Eighteen face

1.8K 182 58
                                    

Merdivenlerden çıktıktan sonra, tüm bedenini kullanarak kapıyı iterek açtı. Kapı, ardına kadar açıldığı anda Valerie ellerini saçlarına götürdü.

Bir binanın üstündeydi. Gökyüzü altımızda gibiydi. Şaşkınlıkla gökdelenlere baktım. Yıldızlar hala bize uzaktı. Valerie topuklu ayakkabılarını çıkarttı bir tarafa fırlattı. Ardından, çantasını bir kenara attı. Saçları öylece rüzgarla savruluyordu. Eteği sürekli rüzgarın götürdüğü yere götürdü fakat umurunda değil.

"Bazen sesini kafamın içinde duyuyorum."

Ellerimi ceplerime sıkıştırırken, binanın ucuna doğru yürüyen kıza baktım.

"Düşmek üzereyken beni tutuyorsun. Sanki saati geçmiş olan bir ilaçsın. Benim nasıl hissettiğimi merak ettin mi?"

Bana döndü. Sertçe yutkundum. Binanın köşesine geldi. Tutumacak bir şey yoktu. Sadece diz kapağının altında kalan bir tümsek.

Onun yanına doğru giderken konuştu. "Burası şehrin en güzel otellerinden. Bazı insanlar tüm parasını buraya adıyor."

Kafamı sallayarak tam onun yanında durdum. "Ben, şehrin en güzel binasıyım."

Omuz silkti. "Senin gibi bana yaklaşmak isteyenler oldu. Onlara gösterdim. Görmek istediklerini verdim." Mavi gözlerini bana çevirdi. Tanrım, bu nasıl deniz ki aklımdan çıkmıyordu?

"Onlara sadece bir bedenden ibaret olmadığımı göstermek istediğimde,"

Binadan aşağıya baktı. "Tıpkı böyleydi. Beni görmek, ama gerçekten böyleydi Michael."

Bana baktı. Elini uzattı. Onun yanına geldim. "Aşağıya bak."

Zorla yutkunarak binanın aşağısına baktım. Tek bir hareketle nefesim kesildi. Hızlıca gözlerimi çektim.

"Ellerin terliyor, kalbin hızlı atıyor. İçinden sürekli atlasam mı diye geçiriyorsun. O adımı atacağını biliyorsun ama bakmak bile senin karnını doyuruyor. Bir daha bakmaya cesaretin olmuyor. İki adım geriye gidiyorsun ve sonunda ben sürekli arkalarından bakan oluyorum."

Derin bir nefes aldı. "İşte bana bakmak böyle bir şey Michael. Gözlerini ne kadar aşağıya dikersen, düştüğünü o kadar hissetmezsin ta ki ruh bedenden ayrılana kadar."

Onun gözlerine baktım. "Bana ne demek istiyorsun Valerie?"

"Seni yoracağım."

"Olsun."

Bana doğru döndü ve diretti. "Belki de seni ağlatacağım."

"Ağlat."

Sertçe yutkundu ve bir daha konuştu. "Belirsiz kişiliğim, kontrol edemediğim bir beynim var. Buna dayanabilir misin?"

"Evet."

Ona doğru yürüdüm ve ellerimi yavaşça ceplerimen çıkardım. Valerie kafasını salladı ve iki adım geriye gitti o an gözlerim yuvalarından çıkacaktı. Binanın kenarına çok yaklaşmıştı. Yanlışlıkla ayağını çarpardı...hayır.

Ona korku ile bir adım attım. "Güzelliğimin bedelini başıboş bir bedenle ödüyorum. Yanımda durabilir misin? Yılmadan, usanmadan, bana seni istediğim anda ulaşabilir misin?"

Bir adım daha attığı anda kolundan tuttuğum gibi kendime çektim. Sadece oradan uzaklaşmak için bilinçsizce birkaç adım geriledim. Elimi beline doğru kenetledim ve Valerie kafasını omzuma gömdü. "Seni şu an tutuyorsam, gitmemen içindir. Sana bakıyorum Valerie. Sana evime gelip yemek yaptığından beri bakıyorum. İçindeki korku büyük ama yanındayım."

face to faceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin