Six face

3.9K 307 80
                                    

Tam bir hafta geçti. Yatağımdan kalktığımda aklıma getirdiğim buydu. Bedenimi yataktan kaldırırken, kendimi oldukça güçsüz hissettim. Üzerime sinen karanlık, bütün güneşimi almıştı. Umutlarım sönüyor ve sanki etrafımda hiç iyi bir şey yokmuş gibi hissediyordum.

Valerie gittiği günden beri düşünüp duruyorum. Neden bana normal davrandı? Kendimi daha fazla üzmek ve bitirmek için neden arıyor gibiydim. Perdenin içinden girmeye çalışan ışığa baktım. Işıktan kaçabilen ve sarkan kıyafetlerime baktım. Renksiz. Elimi üzerimdeki örtüye koydum ve diğer tarafa fırlattım. Yataktan kalktığım gibi banyoya yürümeye başladım. Lavabonun önünde durdum ve suyu açtım. Biraz eğilip yüzümü ferahlattım. Ellerimi yüzümde fazla dolandırmamaya dikkat ettim. Her yaralarıma dokunuşum da, aynda gördüğüm yüz yeniden aklımda canlanıyordu.

Sıcak basmış yanaklarıma buz düşmüş gibiydi. serinledim. Islak ellerimi saçlarıma sürterek, arkaya attım. Diş fırçamı aldım ve macunu sıktım. Dişlerimi fırçaladıktan sonra kendimi uyanmış ve dinç kalkmış hissediyordum. Yanımda duran havluya uzandım ve bedenimi dikleştirdim. Burnumdan damlayan su taneceklerini yok etme vaktiydi.

Havluyu yüzüme geçirdim ve sildim. Bazı yaralarım acıyordu. Mesela sol yanağımın üzerindeki yanık su değdiği an alev alıyordu. Kumaşın, suyu emmesine rağmen kalan soğuklukla gözlerimi karşıya diktim. Ayna yoktu. Duvara baktım. Fayansların arasındaki beyazlıklara baktım. Ama kendime bakmadım. Arkamı döndüm ve topuklarımın altına sıkışmış uzun pijama altım ile mutfağa doğru gitmeye başladım.

Evin asıl bölümüne girdiğimde, elimi göğüsümün üstüne götürüp kaşımaya başladım. Mutfağa sadece baktım. Hazır yemek kutuları doluydu. Konserveler ya bitmiş ya da yarım kalmış bir şekilde masanın üzerindeydi. Tezgaha dizilmiş bira şişeleri vardı. Mutfağa girmek üzereyken kapı çaldı.

Salona doğru yürüdüm ve koltuğun üzerinde olan tişörtü üzerime geçirdim. Bol pijama altım ile yürürken kapıya sessizce yaklaştım. Kapı deliğinden baktım. Calum canı sıkkın bir şekilde kapıda duruyordu. Gözlerimi devirerek kapıyı açtım ve içeri girmesine izin verdim.

"Sana da merhaba Mike."

Gel işareti yaparak mutfağa doğru yürüdüm. Valerie'ye kitapları vermek için dün Calum'a mesaj atmıştım.

"Kitapları alıp, kütüphaneye bağışladın mı?"

Buzdolabını açtım. Yumurta aldım. Ocağın üzerinde duran tavayı lavaboya sokup, yıkmaya başladım.

"Evet bağışladım. Orada çok güzel bir kız vardı."

Birden suyu kapatıp Calum'a döndüm. Calum kaşlarını kaldırarak mutfağa girdi. Kalçasını tezgaha dayadı. "Demek burası dikkatini çekti."

"Bir şey mi dedi?" Sabırsızca Calum'a baktım.

"Evet, şaşırmadığını söyledi."

Kaşlarımı çattım. "Nasıl yani?"

"İlk başta ben de anlamadım. Sonra anlattı. Cesaretsizmişsin. O yüzünle kütüphaneye gelmeyeceğini biliyormuş."

Gözlerimi devirerek tekrar suyu açtım. O ne anlardı ki? O kadar güzel bir yüzüm olsa ve insanlar hayranlıkla bana baksa, ben de bu kadar rahat konuşabilirdim. Yaşamadan, anlayamazdı.

"Bu yüzden bu kitabı sana götürmemi istedi. Vereceğin süreyi biliyormuşsun."

Kaşlarımı çatarak, Calum'a baktım. Elindeki kitabı tezgaha koydu. Okumayacaktım. Burun kıvırarak tavayı sudan çıkardım ve duruladım. Ocağın üzerine koyduktan sonra nemli ellerimi pijamama sürttüm. Dolaptan tereyağ çıkartıp Calum'a baktım.

face to faceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin