Neydi içimdeki bu boşluk? Bölüm 3

210 16 0
                                    

Mutluluk? Bir kuşun kanat çırparak kapısını açtığı kafesten uçmasımıydı? Bir Bebeğin yumuk yumuk ayaklarının altını bir kedinin bıyıkları ile gıdıklayıp güldürmesi mi? Bir kelebeğin hiç ölmeyecekmiş gibi uçarak daldan daldan konmasımıydı peki? Mutluluk neydi? Neden tam anlamıyla mutlu değil di Sevda? Ya da neden mutsuz değil di?
Mutlu olması için gereken tüm zemin hazırlanmıştı. Annesi daha rahattı. Kendisi şehrin en büyük, en Saygın, aşağı yukarı 1500 kişiye iş olanağı sağlayan Şirketlerinden biri olan Hanoğlu Holdingde çalışıyordu. Hemde stajyer olarak başladığı yerde haftanın 5 günü çalışabileceği teklif edilmişti ve kırtasiyeci Hüseyin Amcanın yanında kazandığının 2 katı para kazanıyordu. Daha da önemlisi sevda Eğitimini tamamladıktan sonra bu işyerinde çalışmaya devam etme fırsatını yakalamış olacaktı. Bir çok gencin hayal ettiği bu işyerinin önünden geçilmesi bile düşünülemezken Sevda burada çalışıyordu.
Tertemiz bir ofis katında koskocaman camları olan bir odada kendisinden başka 3 kişi ile birlikte bu Odayı paylaşıyordu. Hizmetliler çayını veya kahvesini getirirken buyrun Sevda hanım diye hitap ediyorlardı. Oda arkadaşları Mehmet bey epeydir burada görevliydi. Gönül hanım ve Sibelde aynı odadaydılar. Dördü birlikte pazarlama stratejilerini uygulamaya koymak için hazırlık yapıyorlardı. Bu dört eleman ile aynı işi yapan 3 oda daha vardı.bunları denetleyen bir üst kurul ise pazarlama bölümü şefi olan Tarık beyin ekibinde çalışan kişilerdi. Tarık beyin onayı alındıktan sonra dosya ve raporlar, pazarlama Müdürlüğünde uzun zamandır çalışan ve Sevdanında büyük azminden dolayı bu işyerine alınmasına onay veren Kemal Beyin ekibine gönderilirdi. En son imza yetkisi ise Kemal Beydeydi. Sistem bu departmanda bu şekilde işliyordu.
Hanoğlu Holdingte bu gibi 15 e yakın bölüm vardı ve her Bölümün kendi eleman sayısı aşağı yukarı 20 -25 kişiydi. Tabi şirketin üretim Bölümü'nde 3 vardiya çalışan işçiler Hariç. Kurulu bir saat gibi işliyordu Hanoğlu Holdingte herşey. Sevdadan ve çalışma ahlakından oda arkadaşları ve bir üst kurulu oldukça memnundu. Birşeyleri yapmamak için itiraz etmiyordu. Sadece yapması istenen bir işte bir tuhaflık, bir Yanlışlık hissettiğinde bunu en kibar ve özenle seçilmiş kelimelerle ifade etmeye çalışıyordu.
Ses tonu öylesine yumuşaktı ki, karşısındaki kişinin çok önemli bir işi dahi olsa onu dinleyerek huzur buluyordu. Sevda'nın sanki çok uzun yıllar aynı işi yapıyormuşcasına Tecrübe edinmiş olması Tarık beyin çok hoşuna gidiyordu. Onun içindeki cevheri ve çalışma Aşkın'ı görebiliyordu. Bazen bu Aşkın en ufak kırıntısını dahi kendisine hissetmesini öyle çok istiyordu ki, ama şimdilik bundan eser yoktu.
Tarık bey Sevda'nın çok kısa zamanda çok iyi işler çıkardığının farkındaydı ve insan kaynaklarına ve Kemal beye aylık olarak vermiş olduğu raporlarda bu titiz ve özenli Çalışmanın sahibinin kim olduğunu vurguluyordu. Bazı sohbetlerde bunu Sözel olarakta dile getiriyordu ve Kemal bey bazen Tarık'ın sevdaya olan duygularını anlar gibi oluyordu.
Sevda düzenliydi. Işe giriş ve çıkış saatlerine çok dikkat ediyordu. Sabahları geç kalmamak çok önemliydi. Her ne kadar pazartesi sabahları uyanmakta güçlük çeksede, işine vakitlice yetişiyordu. Akşam çıkış saatlerinde ise mesai bittiğinde hemen eve gitmek gibi bir çabası yoktu. Elinde yarım kalmış işi bitmeden asla ofisi terketmiyordu. Ya da bir arkadaşının yetiştirmesi gereken bir iş var ise ve o bunu biraz savsaklamışsa, bölüm olarak azar işiterek demoralize olmak istemediğinden kendisine ait olmayan işleride yapmaktan gocunmuyordu. Belkide bu Yüzden herkesin işini yapmış olmaktan dolayı, her konuda bilgi sahibi olmuştu.
En çokta Mehmet Beye yardımcı olmak ve onun iş yükünü hafifletmek tarifsiz bir iç huzuru veriyordu Sevdaya. Mehmet bey yaşça diğer arkadaşlarından daha büyük ve daha çok Sorumluluğu olan bir arkadaştı. Onun diğerlerine göre daha çok iş yükünün olması ve haliylede daha çabuk yorulması üzüyordu sevdayı. Aklına hemen annesi geliyordu ve kıyamıyordu Mehmet abisine. Mesai saati dolar dolmaz Mehmet abisinin elinde kalan yarım işi alıp siz Çıkın Mehmet ağbey. Ben zaten bir arkadaşımı bekleyeceğim. O esnada hallederim diyordu. Halbuki beklediği bir Arkadaşı falan yoktu. Sırf onu daha erken göndermek için di bu masum yalanlar.
Gönül hanım ise kolay kolay kendi sorumluluğunda olan işini bir Başkasına vermez, işini genelde vaktinde tamamlar ve ofisten ayrılırdı. Sibele gelince, evet çok önemli bir şirkette çalışıyordu, fakat bunu çok önemsemiyordu. Genelde işinin dışındaki şeylerle meşguldü. Mesaj atmak, mail yazmak ve sessiz sessiz telefon Konuşmak gibi. Sibel 26 yaşındaydı ama henüz tam anlamıyla büyüyememişti. Aklı fikri modada ve gece gezmelerindeydi. Her ay bir moda dergisi alır, modayı yakından takip ederdi. Zaten tüm maaşıyla kendine çalışıyordu. Sibelin ev geçindirmek gibi bir derdi yoktu. Ailesinin maddi imkanları fena sayılmayacak derecedeydi. Haftaiçi, haftasonu sık sık gezme programları yaptığından işlerini devretmeyi çok seviyordu. Devir alanda genelde Sevda oluyordu, ama bu durumdan şikayetçi olmuyordu. Sibeli seviyordu çünkü. Sibel temiz kalpli, dost canlısı bir insandı. Sevdadan da bir isteği olduğunda sevda onu hiç kıramıyordu.
Yaptığı işi seviyor ve iş yerinde mutluydu. Mutsuzluğu neydi o zaman? Adını koyamadığı hisler, cevapsız onca sorular vardı Kafasında. Düşünüyormuydu düşünmüyormuydu? Bunu kendi bile bilmiyordu, fakat gün geliyordu kendisini berbat hissediyordu. İçindeki Boşluk ona sanki terkedilmişlik hissi yaşatıyordu. Çok anlamsızdı. Bir şeye sevinse, sevincini kursağında bırakacak bir durum getirebiliyordu aklına. Sanki Gülmek kendisine hiç yakışmıyormuşcasına, gülüp eğleneceği şeylerden uzak kalmaya dikkat ediyordu. Sanki hep ağırbaşlı ne söylediğini bilen iki düşünüp bir konuşan kız olmak zorundaydı. Içersinde bir Boşluk vardı. Sol yanı boştu,dolmuyordu ve soğuktu.
Kendisiyle baş başa kalmayı çok seviyordu. Oturup, Gözlerini kapatarak düşünmeyi, Bazense hiç düşünmeden sadece kendini arındırmayı. Bazen Kafasında birileri beyin Fırtınası yaparmışcasına soruları çarpıştırıyordu. Evet Yanıt bekleyen mail kutusu gibiydi, aklı karışıktı, fakat kiminle neyi konuşacaktı? Kim yanıtlayacaktı onca soruyu? Kime sormalıydı? Acaba yıllardır tozlu raflarda bekleyen soruları hala cevap verilecek durumdamıydı yoksa zaman o yanıtları silip gitmişmiydi?
Annesi bu dünya da sahip olduğu tek şeydi, ama aslında her şeyiydi,  ve her ne yapıyorsa annesi için, onunla uzun ve mutlu bir yaşam sürmek için yapıyordu. Evet, bu harikaydı ama neden sadece annesi vardı? Hadi kardeşi olmamıştı belki ama bir babası olması gerekmiyormuydu? Biyolojikte olsa bir babası olması gerekiyordu ve Sevda babasının kim olduğunu bilmiyordu. Neden acaba  bu konu hakkında hiç konuşmamışlardı? Sevda bu konuyu çocukluğunun dışında hiç sormamıştı. Daha doğrusu Çocukken soruyordu ama o zaman yanıtta beklemiyordu. Aklı yettikten sonra ise bu soruyu sorma cesaretini tam anlamıyla kendinde bulamamıştı. Çoğu kez annesiyle Konuşmak istediği bu konu için gerekli zemin olduğu halde, nerden başlayıp nasıl soracağından çekiniyordu. Annesi sanki bu konuya gelecekmiş gibi hissettiği anda, ciddi yüz ifadesini takınıp sorulabilinecek tüm soruların Önünü kapatıyordu. sevda da nedense konunun üzerine gidip aklını kurcalayan soruları soramıyordu. Belkide soracağı sorularla annesini kırmaktan korkuyordu.

Seni Sevmek...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin