Hani bazen anlamsızca içiniz sıkılır ve kötü bir şeyler olacakmış gibi bir hisse kapılırsınız ve o an gölgelerden bile korkarsınız ya hani. Her an tedirgin olup paranoyaya bağlarsınız, ama günün sonunda da bir şey olduğu yoktur. İşte o gün tam olarak yaşadığım şey buydu!
Elim ayağım boşalarak, neredeyse bayılacak bir halde arkamı döndüğümde tüm rengim atmıştı. Karşımda duran kişi, kuzgun rengi saçları ile yüzündeki gülümsemesi benim şoka uğrayan yüz ifademle kaybolan Aylin'di.
"Sen iyi misin?" dedi Aylin.
"Titriyorsun" dedi Kerem'de.
"Ah evet... İyiyim." derken içimdeki saçmalıkları nasıl anlatabileceğimi bilmiyordum.
Aylin keskin bakışlarıyla gözlerimin içine bakıp anlamaya çalışırken, birden bakışlarını Kerem'e yöneltti. Yine ne yaptın sen bu kıza der gibi. Ama var olan tek şey benim içinde bulunduğum ruh hallerinden ibaretti.
"Sorun yok, dalmışım sadece ve sen de bir anda kolumdan tutunca korktum galiba." dedim kendimi gülmeye zorlayarak.
"Emin misin?" dedi Aylin, bana inanmıyor gibiydi.
"Evet eminim. Sorun yok."
Aylin bakışlarıyla inanmadığını fazlasıyla hissettirse de başka bir şey söylemedi.
"Eee nereye gidiyoruz? Kerem bana söylemiyor, sen söyle en azından." derken amacım yalnızca konuyu saçma ruh hallerimden uzaklaştırmaktı.
"Bilmiyorum ki, nereye gidiyoruz?"
"Pont des Arts." dedi Kerem.
"Waow!" dedi Aylin ama ben onlara boş bakmaya devam ediyordum.
Aslında bana bir yerlerden çağrışım yapan sözcüklerdi ama ne olduğunu nedense hatırlamak da güçlük çekiyordum.
Fil hafızalı olabilirim ancak strese girdiğimde çoğu zaman bir balıktan farkım yok ne yazık ki.
Benim boş bakışlarım karşısında, "Aşkımızı ölümsüzleştirmeye gidiyoruz." dedi Kerem gözlerimin içine bakarak.
"Aşıklar Köprüsü'ne yani." diye açıkladı Aylin de.
"Ciddi misin? İnanmıyorum, harika bu." derken Kerem'in boynuna zıpladım.
Bu adam beni genel olarak meraktan çatlatsa da, beni bazen sinir krizi geçirtecek noktaya getirse de yine de onu çok seviyordum. İnce detaylar ile beni sürekli şaşırtırken, beni kendisine her defasında bir kez daha aşık ediyordu. Evet ben bu adamı çok seviyordum.
Mutluluktan yine havalara uçmuşken içimde var olan korkuların seslerini duymazdan geldim. Fakat o an, bu şehre gelen herkesin ilk durağının Eyfel Kulesi olduğuna emindim. Ama ben hala onu görememiştim. Uzaktan görebilmiştim daha doğrusu ama yakınına gitmemiştik henüz. Hafta sonu gezi programımızda sanırım Eyfel yok diye düşünmeden de edemedim. Ama düşüncelerimi kendime saklamayı tercih ettim. Kerem'in görmemi istediği yerlerin nereler olduğunu görmek, beni şaşırtmasına izin vermek hoşuma gidiyordu. Bu benim için onun gözünden Paris'i görmek demekti.
Birden bire ruh dengem yerine gelince Öykü'nün olmadığını fark ederek Aylin'e döndüm.
"Öykü nerede?"
"Of sorma! Hastalarından birisi komaya mı girmiş, anlamadım. O tarz birşey. Acil ameliyat etmesi gerekiyormuş. O yüzden gelemedi."
"Anladım." dedim üzülerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mor şemsiye
Przygodowe"Bana bir zamanlar hayallerinin peşinden git diyen... Hayat silgi kullanmadan resim çizmeye benzer diyen... Ve... Unutmayacağım diyen ama fazlasıyla unutan adama... " Aşkın, batının ve ortadoğunun çelişkilerini, büyük hayalleri ve en önemlisi kad...