4. Bölüm

803 72 23
                                    


"Ömer?"

"Sakıncası yoksa oturabilir miyim?"

"Elbette." dedim ve ayracımı kaldığım sayfaya sıkıştırıp kitabı çantama geri yerleştirdim. Ömer ise bacaklarını toplayıp kollarını dizlerine sararak oturdu yanıma. Takım elbiseli iken ne kadar yakışıklı ise eşofmanlarının içinde bir o kadar sempatik görünüyordu.

"Bu tesadüfü neye borçluyum?"

"Ben tesadüflere inanmam." dedi net bir şekilde.

"O halde beni takip ediyordun."

"Pek sayılmaz." dedi ve bakışlarını havaya kaldırıp dudaklarını büzerek devam etti. "Sadece tahmin ettim diyelim."

"Nasıl yani?"

"Aslında..." dedi ve kulağıma yaklaşıp fısıldamaya başladı. "Benim özel güçlerim var." Muzip bir tebessüm eşliğinde dudaklarını kulağımdan uzaklaştırdığında sıcak nefesini hala ensemde hissedebiliyordum.

"Buna inanmamı beklemiyorsun, öyle değil mi?"

"Elbette hayır." dedi ve gülümsemesi biraz daha yayıldı yüzüne. Bu defa gamzeleri de eşlik etmişti gülümsemesine. Kalp ritmimin bozulduğunu hissedebiliyordum.

"O halde?"

"Biliyor musun?" dedi sorumu duymazdan gelerek. Bu kez çok ciddiydi bakışları. İfadesi derinleşmiş, gözleri ufka kilitlenmişti. "Bitenin başlayana dokunduğu yerdir eylül, demiş Ahmet Altan." dedi ve bana çevirdi bakışlarını. Bakışlarımda anlamlı bir ifade aradı fakat bulamayınca gözlerini yeniden ufka çevirerek devam etti. "Derler ki, eylül ayrılıkların ayıymış. Havasında bu yüzden hüznü barındırırmış. Tıpkı sıcacık yaz mevsimini kışa hazırladığı gibi, insanı da ayrılığa hazırlarmış." dedi ve sesini yumuşatarak şiirden birkaç dize daha okudu.

"Onun için yanık yanık tütsü kokar,

Onun için değdiği yeri kanatır.

Eylülde aşk, eylülde acı, eylülde yalnızlık zordur,

Eylülde her şey zordur, ben eylülü onun için severim."

Kısa bir sessizlikten sonra devam etmeyeceğini anladığımda bu şiiri neden okuduğunu anlamaya çalışıyordum. Hüzün ve ayrılıktan bahsediyordu. Aşkın zorluğundan ve acı olduğundan... Üstelik aylardan eylüldü. Bir şeyler mi ima etmeye çalışıyordu?

"Korkmalı mıyım peki?"

"Hayır, asla. Bence şeytanın bacağını kırabiliriz."

Ne demek istemişti ki şimdi bu adam? Neden kıracaktık şeytanın bacağını? Teklif miydi şimdi bu? Ne anlamalıydım bu söylediklerinden? Belki de dostça bir tavsiyeydi. Sorabilir miydim? Sormaya var mıydı cesaretim? Belki de sadece susmalıydım. Bazen susmak da çok şey anlatırdı ya hani, anlar mıydı acaba?

"Biraz yürümek ister misin?" dediğinde kafamın üzerinde dolaşan soru işaretleri geçici bir süreliğine dağılıverdi. Ömer bir elini bana uzatmıştı ve yürüyüş teklifine cevap bekliyordu.

"Neden olmasın?" dediğimde çevik bir hareketle oturduğu yerden kalktı ve ben de, yeniden uzattığı elinden destek alarak havalandırdım bedenimi. Ardından üzerimizdeki tozları silkeleyip yürümeye başladık.

"Nereye gidiyoruz?"

"Bir önemi var mı?"

Bu soruya verecek bir cevabım yoktu. Bu yüzden yine sessiz kalmayı ve Ömer'in adımlarına ayak uydurmayı seçtim. Tuhaf bir havası vardı Ömer'in. Söylediği her şey aklımda yeni bir soru işaretine sebep oluyordu. Cevapsız onlarca soru... Dost olmaya mı yoksa hafiften bana yakınlaşmaya mı çalışıyordu, anlamıyordum. Anlamak istiyor muydum? Onu da bilmiyordum.

Eylül'de Aşk (Kitap Oldu...) -18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin