Kesit 13

1.8K 123 28
                                    

"Bu durumda yapabileceğiniz tek şey karşı dava açıp iyi bir avukat tutmak. Eğer haklı olduğunuza inanıyorsanız adalete güvenin. Gereği mutlaka yapılacaktır."

Bu sözün üzerine söylenecek o kadar çok söz vardı ki ben susmayı tercih ettim. Hak elbet yerini bulurdu ama adaletin yönünü şaşırdığı o kadar çok dosya vardı ki... Bazen hiç uğramadığı ve çoğu zaman geç kaldığı...

Geç gelen adalet kaybedilenleri geri getirmiyordu. Bu uğurda yıllarca sefalet içinde yaşayan masumlar, suçsuzluğu kanıtlanamayıp parmaklıklar ardına hapsedilmiş mahkûmlar hatta yitip giden canlar olduğu inkâr edilemez bir gerçekti. Ne akıp giden zaman dönerdi geri ne de hayata gözlerini yuman bir can... Tıpkı kara gözlü Eren bebek gibi... Kocaman bir yürekle doğmuştu Eren. Bin bir güçlükle ölüme meydan okuyan bedeni yaşama tutunmak için direndi. Çok bir şey istememişti aslında Eren melek hayattan. Yüzüne kondurduğu o saf tebessümü canlandıracak, karşılıksız sevgisini içerisinde taşıyacak küçük bir kalp istedi sadece. Evet, kocamandı Eren'in yüreği, sığmadı bedenine... Sevgisi taştı pamuk teninin üzerine. Yaşama tutunmaya çalışan o koca yüreği görmeyenler, etikten saydıkları bir kararın arkasına sığındı ve gözlerini farkında oldukları gerçeğe kapattılar. Yaşamına engellerle devam etme ihtimali olduğunu öne sürerek çok gördüler bir avuçluk yüreği. Engellilerin yaşama hakkı yokmuş gibi. Oysaki o hasara sebep kendileri değil miydi? Hâlbuki öyle güzel gülerdi ki gözleri. Birilerinin tepki veremez hükümlerine inat "ben varım" derdi adeta yukarı kıvrılan dudakları; "Ben buradayım..." Ama yetmedi. İnatla dirense de yaşamak için etikçilerin hükmüyle baş edemedi. Hem nasıl etsindi ki? Hakkını arayan ailesi başvurduğu mahkemeden beklediği yanıtı aldığında Eren bebek çoktan melek olmuş, top oynuyordu bir Tuba ağacının altında. Ama olan oldu denilemezdi ki...

Yine de tek sebep olanlar hüküm verenler miydi? Üstelik yalnız da değildi Eren melek. Onun gibi nakil bekleyen koca yürekli bebek o kadar çoktu ki. Kendi tabularına körü körüne bağlanmış ailelerin, en az bir bedeni hayatta tutabilecek küçük yürekleri toprak olurken, sessiz kalmaları adil miydi? Bir ülkede yılda ortalama sadece üç bağışçı varken onlarca kalbe ihtiyacı olan minik bedenlerin ruhlarının bulutların üzerinde gezinmesinden biraz olsun mesul değiller miydi? İsterdim ki başka Eren'ler yitmesin. Daha duyarlı bir toplumda sağlıklı ve sevgi dolu yürekler büyütülsün. İşte o zaman daha yaşanılası olmaz mıydı hayat?

Peki ya şimdi Nisan... Tüm bunlara rağmen yine de güvenebilir miydim adaletin hükmüne? Gerçeklerin ortaya çıkmasına ve her şeyin güzel olabileceğine... Bilmiyordum... Güçlü olan taraf kazanmaz mıydı çoğu zaman? Peki ya biz yeterince güçlü müydük, bilmiyordum. Tek bildiğim bir an önce Nisan'ın bu beladan kurtulmasını istediğimdi. Ve ben her şeye rağmen ne gerekiyorsa yapacaktım. Onu o delikten çıkaracaktım. Bir avukat gerekiyorsa ne pahasına olursa olsun en iyisini tutacaktım.

......................


Bu kısım Muhammet Eren Bebeğin ailesinden izin alınarak yazılmıştır! Kendilerine çok teşekkür ederim.

Konu ile ilgili ayrıntılı bilgi internet üzerinde mevcuttur. BEn sadece organ bağışı konusuna değinmek ve belki de yitip giden bir canın en az bir başka bedene can olmasının önemine değinmek istedim.


Eylül'de Aşk (Kitap Oldu...) -18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin