mor şemsiye / 8. Bölüm

175 51 2
                                    

Bir zamanlar çılgınlar gibi görmek istediğim, görmesem de hissettiğim için her zaman savunduğum şehre, Paris'e içimden teşekkür ettim. Beni yanıltmadığı için, onu gördüğümde de aynı hisleri hissetmemi sağladığı için...

Son 4 ayda gerçekleşen tüm hayallerim...

"Henüz bir masal olan şu zaman, sana göstermeden bir yere gizlenmiş olabilir." der Hür Yumer.

Bu benim masalımdı. Onunla olmak, onun olmak benim için inanılmaz bir masaldı. Ben kaybolmuş bir kız çocuğu ve o da bulunduğum tüm karanlıklardan beni bulup çıkaran prens gibiydi...

Gökyüzünü, tüm ışıkları kucaklarken, aşık olduğum adam bir nefes kadar uzağımdayken ben Naz Gürsoy'dum artık.

Sevmek ne kadar güzelse sevdiğin adam tarafından sevilmek çok daha güzeldi.

Benim mutluluğum herkesin yüzüne yansımıştı. Herkes gülümsüyordu ve bu mutluluğumu daha da arttırıyordu.

"Seni böyle mutlu görmek inanılmaz." dedi Kerem.

"Sen yanımdayken mutlu olmamam mümkün değil ki. Özellikle de hayallerimin şehrinde." dedim. Gözlerimin ışıldadığını hissedebiliyordum.

Kerem rüzgarda uçuşan saçlarımı yüzümden çekerken, minik bir öpücüğü de dudaklarıma hediye etmeyi ihmal etmedi.

"Evimize gidelim mi artık?"

"Peki" dedim. Yine ona teslim olmaya, tüm yelkenleri suya indirmeye başlamıştım.

Aşk denilen şey çok garipti... Ve ben, mutluluktan ölebilirdim...

Eve girdiğimizde hala mutluluk sarhoşuydum ve bütün bedenim buna zıt bir şekilde artık tükendiğinin sinyallerini veriyordu.

Louvre'a gitmeden önce niyetim, eve girdiğimizde Kerem'in bana gün içinde yaptığı tüm zalimlikleri yüzüne vurmak ve belki de büyük bir kavgayı başlatmaktı. Ama şimdi yorgun bedenim ve sarhoş ruhumla buna hiç niyetim yoktu. Bana aşkla bakan gözlerini görünce de, bu anın bozulmasına izin veremeyeceğimi fark ediyordum.

***

Ertesi sabah uyandığımız da ilk işimiz markete gitmek oldu.

Cumartesilerin aşkına, inanılmaz kalabalıktı!

Rafların arasında kaybolmuş çılgınlar gibi alışveriş yaparken, bir önceki gün beni burnum şişelerin içinde yakalayan güvenlik görevlisiyle karşılaştık. Ben de göz göze geldiğimiz o an adama gülümsedim ve o da bu gülümsememi karşılıksız bırakmadı. Sanırım adam beni tanımış ve tinerci olmadığımı artık anlamıştı. En azından ben öyle düşündüm, öyle olmasını diledim. Adamcağızın bana gülümsemesinin ardından,

"İnsanlarla bu kadar çabuk nasıl iletişim kurabiliyorsun çözemiyorum." dedi Kerem şaşkınlık ve gülümsemenin iç içe olduğu bir yüz ifadesi ve ses tonuyla. Bilmiyordu ki bir gün önce beni tinerci sanan adam olduğunu. Bu tinerci lafı da Kerem yüzünden dilime dolaşmıştı.

"Gülümsemek her zaman işe yarar." diye cevap verirken koluna girdim. Adamı ona tanıtmak gibi bir niyetim yoktu açıkçası.

Bize 3 yıl yetecek bir stokta alışveriş yaptık! Tabii ki asıl amacının benim tekrardan aynı maceraların içine dalmamam olduğunu ve bu yüzden de neredeyse bütün marketi satın aldığının farkındaydım. Ama sesimi çıkarmadım, çünkü bir anlamı olmayacağını biliyordum. Varsın kendi anlasın diye geçirdim içimden.

Market alışverişinin en kötü tarafının o eşyaları taşımak ve sonrasında da yerleştirmek olduğunu düşünüyorum.

Bu yorucu işi de hallettikten sonra güzel bir kahvaltı yaptık ve hemen ardından birbirinin aynı olan termos bardaklarımıza kahve koyup dışarı çıktık.

mor şemsiyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin