ÜÇ

867 84 13
                                    

Hissettiğim acıya rağmen koşmaya devam ettim. Tepkilerinin ani değişiminden tehlikede olduğumu anlamıştım. Sehun'da bir sorun vardı. Gözleri kırmızı bir renkle parlıyordu ve yüzünde izler belirmeye başlamıştı.

Kalbimin çarpıntısı arttı, zar zor nefes alıyordum. Bir kaç kapının kapandığını ve yemek salonunden gelen sesleri duyabiliyordum. Sonu yokmuş gibi görünen koridorlarda koşarken, nefesim tekledi.

"Onu artık zaptedemiyoruz." Luhan aniden önümde belirince korkuyla nefesimi tuttum.

"Ben ne yapacağım?" Ağlamak üzere gibi hissediyordum.

"Bu durumdayken onu kontrol edemeyiz ama elimizden geleni yapacağız." Luhan bana endişeli bir şekilde baktı. "Sadece seni yakalamasına izin verme."

"Bir şey mi diyordun?"

Sehun'u tam önümüzde görünce ikimizde olduğumuz yerde kaldık. Dış görünüş tamamen değişmişti. Saçları karma karışıktı, gözleri kırmızının farklı tonlarında parlıyordu ve yüzünde siyah izler vardı.

"Paige, Kaç!" Sehun'la arama girerken bağırdı Luhan. Kris ve Chanyeol'da koridorun sonunda belirmişti. Yanlarından koşarak geçtim. Neler oluyordu tanrı aşkına? Bu gece ölecek miydim? Bunların hiçbirinin olmasını ben istemedim, ben bu lanet olasıca şeylere inanmıyordum bile!

Ana kapıyı görünce rahatlamayla iç çektim. Kapıya koşup, hızlıca açmaya çalıştım.

Açılmadı.

Hem ittim hem de çektim ama yerinden bile oynamadı.

"Paige, neden hala buradasın?!' Tao beni görür görmez sordu.

"Lütfen yardım et, kapı açılmıyor." Yalvarmak zorunda kaldım. Tao kapıya doğru yürüdü ve o da aynı şekilde açmaya çalıştı.
"Lanet olsun, bu Sehun'un işi. Burada kapalı kaldın."

Hemen ardından bize doğru koşan Baekhyun ve Kyungsoo'yu gördüm.

"Paige neden hala burada?" Dedi Kyungsoo. Tao basitçe kapıyı gösterdi.

"Açılmıyor."

Baekhyun sinirle isyan etti.

"Lanet olasıca. Yine olmaz!" Paniklemişti. Yanına gidip ellerimi omuzlarına yerleştirdim.

"Siz tam olarak nesiniz? Neler oluyor? O, beni öldürecek mi?" Soruları aralıksız sıraladım. Panik atak geçirmeme çok az kalmıştı.

"Sakin ol." Dedi bileklerimi tutarken.
"Hepimiz yarı iblisiz." Gözlerimin içine bakarak konuştu. Nasıl tepki vereceğimi bilemeyerek öylece kalakaldım. İblis? Nasıl iblis olabilirlerdi?

"Babamız bir iblis ama annemiz bir ölümlüydü." Kyungsoo devam ettirdi. "Fakat bir şekilde Sehun için durumlar farklı. İki hali bizimkisi gibi dengede değil.. O, ya insan ya da tamamen iblis."

"İblis halindeyken hepimizden güçlü olduğu için onu kontrol edemiyoruz. Hedefinde olan tek şey insanlar, yani... Sen."

Daha onların normal insanlar olmadıkları gerçeğini sindirememişken bir de tehlikede olduğumu söylüyorlardı! Çılgınca nefes almaya başladım.

"Anlamıyorum! Neden sadece o bu halde? Babamın bundan haberi bile var mı?"

"Üvey baban biliyordu." Dedi Kyungsoo. Gözlerim şokla büyüdü, onların iblis olduğunu bildiği halde beni buraya neden yollasın ki?

"Seni buraya sadece bizimle yaşayasın diye gönderdiğini mi sanıyorsun?" Tek kaşını kaldırırken sordu.

Bu kelimeleri duyduktan sonra sağır olmuş gibiydim. "Buraya borçlarının bir ödemesi olarak gönderildin."

TWO FACEDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin