KURTARICI

2.6K 147 9
                                    

Gözlerimi kapatıp arabanın bana çarpmasını beklemeye başladım. Vücudum kaskatı kesilmişti ve elimden hiçbir şey gelmiyordu. Tam o sırada bir elin beni çektiğini hissettim. Ne olduğunu bile anlamadım ama iyiydim. Son anda birisi hayatımı kurtarmıştı.

Burçin'in ve beni kurtaran kişinin seslerini duyuyordum ama hiçbir tepki veremiyordum. Galiba korkudan şok olmuştum. Ancak beş dakika sonra kendime gelebildim. Araba çarpmamıştı. Allah'ım sana şükürler olsun. Sadece biraz korku, panik ve endişeyle atlatmıştım. Allah korusun, o araba bana çarpsaydı belki de ölürdüm. Daha kılacak çok namazım, kurtaracak çok hastam var. Elbette ben de bir gün öleceğim ama şu anda kendimi ölmek için hazır hissetmiyorum. Gerçi, kim kendini ölmek için hazır hissedebilir ki?

 Beynimde acaba beni kim kurtardı gibi sorular geçince beni kimin kurtardığını görmek için gözlerimi açtım. İlk önce Burçin'i gördüm ama beni kurtaran kişi Burçin değildi. Gözlerimi yana çevirdim. Bir erkekle karşılaştım. Hemen toparlanmalıydım. Bu düşüncemi hemen eyleme geçirdim. Nasıl olsa üzerimdeki şoku atlatabilmiştim. Şimdi ne yapacaktım? Tabiki beni kurtaran kişiye teşekkür edecektim. Ayağa kalkıp 

-"Hayatımı kurtardığınız için size çok teşekkür ederim. Siz olmasaydınız belki de şimdi hayatta olmayabilirdim. Tekrar teşekkür ederim." 

-"Hiç önemli değil. Benim yerimde kim olsa aynı şeyi yapardı." 

-"Tekrar tekrar teşekkür ederim. Size iyi günler." 

Dünyada böyle insanların kalmış olduğunu görmek çok güzel. 

-"Burçin senin yüzünden az kalsın ölüyordum." 

-"Saçmalama, benim yüzümdenmiş hıh. Kendi hatanı bana yüklemeye çalışma." 

-"Ne? Bir de ben suçlu oldum öyle mi Burçin? Bir kere sen arabadan kaçarcasına inmeseydin bunların hiçbiri olmayacaktı. Daha araba durmamıştı bile!" 

-"Aman tamam tamam. O da benim suçum olsun. Sonuçta sana hiçbir şey olmadı. Maşallah turp gibisin." 

-"Aman iyi. Çok konuşma da gezimize devam edelim." 

Önce neredeyse benim hayatıma bedel olan hediyelik eşyacıya girdik. Magnetler ve iki tane kupa aldık. Sonra Miniatürk'e gittik. Burası harikaydı. Burçin'le birlikte birkaç selfie çekildik. Altını çiziyorum selfie çekildik. Buradaki yapıtların çok küçük olmalarını garipsemiştim. Ama hoşuma gitmedi değil. Düşünsenize koskoca Anıtkabir, Kız kulesi gibi birçok eser sizden daha küçük. Kimin hoşun gitmez? Birkaç fotoğraf daha çekip arabaya doğru ilerledik.

"Burçin şimdi nereye gidiyoruz?"

-"Rotamızda Topkapı Sarayı var."

Arabayı Topkapı Sarayı'na doğru sürdüm. Bir saat sonra varmıştık. Yol biraz uzun olsa da sonunda bitmişti. Fotoğraf makinelerimizi de alıp arabadan indik. Dışarıda bir iki fotoğraf ve selfie çektikten sonra Topkapı Sarayı'nın içine girdik. Çok güzel bir yerdi. 

Bu kadar yer gezdikten sonra kendimi çok mutlu hissediyorum. İçeride de birkaç fotoğraf çekildikten sonra gitme zamanının geldiğini düşündük ve Topkapı Sarayı'ndan çıktık. 

Galata Kulesi ve Kız Kulesi de çok güzeldi. Şimdi sıra lunaparka gelmişti. 

İlk önce hızlı trene bindik. İlk başlarda yavaştı ama sonrasında çok ama çok hızlandı. Hızlı trenden indikten sonra ise gondola bindik. Gondolda büyük bir aptallık yaparak en uç köşeye oturduk. O kadar çok sallanmıştı ki bir an aşağı düşeceğim sandım. Gondolcu adamın bizim çığlıklarımızdan keyif alıyormuş gibi bir hali vardı. Biz Burçin ile 

-"Yavaaaaaaşşşşş!!!" diye bağırıyorduk ama adam aksine hızlandırıyordu. Sonunda gondol durdu. Gondoldan inerken Burçin ile ikimiz adama pis pis bakmayı ihmal etmedik. 

En son olarak da korku tüneline gitmeye karar verdik. Korku tünelinde Burçin çok korkmuştu. Korkulacak ne vardı anlamadım. Ben tabi ki de korkmadım. 

Akşam olmuş, hava kararmıştı. Eve iki saatte anca vardım. Önce Burçin'i bıraktım, sonra da kendimi eve attım. Bugün çok yorulmuştuk ama bir o kadar da eğlenmiştik. Ben bunları düşünürken  uyuya kalmışım. 

Bir ay sonra

Alarmın sesiyle uyandım. Alarm sesinden hep nefret etmişimdir ve hala nefret ediyorum. Alarm sesim en sevdiğim şarkı bile olsa o an o şarkıdan nefret ediyorum. Kalkıp abdest aldım. Namazımı kıldım. Daha hastahaneye gitmeme zaman vardı. Bunu için biraz Kur'an-ı Kerim okudum. Cüzümü bitirip kalktım. Çay suyunu koydum. İki tane yumurta kırdım. Yumurtalar piştikten sonra Ela'yı çağırdım. Ela ile birlikte kahvaltımızı edip evden çıktık. 

Burçin geçen hafta taşınmıştı. Artık kapı komşusuyduk ve her gün hastahaneye birlikte gidiyorduk. Burçin her zamanki gibi benden önce çıkmış, aşağıda söylene söylene beni bekliyordu. 

-"Sonunda uyuyan çirkin, sonunda." 

-"Aaa, ben miyim uyuyan çirkin? O çirkini sen kendin için kullanacaktın herhalde. Çünkü ben çok ama çok güzel bir kızım cicim." 

-"Ay Oya. Her zamanki gibi o çok bozuk olan Türkçe anlayışını herkese gösterdin. Benim cümlemde hiçbir hata yok. Hata senin kendini miss Turkey zannetmende. Halbuki miss Turkey yanında duruyor ama fark edemiyorsun işte. Bence sen bir Derya'ya görün." 

-"Derya?" 

-"Allah'ım sana geliyorum. Kızım sen bir gecede bunadın mı? Hani bizim hastahanedeki göz doktoru Derya. Allah'ım gözleri bozuktu, bir de başımıza bunaklık çıktı."

Burçin'in bunun gibi birçok cümlesi eşliğinde hastahaneye geldik. Asansöre binip dördüncü katı tuşladım. Odama girdim. Bugün iki tane ameliyatım var. Hadi bakalım, gün başlasın. 

İlk ameliyatımdan çıktıktan sonra acilden bir çağrı geldi. Hemen koşarak asansöre bindim. Kata geldiğimde yine koşarak hastanın yanına gittim. Gıda zehirlenmesi. Kızın midesini yıkamamız gerekiyor. Acaba annesi ya da babası buralarda mı diye etrafa bakındım. Kızın yanında annesi değil de babası vardı. 

-"Hemen midesini yıkamamız gerekiyor."

Ben bu adamı bir yerden tanıyorum ama nereden? Nereden? Nereden? Beynimde bir şimşek çaktı. Tabi yaa! Bu oydu. Beni kurtaran adam ve benim de onun kızını kurtarmam gerekiyor.

Merhaba. Yeni bölümü bugün bitirdim. İnşallah beğenirsiniz. Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Allah'a emanet olun.
Multi medya: Doruk

BENİM HAYALİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin