Nasıl çıkmıştı Tarık beyin odasından, daha doğrusu kaçmıştı. Arkasına bile bakmadan. Baksaydı belki ardından baktığını görecekti. Belki tekrar aynı konular konuşulacaktı. Sevda biliyordu, artık emindi. Büyümüştü ve insanların hakkında neler düşündüğünü anlayabiliyordu. Dostça, Kardeşçe yaklaşanla, bir beklenti içinde olan ve aşk peşinde olanın ayrımını yapabiliyordu. Ama anlayamadığı şuydu, nasıl olurdu da bir insan kendisine karşı en ufak bir Karşılık vermeyen kişiye karşı bu kadar ısrarcı olurdu. Nasıl olurdu da bu kadar bakışlarla, sözlerle ve davranışlarla rahatsız ederdi. Sevda son derece rahatsızdı bu durumdan. Tarık beyin üzülmesinde istemiyordu, ama kendisinde bu durumda olmayı hiç istemiyordu.
Derin bir nefes aldı ve çay ocağına doğru yürümeye başladı. Hatice hanım elinde büyükçe bir bezle tezgahın üzerini kuruluyordu, çünkü en büyük tepsisini almaya hazırlanıyordu. O anda arkasında duran Sevdayı farketmemişti.
" ha, Sevda hanım. Buyur canım." , dedi.
Sevda o naif ve yumuşak ses tonu ile " merhaba Hatice abla, sen işini yapabilirsin. Ben bizimkilere kahve pişireceğim."
Hatice hanım " tamam kızım, biliyorsun kahvenin suyun yerini" derken, bir yandan da bardaklarını hazırlıyordu.
" Haluk müdürün odası ecnebilerle dolu. Kimi Sütlü Çay, kimi makine gahvesi, kimi demli, kimi de açık Çay istedi. Gafamı iyice karıştırdılar. Yoksam ki ben yapardım bilirsin."
Hatice Hanım'ın şivesini Sevda çok seviyordu. Onun o saf halleri, bazı ani durumlar karşısında verdiği tepkiler güzel kızı çok güldürüyordu. Yine o anlardan biriydi. " bilirim, bilirim ablacığım. Sen işine bak."
Sevda kahveleri yapmaya koyulmuştu. Herkesin kahvesini kendi isteğine göre hazırlamaya ve yanlarına da bir bardak su koymaya özen gösteriyordu. Hatice hanım ağzının içinde kelimeleri belirli belirsiz tutturduğu bir Şarkıyı mırıldanarak işini yapmaya çalışıyordu. Bu Sütlü Çay da neyin nesiydi? Sütlü makine kahvesini, biliyordu. Sütlü kendinden çözülen kahveyi de biliyordu, ama Sütlü çayı bilmiyordu. Bir cezveye süt koymuş ocakta kaynamasını beklerken, Sevdaya sormuştu.
" Sevda gızım, bu sütlü çay da aynı Sütlü gahve gibi mi yapılır? , Sevda kadının ne yapacağını bilmediğini her halinden anlamıştı. Sütlü çayın Sütlü kahveye oranla çok daha az süt ilavesi olduğunu anlattı. Hatice hanım bu bilgiden dolayı çok sevinmişti, çünkü Haluk bey diğer müdürlere oranla biraz daha asık suratlı ve yanlış bir durumu gördüğünde tepkisini daha sert belli eden bir müdürdü.
Sevda hayatında Sütlü çay içmemişti, ama duymuştu ve izlediği İngiliz filmlerinde görmüştü. Yüzde yüz emin olmamakla birlikte öyle yapılacağı hususunda Hatice hanıma yardımcı olduğunu düşünüyordu.
Kahveleri bittiğinde fincanlarını tepsiye yerleştirdi ve mis gibi üzerinde dumanıyla tüten kahveleriyle birlikte Çay Ocağı'ndan çıktı.
Çay ocağının önünde, Çay ocağıyla koridorun mermerlerini birbirinden ayıran, Hatice hanımın alışık olduğu, takılmadan üzerinden atladığı; ama sık sık çay Ocağına gelmeyen birinin unutarak genelde takıldığı bir eşik çıtası vardı ve güzel bayan bunun varlığını unutarak takıldı. Az Kalsın düşüyordu ve o sarsıntıyla hemen tepsisinde duran kahvelerine baktı. Eğer dökülmüşlerdiyse, yeniden içeri girip onları temizleyecekti. Neyseki korktuğu başına gelmemişti ve kahveler o küçük sarsıntıda dökülmemişlerdi.
Sevda başını tepsiden kaldırıp yoluna devam edecekti ki tam karşısında olmasada, en fazla on Adımda ulaşabileceği noktada Mahir bey duruyordu ve Sevda'nın olduğu yöne doğru ilerlerken onu farketmiş olması, adımlarını yavaşlatmasına neden olmuştu. Sevda da o an patronu ile karşı karşıya kalmıştı ve sanki olduğu noktada donmuş,öyle hareketsizce duruyordu. Tepsi ellerinde, Mahir bey ise gözlerindeydi adeta.Sevda'nın o anda aklına bir çok gelmişti, herzamanki gibi. " acaba mesai saatleri esnasında Sevda'nın Çay Ocağında ne işi vardı? Ya da Çay kahve servis etme işiyle Sevda'nın ne alakası vardı? Bu kız bir kaç ay sonra bir üst ekibe çıkarak Kıdem atlamayacak mıydı? Ya da elindeki dosyaların işlenmesi, önemi kahve keyfinden sonra mı geliyordu? Dahası bu işyerinde ki çay saatinin dışında, yapılması zor olan Türk kahvesinin içilmesi de neyin nesiydi? Bunun için mi bu kıza para ödeniyordu?" Sevda'nın aklından deli sorular ne de çabuk geçmişti ve giderek kıp kırmızı olmaya başlamıştı. Bütün bunları aklından geçirirken, daha bir kaç gün önce bu beyefendinin Sevda'nın uzattığı kahveyi uzun saniyeler boyunca almayıp, Sevda'nın yüzüne bakarken gözlerinde kaybolduğunu unutmuştu Sevda."
Mahir bir kaç adım daha atarak Sevda'nın önünde durup, Dalgın ve sakin bir tonla " Günaydın" dedi.
Sevda ise utangaç, korku dolu ve Titrek ses tonuyla " gü günaydın" diyebilmişti.
Mahir bey genç Kızın ürkekliğini ve heyecanını farketmişti ve onun bu durumu üzerinden atması için, belkide hiç yapmadığı ve göstermediği bir yaklaşım sergilemişti. Sevda'nın tepsisinin üzerine eğilerek ve yüzünde hafif bir tebessümle " mis gibi kokuyorlar. Hatice hanım sanıyorum en güzel kahvelerini size yapıyor" dedi.
Mahir bey, yapılması zor olan ve çalışma saatlerinde çalışanların içmek için çok tercih etmemesi gereken bu kahveyi Hatice hanımın neden yapıtığını mı sorguluyordu? Sevda'nın heyecanı bir kat daha artmıştı ve bir şekilde Hatice Hanımı bu durumdan kurtarmalıydı. Kadıncağız onun Yüzünden azar mı iştecekti? Hatta dahası işinden mi olacaktı? Büyük bir panikle: " Yo, yo yanlış anladınız. Inanın bana. Kahveleri ben Yaptım. Bölüm arkadaşlarımada ben sordum içmek isterler mi diye. Hatice Hanım'ın işi başından aşkın. Gerçekten. Bana inanıyormusunuz?" Sevda'nın kalbi sanki duracaktı. Kendisini doğru ifade etmek, Hatice hanımı zor durumda bırakmamak için Mahir beyi inandırmalıydı.
Sevda'nın bu saf hali Mahir beyi biraz daha etkilemişti. Öyle ki Sevda'nın yüzünde beliren o ifade, gözlerindeki endişe ve kimi zaman " beni affet" der gibi yalvarması, kaşlarının dans eder gibi bir birbirine yaklaşması, bir uzaklaşması ve utanmaktan kızaran yanakları Mahir beyin pek hoşuna gitmiş olmalıydı ki Sevda'nın konuşmasını bir soru ile böldü:
" Hangi kahveyi kendinize yaptınız?"
Sevda bu soru karşısında birden şaşırmı, yine değişen yüz ifadesiyle ve çenesini fincanı göstermek için uzatarak:
" Şu. Mavi olan fincan" dedi.
Mahir bey hala yüzünde hafif bir tebessüm ile Sevda'nın kendine yapmış olduğu kahveyi tepsiden aldı. Biraz daha Sevda'nın kulağına doğru eğilerek, gülümseyen yüzüyle ve Kısık sesle:
" en güzel kahveyi eminim ki kendinize yapmışsınızdır" dedi ve kahveden bir Yudum aldı. Sevda şaşkınlıktan ne diyeceğini, ne söyleyeceğini bilmiyordu. Öylece bakıyordu patronuna. Bir yudumla kahvenin tadını almıştı ve sanki Mahir'in bugüne kadar içtiği en güzel kahveydi. " enfes olmuş... Gerçekten... Teşekkür ederim kahve için" dedi ve elinde kahve fincanı ile birlikte tekrar geldiği yöne doğru döndü ve gitmek için bir kaç adım Attı. Sevda ise aynı noktada Öylece duruyor, Mahir'in arkasından bakıyordu.
Mahir bey yeni bir hamleyle aniden durdu ve tekrar Arkada beklediğini tahmin ettiği kıza döndü:
" İsim! Isminiz nedir?" dedi.
Sevda o anda tüm ümitlerini yitirmişti sanki, umutsuzca ve hayalleri yıkılmışcasına "Sevda" dedi. Mahir anlık bir gülümseme mimiği ile yoluna devam etti.
Ne olup bittiğini idrak etmeye çalışan Sevda belki bir kaç saniye elindeki tepsiye baktı ve birden irkilerek kendine geldi. Yaptığı kahveler soğumaya başlamıştı. Bu sebeple kendisine bir kahve daha yapamayacktı ve zaten bu konuşmadan sonrada kahve içecek keyfi kalmamıştı. İçecekleri götürmek üzere ofisine gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Sevmek...
De TodoGüzel bir genç kizin çalistigi kurumda yaşadığı imkansız aşk ve olaylar.