ettirmeden geçirdiği okul yılları bir çırpıda gelip geçmişti.Okulunu en üst derecede başarılarla bitirmiş olmasının temelinde annesine duyduğu derin sevgi ilgi ve alaka duygusunun sürekliliğiydi.Bu sürecin dualarla örülen basamakları sayesinde başarıları kazandığı inancını her zaman itiraf etti,bunu hep böyle bildi.Kırılmış bir aynanın tamiri nasıl ki mümkün değil annesini kaybettiği günlerde kalbinin acıları da bir müddet onarılamadı.Her şeye rağmen hayat devam ediyordu annesine verdiği sözleri tutmalıydı ve gönlü rahattı sorumluluklarını yerine getirdiği için.Annesi başarılarını görmüş ve bu mutlulukla dünyasından çekilirken hem annesinin hem kendisinin ruhu rahattı.Annesi bu şehirde yatıyordu u şehirde birlikte bir dünya inşa ettiler ve bu şehri annesi ile sevmesini öğrendi,bu yüzden bu şehri hiç bırakmayacaktı bırakıp nasıl uzaklaşabilirdi ki nereye gitse bu şehrin mavisini iskelelerini martı çığlıklarını erguvan mevsimini boğazın gizemli bakışını hiçbir yerde bulamazdı veya dayanamazdı bu şehirden ayrılığa. Başını göğe çevirdi göklerde uçan kalbini arıyordu,annesinin düştüğü bu beklenmedik acıları ile nasıl savaştığını ve birlikte zorluklara nasıl göğüs gerdiklerini hatırladı,erken ayrıldı annesinden onun yokluğunu her zaman hissetti ,yoksa yeryüzünden sıkılmış mıydı annesi ,bu dünyanın ağırlaştırdığı yükten kurtulmak zamanını ancak Rabb'im bilirdi,ve sabah tebessümüm diyordu sabah güneşim ah sen anneciğim meğer senin varlığınmış hayatımı anlamlandıran ve sana uzak kaldığım her dem için bazen kendime cezalar biçiyorum rüyalarda,ya bir dağdan düşüyorum,ya suda boğuluyorum veya bir ormanda yollarım karışıyor,alevler ortasında kalıyorum ,uçurumlarda asılıyorum ,en fenası da bir aynanın içine çekiliyorum kayboluyorum.Ah anneciğim işte böyle bir şey sensizlik, sensizliğinin içimi sızlattığı bayram sabahlarına alışamadım biliyor musun ? güzel anneciğim.Son bakışlarının mahzunluğu görülmeye değerdi anneciğim '..kaldırın dedi beni yattığım yerden kaldırın ve yeşil koltuğuma bırakın..' bunu öyle kararlı ve iştiyakla istemiştin ki sana son dokunuşlarım olacağını nereden bilebilirdim,ne güzeldi yüzün anneciğim dua eder gibiydi dudakların,başın selam verir gibiydi cennet meleklerine ve kıbleye doğru saygılı şekilde düşmüştü yana.Tam bir yalnızlık duruşu , sevgiliyi bekler gibi,yeşil koltuğun üzerinde seni öyle bulduğumuzda ne güzel uyuyor düşüncesi ile hayran hayran bakmış üzerini örtmeye çalışıyordum anneceğim,affet beni seninle paylaşamadım o mutlu vedayı,ve işte o hiç gerçekleşmeyen veda gibi her zaman seni yaşatırım her gün baş ucumda anneciğim , o yeşil koltuk salonun aynı yerinde üzerinde sen varmış gibi bekler beni....
22.11.2011/beylerbeyimustafa kaya
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kendime Mektuplar
Kısa HikayeGiderek metropolleşen güzel şehirlerimiz, insanı ve her birimizi yalnızlaştırmakta, bizleri bulunmaz canavarlara dönüştürdüğünü acıyla hissettirmekte. Oysa şehirlerimizin, insanı mutlu etmek, huzur ve güvende yaşatmak için inşa edilmiş olmaları gere...