Kesit 12

1.7K 121 34
                                    

Meydanın arka kısmındaki otoparka arabayı park ettikten sonra İstiklâl'den içeri daldık Ömer'le. İlerleyen saate ve gecenin zifiri karanlığına inat caddenin ışıkları gündüzü taşıyordu önümüze. Kalabalığın da ondan aşağı kalır yanı yoktu hani. Bağıra çağıra, kahkahalar eşliğinde, pek de ayık olmayan bir kafayla salınarak yürümeye çalışan gruplar, caddenin ortasında birbirine sarılmış, adeta sevişircesine öpüşen sevgililer, etrafına onlarca seyirci toplayan sokak sanatçıları, gitar çalan gençler, pandomim yapan makyajlı yüzler, portre çizen bir ressam... Bu kalabalığın içerisinde koşar adım yürümek için önünüzdeki insanları ezip geçmeniz gerekirdi. Ancak becerebildiğimiz tek şey kalabalığı iteleyerek pek de hızlı sayılmayan adımlarla koşar gibi yapmaktı. Aslında Ömer ile farklı şartlarda bulunmak isterdim bu caddede. El ele ışıkların altında, binlerce insanın arasında kaybolmuş iki âşık. Ama bunu düşünmek bile canımı acıttı. Oysa benim o an tek düşünmem gereken Nisan'dı.

Ömer mekânın yerini bildiğini söyleyince bulmak da çok zor olmadı. Bir kaç sokak, elimizden geldiğince hızlı adımlarla ilerledikten sonra nihayet barın önüne vardık. Yarım apartman büyüklüğündeki girişi simsiyah bir demir kaplama ile dekore edilmişti. Kapısı mahzen kapılarını aratmayan bir ürperticilikteydi. Üzerinde basit ve sade bir tabela taşıyordu. Aralık olan kapıdan içerideki kalabalığı fark etmemek imkânsızdı. Neredeyse insanların aldığı nefesin sıcak ve pis havası sokağa taşıyordu. Alkolün keskin kokusu dışarıdan bile nefesimi kesmeye yetmişti.

Basamaklardan çıktıktan sonra kapının köşelerine yerleştirilmiş, siyah atletinden dışarı fırlayan kasları ile kollarını birbirine kavuşturmuş iki iri yarı adamı geçtikten sonra kendimizi kalabalığın içinde sağa sola iteklenirken bulduk. Ömer, onu kaybetmemem için elimi sımsıkı tutmuştu ama avuçlarından kayıp gitmem an meselesiydi. O da bunu fark etmiş olacaktı ki beni tek kolunun arasına alıp diğer eliyle de insanları yararak barmene doğru ilerlemeye çalıştı.

İğne atsan yere düşmez tabiri bu mekânı gördükten sonra üretilmiş olabilirdi. İnsanlar birbirini ezercesine, müziğin ritmiyle sadece yerinde zıplarken platformun üzerindeki iki çıplak seksi kadının erotik dansı birçok kişinin ilgisi altındaydı. Onlarla birlikte dans eden renkli ışıklar etrafta salınarak mekâna loş bir aydınlatma sağlarken mavi ışığın hâkimiyeti göz ardı edilemezdi. Pek çok masa vardı ancak sandalye yok denecek kadar azdı. Zaten buraya eğlenmek için gelen insanların oturmak isteyecekleri ihtimalini düşünmek aptallık olurdu. Yine de birkaç tabure, Osmanlı motiflerine benzer desenlerin resmedildiği bar tezgâhının önünde duruyordu. Böyle bir mekânda Osmanlı motifleri görmek içimde garip bir his uyandırdı. Şaşkınlık ve memnuniyet hissiydi bu.

Tezgâhın arka tarafında siparişlere yetişmeye çalışan barmen bir sağa bir sola koşturup duruyordu. Böylesi bir kalabalığa hâkim olabilmek büyük maharet isterdi doğrusu. Ömer, resimleri barmene göstermek için telefonu elimden aldıktan sonra adama doğru yaklaştı ve kulağına eğildi. İçerisi öyle kalabalık ve gürültülüydü ki onlar bile birbirlerini zor duyuyorken benim onları dinlemem mümkün değildi. Ben de sakin bir köşeye çekilip etrafı izlemeye başladım. Buraya yakışmadığımı ise üzerimde gezinen garip ve rahatsız edici bakışları fark edince anladım. Ben kesinlikle buraya göre değildim. Bir süre sonra barmen parmağıyla eğlenmekte olan bir grubu işaret edince Ömer adama teşekkür ettikten sonra beni yeniden tek koluna sardı ve adamın gösterdiği yöne doğru ilerledik. Artık üzerimdeki gözlere aldırmıyordum.

Üçü kız dördü erkek olan ve Nisan'ın yaşıtlarında bulunan bu genç topluluk kendilerini epeyce dağıtmışa benziyordu. Hepsinin elinde birer shot bardağı, sırayla tek yudumda devirirken adeta yarışıyorlardı. Kendi aralarında o kadar eğleniyorlardı ki etrafa bakınmaya dahi ihtiyaç duymuyorlardı. Ömer ile ikimizi ise masalarına doğru fazlaca yaklaştığımızda fark ettiler ve endişeyle birbirleriyle bakışıp bir şeyler fısıldaştılar. Belki de polis olduğumuzu düşünüp bizden çekinmişlerdi. Neticede bulunduğumuz ortam düşünülürse içlerinde en aklı başında olan düzgün tipler bizdik. Masaya ulaştığımızda beylerden ikisi kenara çekilip bize yer açtı. Saçları geriye doğru jölelenmiş deri ceketli esmer, asi görünüyordu. Nisan gerçekten bu grupla takılıyor olabilir miydi? Eğer öyleyse bu üniversite işini esaslı bir şekilde oturup konuşmak gerekirdi. Ömer, elindeki telefonda resimleri tararken asi esmer daha fazla sabredemedi.

Eylül'de Aşk (Kitap Oldu...) -18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin