ALTI

850 89 12
                                    

Sehun bakışlarını kaldırırken onu korkuyla izledim. Eski haline dönmüştü. Bu sefer ondan daha çok korkuyordum.

"Sehun, kendine hakim ol." Kris'in uyarısına Sehun sadece sırıtarak cevap verdi. Bileğimdeki işaret çok kötü bir şekilde zonkladı. Sehun gözlerini kaparken yüzündeki gülümseme hiç bozulmadan kaldı.

"Kanın çok lezzetli kokuyor." Gözlerini açtı. Bir adım geri kaçtım. Gözleri kırmızının farklı tonlarında parlıyordu. Gözleri sonunda yaralı dizimde durup, dudaklarını yalayana kadar baştan aşağı bütün bedenimi süzdü.

"Parçalara ayrılmak istemiyorsanız gidin." Kardeşlerine dönerek konuştu. Hepsi bana endişeyle baktı, gitmelerini istemiyordum ama hiçbirinin incinmesini de istemezdim.

"Gidin." Sehun sesini yükseltti.

Bir anda kapılar açıldı ve görünmez bir güç hepsini dışarı fırlattı. Odaya tekrar girmelerine fırsat olmadan kapılar kapandı. Kapıyı açmaya çalışırken adımı söylediklerini duyabiliyordum.

Hala ışınlanabiliyorlar mıydı? Umarım öyledir.. Ama aldığım tek cevap Sehun'un sırıtışıydı.

"Yaklaşma" cesur bir duruş sergileyebilmek için elimden geleni yaptım fakat Sehun görmezden gelip bana yaklaşmaya devam etti. Sırtım duvara değince durdum, şimdiden rahat edebilmem için fazla yakındı.

Çekilecektim ama bileklerimi sıkıca tuttu ve bir dizinin üstüne çöktü. Gözlerini dizimdeki yaramdan bir anlığına bile ayırmadı. Burnuyla dizime dokundu ve tekrar kanımın kokusunu içine çektiğini gördüm.

Bir anda akan kanı yalamaya başladığını hissedince kasıldım. Bacaklarım güçsüzleşti, o an bana destek olan tek şey arkamdaki duvardı. İnlememek için dudağımı ısırdım. İyi hissettirmediğini söylesem yalan söylemiş olurdum.

"Şu haline bak, sadece bununla bile heyecanlanıyorsun." Ayağa kalkarken kıkırdadı. Anında üzerimde yükseldi, elleri hala bileklerimi tutuyordu.

"Bırak" dedim ama sadece şeytanca gülümsedi.

"Beni en başından uyandıran sendin." Bedenini benimkine bastırırken konuştu. Kulağımda nefesini hissedebileceğim kadar egildi.

"Tekrar adımı söyle." Diye fısıldadı.

Bu numaraya düşmeyecektim. Adını söylemek aptalca bir hataydı ve tekrarlamak gibi bir planım yoktu. "Söyle" suratını boynuma gömerken bedenini iyice bana bastırdı. Onu itmeye çalışırken boğazımdaki yumruyu geçirmek için yutkundum ama o boynumu öpmeye başladı.

Tekrar aciz duruma düşmek istemiyordum! Adını söylemeyecektim, söyletemezdi. Diğerleri buraya girmenin bir yolunu bulana kadar dayanmalıydım..

"Gerçekten buraya girebileceklerini düşünüyor musun? Onları dışarı kapattım, kapıları sadece ben açabilirim." Bir anda kulağımı ısırınca, korkuyla sindim. Ellerinden biri bluzumun altına giden yolu buldu.

Gözlerimi sıkıca kapattım. "Son şansın, adımı söyle." Yine güldü. Sadece kafamı sallamakla yetindim. İyi olduğum bir şey varsa o da dik kafalı olmaktır. Bu yüzden söylemeyecektim. Ellerinden biri çıplak sırtıma dokunurken diğeri kırmasından korkmama neden olacak kadar sıkı bir şekilde bileğimi tutmaya devam ediyordu.

"O kadar zor mu Paige? Sadece Se-hun." Diye fısıldadı. Aniden göğsümü avuçladığını hissettiğimde nefesim kesildi.

"Sehun!" Bağırınca elini çekti ve benden uzaklaştı.

"İyi kız." zafer kazanmış gibi güldü.

Bacaklarım gücünü kaybetti ve sırtım hala duvara dayalı şekilde yere çöktüm. Benim seviyeme indi ve dudaklarımızı buluşturdu. Kendimi daha da güçsüz hissettim. Lay'in beslenmekten kastı bu muydu? Kendimi hamur gibi hissediyordum, dudağımı ısırıp tekrar kanatırken karşı koyamadım bile.

TWO FACEDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin