12. Bölüm (kısa alıntı)

413 41 11
                                    


***

"Anlattığım gibi canım. Bir değişiklik yok. Bugün ameliyata girecek. Biliyorsun, her şeye hazırlıklı olun dedi doktor ama..." derken cümlenin devamı boğazımda yumruk olup kaldı. Daha fazlasını söylemeye ne cesaretim vardı ne de gücüm. O an boğazıma düğümlenen hıçkırığımla birlikte gözyaşları hücum etti göz pınarlarıma. Anladım ki hala hazır değildim durumu kabullenmeye. Hem zaten kabullenmek de, her ihtimale hazırlıklı olmak da istemiyordum.  Sadece annemin bir an önce sağlığına kavuşması ve eski sıcak günlerimize geri dönmemizdi isteğim. Bir de içim boşalana, takatsiz kalana kadar ağlamak... O an gözpınarlarıma dolan yaşlarımı özgür bıraktım. Başımı Emel'in göğsüne dayayıp hıçkırarak ağlamaya başladım. Tanıdık omuzlarda gözyaşı dökmek çok daha kolay gelmişti. Hem bir süreliğine kimseye güçlü olduğumu göstermek zorunda da değildim. Nisan yoktu, Ömer gitmişti ve ben istediğim gibi içimi dökebilirdim.  Döktüm de... Nefesimi kesen hıçkırıklarım kalbimi kaskatı edene kadar döktüm. Dualarıma eşlik eden tüm haykırışlarım annemin iyileşmesi içindi.

Emel ise beni iyice kendine bastırmış saçlarımı okşarken teselli vermeye çalışıyordu bana. Ne kadar işe yaradığı tartışılırdı fakat yine de iyi hissettirmişti.

"Merak etme, o iyi olacak. Meyra Sultan o! Ne inatçıdır, bilmez misin? Sen şimdi güçlü ol ki uyandığında seni perişan halde görmesin. Vallahi çok kızar sana, benden demesi."

Emel'in söylediği son cümle gülümsetmişti beni. Sahiden kızardı annem. Ağladığımı, zayıf düştüğümü görse çok kızardı. Ama daha fazlası da içimden gelmiyordu ki. Ağlamak istiyordum ben. Sadece ağlamak...

Hıçkırıklarımla kesilen soluğum biraz olsun normale döndüğünde Nisan'ı yoğun bakımdan çıkarken gördüm. Ona zayıf görünmek istemiyordum. Kendimi toparlayıp gözlerimi elimin tersiyle kurulamaya çalıştım ama kızarıklığa ve şişliğe yapabilecek hiçbir şeyim yoktu. Nisan'ın da gözleri ağlamaktan şişmiş ve kan çanağına dönmüştü. Burnunun ucu tıpkı bir palyaçonun burnunu andırıyordu. Kıpkırmızıydı.

Nisan içeriden çıkar çıkmaz koşar adımlarla yanıma geldi ve sıkıca kavradı bedenimi. Benim aksime o kimseden gizlemiyordu gözyaşlarını. Güçlü görünmeye de çalışmıyordu. Başını omzuma gömmüş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

"Abla! Öylece bir başına yatıyor içeride. Nefesini güçlükle alıyor. Ne olacak şimdi? Ne zaman alacaklar annemi?"

"Şimdi beni dinle!" dedim kollarını boğazımdan sıyırıp ve omuzlarından tutup onu karşıma alarak konuşmaya devam ettim. "Az sonra annemizi ameliyata hazırlayacaklar. Durumunu zaten biliyorsun. Senden tek istediğim güçlü olman. Eğer biz güçlü olursak o da bunu hissedecek ve ameliyattan sağ salim çıkmak için elinden geleni yapacak. Anlaştık mı? Şimdi dik durma zamanı. Annem böyle ister bilirsin. Ne derdi bize? Hatırla... Hayat önünüze ne getirirse getirsin, eğer siz dik durmazsanız eğik boynunuza bir fiske daha vuracak olan yine hayatın ta kendisidir." dediğimde bana eşlik etmeye başlamıştı Nisan hatırlamaya çalışır gözlerle; "Unutmayın. Eğri çiviyi dik duvar kabul etmez ve siz çakmaya çalışırken her darbenizde biraz daha eğer boynunu. Siz sakın boynunuzu eğmeyin."

***

Eylül'de Aşk (Kitap Oldu...) -18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin