Kerem ve Aylin bir süre atıştılar. Eski dönemdeki bağlama çalan ozanlar gibiydiler. Biz de Öyküyle çok eğlendik bu durum karşısında ve bir yandan da keyifle kahvemi yudumladım.
Onlar atışmalarına devam ederken Öykü bana, "Bunlar hiç değişmeyecekler." dedi ve güldü.
Kerem birden bire içtiğim kahveyi elimden aldı, neredeyse dişlerimi kıracağı yetmiyormuş gibi üzerime de döküyordu. Garsona Fransızca bir şeyler söylerken, eliyle yaptığı işaretten hesabı istediğini anladım.
"Kızın dişlerini kırdın resmen."
"Kalkın hadi." diyen Kerem, Aylin'e cevap vermemişti ve kendisi de çoktan kalkmış, cüzdanını çıkarmıştı.
"Her seferinde Aylin kızdırır, Kerem de istisnasız gaza gelir. Bu onların değişmezliği sanırım."
"Şaka yapıyorsun! Desene bir şey yaptırmam gerektiğinde Aylin'i konuşturmalıyım." dedim gülerek.
"Aynen öyle."
Gerilimin sona ermesi iyi olmuştu. Kendimi daha iyi hissediyordum bu sayede. Kızgınlığım geçmemişti elbette ama bunu bir süreliğine ertelemiştim.
Bardan dışarı çıktığımızda, yanımda hiçbir şeyin olmadığını fark ettim. Tanıştığımız günden bu yana onunlayken hiç hesap ödemediğim için ne cüzdan ne de para alma ihtiyacı hissetmemiş ve sadece ceketimi almıştım. Hava sıcak olsa da temizlik ve üzerine aldığım duş ile vücut direncim düşmüştü ve biraz üşüyordum. Aslında dürüst olmak gerekirse ben her daim üşüme potansiyeline sahiptim.
"Ben yukarı çıkıp çantamı alayım, yanımda hiçbir şey yok." dedim.
"Seninle gelmemi ister misin?" dedi Kerem.
"Gerek yok. 2 dakikada alır gelirim." diye cevap verdim. Onunla bir süre yalnız kalmak istemiyordum ki gelmesine gerek de yoktu zaten. Altı üstü çantamı alıp gelecektim.
Hızlıca ikinci kattaki evimize çıktım. Biraz fazla hızlı çıkmış olmalıyım ki nefesimin kesildiğini, hatta ciğerlerimde küçük yanmaların olduğunu hissettim. Kesinlikle sigarayı bırakmalıydım!
Hemen kapının yanında duran çantamı alırken güneşin keskin bir şekilde gözlerimize vurduğunu hatırladım ve kapının yanında duran şifonyerin üst çekmecisine koyduğum güneş gözlüklerimizi de aldım.
Kapıyı kilitleyip, aşağı inerken yavaş inmeye dikkat ettim ki nefesim tekrardan kesilmesin ve bir de bunun üzerine saçma bir kavgaya tutuşmayalım.
Kerem'e gözlüğünü uzattığımda şaşkın ve hayranlıkla baktı. Bir şey söylemeden gözlükleri gözüne takarken, elini belime koyup, beni kendisine çekerek sarılınca, ben de elimi onun beline doladım ve bu şekilde yürümeye başladık.
Evimizin metroya yakın bir mesafede olmasına mutlu oldum. İsimleri aklımda tutamıyordum nedense. Panik olmuştum anlamadığım bir şekilde. Hiç bilmediğim, hiç duymadığım kelimeler...
Etrafıma dikkatle bakıp isimleri olmasa da mekanları ya da diğer detayları aklımda tutmaya çalışıyordum. Bu yüzden de etrafıma bakarken beni gören herkese "Hey! Ben burada çok yeniyim!" der gibiydim. Ben bu detaylara takıldığım ve öğrenme çabası içerisindeyken ne konuştuklarını hiç duymamıştım.
"Yine nerelere daldın." dedi Kerem kulağıma fısıltıya benzer bir ses tonuyla. Ama gözlerini gözlükten göremiyor olsam da nefesinde ve ağzının kıvrımında bir şehvet hissettim. Dünyanın en dengesiz ruh haline sahip adamıyla mı evlenmiştim acaba?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mor şemsiye
Adventure"Bana bir zamanlar hayallerinin peşinden git diyen... Hayat silgi kullanmadan resim çizmeye benzer diyen... Ve... Unutmayacağım diyen ama fazlasıyla unutan adama... " Aşkın, batının ve ortadoğunun çelişkilerini, büyük hayalleri ve en önemlisi kad...