mor şemsiye / 2. Bölüm

317 64 0
                                    

Öyle ya da böyle zaman bir şekilde geçip gidiyor. Maslak plazalarından birinde olan şirketimden çıkıp metroya doğru giderken her zamanki gibi kulaklıklarımı takıp müziğimi açtım.

Tüm yol boyunca kendime, "Sakın yelkenleri suya indirme! 3 yıldır neredeymiş! Seni yeniden ele geçirmesine izin verme! Çünkü bu yeniden aynı hüsranı yaşamaktan başka hiçbir şey olmayacak ve bu kez toparlayamazsın ve hata yapma olasılığın da çok yüksek! Sen güçlü birisin! Dik dur! Taviz verme! Bunları onu görünce sakın unutma! Gerçekten seviyorsa senin için savaşır!" dedim.

Tüm bedenim attığım her adımda titremeye başladı. Nefesimin kesildiğini, tüm hücrelerimde anlamsız heyecanların baskılarının oluştuğunu hissediyordum.

AVM içinden geçmek yerine dışarıdan gitmekle en doğru kararı vermiştim. Çünkü açık havaya çıktığım an, biraz olsun rahatladığımı hissettim. Derin bir nefes aldım. Birkaç adım sonra durdum ve çantamı delicesine karıştırıp sonunda sigaramı buldum. Bir tane yakıp derin bir nefes çektim. Saate baktım ve 18:29'du. Tam tuşları kilitlemiştim ki mesaj geldi.

Geldim.
Kerem

5 dakikaya orada olurum.
Naz

O an aslında geri dönmek istedim. Hayatımın hatasını yaptığıma inanıyordum. Ama ben hiçbir zaman ona karşı koymayı başaramamıştım ki. Sigaram bitince yakınımdaki çöpte söndürüp, attım. Yürümeye başladım.

Nisan akşamının esintisini yüzümde, saçlarımda hissetmek iyi gelse de, attığım her adımda kalbim durma noktasına geliyordu.

Bir an durdum ve ne giydiğime baktım. Adliyeye gittiğim günler genelde takım elbise giyerdim ama bu kez o çok sevdiğim bordo ve siyah renklerinin hakim olduğu, şık desenlere sahip elbisemi giymiştim. Omuzdan genişçe gelen kolları duruşma sırasında ceketin ve cüppenin içinde beni rahatsız etmiş olsa da şuan mutluydum. Uzun kahverengi çizmelerimle oldukça şık bir bütünlük sağlıyordu.

Güvenlikten geçince kendime metrodaki telkinlerime benzer telkinleri vererek, emin adımlarla Midpoint'e doğru yürüdüm. Dışarıda oturuyordu. Beni görünce hemen ayağa kalktı. Yanına ulaştığımda hafiften eğilmiş olsa da, ben kendimi geri çekerek yalnızca elimi uzattım. Onunla tokalaşamazdım. Hem öfkemden dolayı hem de onun kokusunu hissetmek, tüm gücümü yok ederdi.

Son gördüğümden bu yana biraz kilo vermişti. Saçlarını yeni kestirmiş olduğunu fark ettim. Yıllar önce kısa saçlı halini sevdiğimi söylediğimi hatırlıyorum. Öfkelerim yerini bastırılmış özlemlere bırakırken kendimi toparladım.

"Merhaba, nasılsın?" dedi gülümseyerek. Çenesindeki gamzeyi daha da belirgin kılıyordu bu gülümseme.

"İyiyim." dedim yalnızca.

Ona bakmamaya çalışıyordum. Çünkü içimde var olan özlem, aşk ne varsa gün yüzüne çıkmak için çırpınıyordu. Boynuna sarılmak istiyordum. Onu çok özlediğimi söylemek istiyordum. Ama bunları yapamazdım. En önemlisi de bunları düşünmemeliydim.

"Ne içersin?" diye sorduğunda göz göze geldik. Beni kendisine hapseden yeşil gözlerinin içi gülümsüyordu.

"Sade filtre kahve. Ama..."

"Şekerli." diyerek cümlemi tamamladı ve tekrar gülümsedi.

Unutmamış, diye geçirdim içimden. Kalbim daha da hızlı atmaya başladı.

Garsona işaret edip çağırdı ve siparişleri verdi.

"Büyümüşsün." dedi ışıl ışıl gözlerle.

mor şemsiyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin