Kesit 15

1.8K 115 28
                                    

"Tamam, hazırım. Başlatın süreyi." dedim ve Ömer'e döndüm. Emel yasaklı kelimeleri takip ederken Yusuf da kronometrenin başında bekliyordu. Ben ise aklıma gelen ilk şekliyle kelimeyi anlatmaya başladım.

"Aşkım hani böyle çok kırılır, üzülürsün ya. Ne olur o zaman?"

"Üzülürüm işte..."

"Tamam, üzülürsün de hani dert edersin kendine..."

"Sıkıntı ederim. Kafama takarım."

"Yok.Dur bak şimdi, dinle! Hani çok acıklı, özlem dolu bir türkü dinlerken hislenirsin ya, ne olur?"

"Duygulanırım, içlenirim."

"Heh, içlenirsin. Yani nasıl şarkıdır o?"

"Duygulu. İçli?"

"Evet aşkım, içli... Şimdi o içliyi ekmek arasına at. Ne oldu?"

"İçli ekmek." dedi kıkırdarken. Alay mı ediyordu yoksa beni kızdırmaya mı çalışıyordu, bilmiyordum.

"Aşkım! Ekmeğin arasında ne olur? Hani yuvarlak?"

"Salam, sucuk..."

"Of aşkım ya! Yahu çekilmiş et pişerse ne olur?"

"Yemek olur aşkım."

"Ömer, benimle alay mı ediyorsun? El arabalarında da satılır ya hani, ekmeğin arasında. Hani Akçaabat'ta dameşhurdur ."

"Hee... Köfte?"

"Yani? Birleştir."

"Köfte ekmek?" deyince sinirden dönen gözlerimi Ömer'in yeşillerine dikip gülmeye başladım. Gerçekten anlaşılması bu kadar zor muydu yoksa bilerek mi yapıyordu? İçimden kuvvetli bir 'la havle' çektim ve son bir hamle daha şansımı denedim sabırla dışarı saldığım nefesin eşliğinde.

"Canım. İlk kelimemiz neydi?"

"Ha! Pardon. İçli... Tamam, tamam... Buldum! İçli köfte." dedi parmağını şaklatırken. Nihayet çözebilmişti kelimeyi ama oyundan bir dakika ömrümden ise bir yıl çoktan gitmişti bile.
Ben kelimeyi sonunda bilmiş olmanın huzuruyla rahatlayıp sakinleşince Ömer de kelimenin doğru olduğunu anladı ve kendisini alkışladı. Sonra bana sitem etmeye başladı.

"Allah aşkına aşkım, içli köfte öyle mi anlatılır ya? Bir de şarkı dinletip duygulandırdın köfteyi." deyince saçmaladığımı fark ettim ben de ve kıkırdamaya başladım. Aman canım. Ne yapsaydım? Hem başarılı da olmuştuk. Gerisi önemli miydi yani?

"Tamam tamam, diğer kelimeye geçiyorum." deyip hızla diğer kartı aldım yerden. Kolay bir kelimeydi. Yani Ömer'in muhteşem anlayışını hesaba katmazsak kolaydı.

"Aşkım ben senin neyinim?"

"Hm! Aşkım, sevgilim, hayatım, suyum,yaşama sebebim, müstakbel eşim..." deyince bir an duraksadım. Eşim mi dedi o? Müstakbel...

"Nasıl yani? Bu bir teklif mi? Eğer öyleyse bu şartlar altında kabul etmiyorum, haberin olsun." dedim konuyu kendi lehime çevirmek için. Amacım dillere destan bir teklif için Ömer'e yol yapmaktı.

"Neden? Bence çok romantik..." dedi sakin ve söylediğinin arkasında durur bir tavırla. Beni tavlamak için yaptıklarını bilmesem belki romantiklik sınırının bu olduğunu bile düşünebilirdim ama çıtayı kendisi yükseltmişti bir kere. Beklentim bir hayli büyüktü.

"Bu senin suçun... Çok daha romantik olduğunu biliyorum. Böyle yırtamazsın." dedim salladığım parmağın eşliğinde. O sırada Emel'in sesini duydum. "Son onbeş saniye!" diye uyarınca kendimi toparlayıp anlatmaya devam ettim.

Eylül'de Aşk (Kitap Oldu...) -18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin