Gondol giderek hızlanıyor. Beni tutan demirlerin sallandığını hissediyorum. Ellerim terliyor ve demirlerden kayıyorum.
Hayır! Düşüyorum!
Aşağısı karanlık ama dolunayın yansıyan ışığında makinelerin çarklarını görüyorum. Birbiri ile ters bir orantının içinde iç içe geçmiş olan, beni yok edecek olan çarkları görüyorum.
Motorların içine düşüyorum.
Hayır!
Sahne değişiyor...
Korkunç bir sis var. Gördüğüm tek şey Leyla! Bembeyaz bir elbisenin içinde; uzun, siyah saçları göğüslerini kapatıyor. Başı önüne eğik. Varlığımı hissedercesine kafasını kaldırdığında deniz mavisi gözleri hüzünle bana bakıyor.
"Neden onu fark edemedin? Çığlıklarımı duyup koşmuştun oysa ki..." diyor hüzün ve sitemin iç içe olduğu bir ses tonuyla.
"Ben... Ben kendimi kaybettim. Lütfen affet beni!" diyebiliyorum. Nefesim kesiliyor.
Saat 04:47!
Yine aynı saatte kan ter içinde uyandım! Yine benzer kabuslarla...
Dışarıda bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun sesi içime işliyor sanki. Bu ses içimi daha çok acıtıyor sanki... Geçmişten bir şeyleri hatırlatmak ister gibi yağıyor.
Korkuyorum!
Aklım almıyor! Artık hiçbir şeyi aklım almıyor!
Bu kabuslar henüz bir başlangıç! Herşeyi yazmam gerekiyor biliyorum. Ancak kabuslarımın çok öncesinde yaşadığım mutluluklardan başlamak istiyorum. Çünkü bir zamanlar gerçekten mutluydum...
***
İSTANBUL
Nisan, 2013Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur, İstanbul trafiğini felce uğratmayı başarmıştı yine. Hiçbir zaman ıslanmayı sevmedim. Bu yüzden yağmurları da hayatım boyunca sevmeyi başaramadım. Romantik zamanlar da dahi hep benden uzak bir kavram olmuştur.
Beni bekleyen zor bir gün önümdeyken yağan yağmur ile daha çok strese girmiştim. Adliyenin kapısından nasıl içeri girdiğime ve mahkeme salonuna nasıl gittiğime dair şuan da dahi hiçbir şey hatırlamadığımı söyleyebilirim. Tek hatırladığım şey, koşmaktan kesilen nefesimdi.
Zorlu bir cinayet davasında, bir suçluyu beraat ettirmem gerekiyordu. Karısını insafsızca katletmiş bir canavarı savunmam gerekiyordu. Almak istemediğim bir davaydı. Ancak çalıştığınız yerin patronu değilseniz ve çalışmak zorundaysanız, ne yazık ki bazen istemediğiniz şeylere katlanmak zorunda kalabiliyorsunuz. Benim durumum da bundan ibaretti. Şuan aklınızdan davayı kaybedebilirdin diye geçiriyor olabilirsiniz, ancak müvekkiliniz zenginse ve patronunuz ne pahasına olursa olsun kazanmanızı istiyorsa, bazı şeyleri yutmak zorunda kalabiliyorsunuz.
Davayı kazanmış olarak mahkeme salonundan çıktığımda, bir kez daha kendimden tiksindim. Yine aynı bahaneleri kendime söyleyerek teselli bulmaya çalıştım, "Yaşamak için bunu yapmak zorundasın! Paraya ne yazık ki ihtiyacın var Naz!"
Babamla lise yıllarında başlayan kavgalarımız, benim Hukuk Fakültesini kazanmamla birlikte büyük bir savaşa dönüşmüştü. O büyük kavganın ardından evi terk etmiştim. Bu yüzden de burslarla, çalışarak kendi çabamla üniversiteyi bir şekilde bitirmeyi başarmıştım. Baba parasını reddettiğiniz gün bu hayatta tek başınıza olduğunuz gündür. Ancak hayat yaşamak için o kadar da kolay değil.
Babam, beni tüm mirasından reddetmekle kalmadığı gibi annem ve kız kardeşim Selma ile görüşmeme de engel oluyordu. Bu yüzden tüm görüşmelerimiz oldukça gizli bir şekilde gerçekleşiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mor şemsiye
Adventure"Bana bir zamanlar hayallerinin peşinden git diyen... Hayat silgi kullanmadan resim çizmeye benzer diyen... Ve... Unutmayacağım diyen ama fazlasıyla unutan adama... " Aşkın, batının ve ortadoğunun çelişkilerini, büyük hayalleri ve en önemlisi kad...