8 ay sonra...
Zaman fazlasıyla hızlı geçiyordu. Paris'te yaşamaya başladıktan 8 ay sonra Fransızca'yı hemen hemen öğrenmiştim. Hatta Fransızca öğrenme çabalarım içinde, İngilizcemi dahi geliştirmiştim.
Sizlere daha önce bahsettiğim Verda, hani kendisiyle market maceramda tanışmıştık; bizim evin hemen altındaki "madam lula" adlı bara çok sık geliyordu ve ben de yapacak bir şeyler bulamadığım o dönemler de sürekli orada takılıyordum. Bu sayede birlikte bolca zaman geçirince yakın iki arkadaş olmuştuk.
Verda ile aynı düşüncelerdeydik ve çok iyi anlaşıyorduk. Bu ülke de beni anlayabilecek, aynı yaşlarda olduğum bir arkadaş bulduğum için çok mutluydum.
Öykü, hatta uzaklarda dahi olsa her an yanımızda olan Aylin de benim için iyi birer dostdular. Ama, hem benden fazla büyük olmaları hem de Kerem'in arkadaşları olmaları sebebiyle herşeyi anlatamayabiliyordum çoğu zaman.
Mesela mesleğimi ne kadar özlediğimi ya da sürekli olarak Kerem'in artan iş yoğunluklarından ve toplantılarından nasıl nefret ettiğimi onlara anlatamıyordum. Bunun ötesinde benden fazla büyük oldukları için bazen yaptıklarım onlar için çocukça gelebiliyordu. Ve işin en kötü tarafı ise her şeyin planlı olmasıydı!
Tüm bu söylediklerim kocam için de geçerli!
Evlilik de olsa arkadaşlık da hiç fark etmez, 9 yaşlık bir fark neredeyse kuşak farklılığı gibiydi...
Ben çoğu zaman bir gece kulübüne gidip dans etmek isterken onlar loş ışıklı, hafif caz müzikler çalan bir barda muhabbet etmeyi istiyorlardı. Tamam ben de bundan hoşlanıyor olsam da arada çılgınca, kulakları patlatan müzikler eşliğinde dans etmek de istiyordum. Ben sokaklarda gezip, yorulduğumda bulduğum bir banka oturmak daha sonra yoluma devam etmek isterken, onlar bir kahve dükkanında ya da bir kafede oturmayı tercih ediyordu. En büyük problem, atacağımız her adımın günler hatta haftalar öncesinden planlanmasıydı! Benim gibi planlardan nefret eden, kafasına eseni yapmayı seven birine dayatılan planlar...
Özgürlüğümü elimden alıyor gibiydiler!
Nefes alacağım zamanı bile planlamalarından korkmaya başlamıştım bir süre sonra!
Kerem ile ettiğimiz tüm o kavgaların başlangıcı bunlardı. Çoğu zaman gitmek istemiyordum ve bu da yanlış anlaşılmalara sebep oluyordu ne yazık ki...
Yarım gün kursa gittiğim için öğleden sonraları benim için boş oluyordu. Başlar da şehri keşfetmenin peşinde olduğum için bu işime gelmişti ama bir süre sonra bütün şehri gezince sıkılmıştım. Bir ara yemek yapma olayına sardım ama bu bizim yakın zamanda şişmanlar ailesine dönüşmemize sebep olacaktı. Özellikle çok çabuk kilo alabilen Kerem için durum vahimdi. Daha sonra bir gün bana resim yapma fikriyle geldiler. Üçü öylesine birlik olmuştu ki bu konuda, ne söylersem söyleyeyim beni dinlemiyorlardı.
Resme dair hiçbir yeteneğim olmadığını anlatamıyordum. Ressam olan çocukluk arkadaşım Bengisu'nun bana nasıl sabırla resim öğretmeye çalıştığını ama benim birinci günün sonunda bu alanda kesinlikle yeteneksiz olduğumu anladığımı bir türlü anlatamıyordum. Sonunda pes edip tamam dedim.
Ertesi gün Kerem'le şövalyeden tuvale, renkli boyalardan fırçalara, ressam şapkasına kadar her türlü malzemeyi aldık. Şimdilik resim kağıdının yeterli olacağını söylemiş olsa da ben inatla hepsini aldırdım. Çünkü bir daha ki sefer arkadaşlarıyla birlik olmak yerine beni dinlemesi gerektiğini anlamalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mor şemsiye
Macera"Bana bir zamanlar hayallerinin peşinden git diyen... Hayat silgi kullanmadan resim çizmeye benzer diyen... Ve... Unutmayacağım diyen ama fazlasıyla unutan adama... " Aşkın, batının ve ortadoğunun çelişkilerini, büyük hayalleri ve en önemlisi kad...