PARİS, 2013
2013 yılının Eylül ayının ilk günü Paris'teydik. Bizi havaalanında karşılayan, Kerem'in liseden iki yakın dostu olan Aylin ve Öykü'ydü.
Facebook araştırmalarım sebebiyle ikisini de çok iyi tanıyordum elbette. Ama bunu bilen kimse tabii ki yoktu. Bu benim gizli sırrımdı. Zaman zaman karşıdan beni müneccim gibi gösteren ve içimden gülümseten ve aynı zamanda deli gibi de korkutan. Çünkü pot kırma riskim bazen çok yüksek olabiliyordu.
Aylin ve Öykü'yle yüz yüze düğün de tanışmıştım ve o telaşın içinde sohbet etme şansımız çok fazla olmamıştı. Ama Aylin'in benimle tanıştığı sırada verdiği tepkiyi geçen bunca yıldan sonra hala hatırladığımda gülümserim,
"O meşhur, yıllarca kafamızın şişmesine neden olan Naz! Sonunda tanışabildik seninle! Fotoğraflarından çok daha güzelsin." diyerek içten bir şekilde sarılmıştı.
Aylin, kendine güveni sonsuz olan, munzur, içten, aklına eseni yapan ve karşısındakinin duygularını hesaba katmadan o an içinden geçeni olduğu gibi söyleyen biriydi.
Öykü ise, Aylin'e göre daha zıt bir karakter aslında. Daha sakin, hafif utangaç. Öykü de Aylin gibi dünyanın en içten insanlarından biridir.
İkisi de Kerem'in hiç olmayan kız kardeşleri gibiler ve üçü bir arada benim için Üç Silahşörler ve ben de d'Artagnan. Yaş olarak da onlardan dokuz yaş küçük olduğum gerçeğiyle, bana en uygun karakteri bulmuştum. Tanıdığım en eğlenceli grup. En güzel tarafı ise yirmi yılı aşkın süren tükenmez dostluklarının büyüsü.
Aylin ve Öykü'nün yardımları sayesinde Paris'e gittiğimizde bir evimiz vardı ve bu harika bir şeydi.
Bazı dillerin, bazı şehirlerin benim için farklı anlamları, tanımları olmuştur her zaman. Mesela Ankara siyaset kokan şehirdir, Farsça ağıttır! Fransızca "aşkın dili", Paris de "aşkın şehri"dir.
Hiç kimsenin hikayesine benzemeyen hikayem ve aşkım ile birlikte, aşkın şehrinde olmanın büyüsü çok farklıydı belki, ama içimi ürperten anlamsız korkularım da benimle birlikteydi.
Hiç bilmediğim bir ülkede, hiç bilmediğim bir şehir de olmak... Konuşulan hiçbir şeyi anlamamak...
Fransızca bilgim herkesin bildiği beş kelimeden ibaretti ve ben korkmak da haklıydım. Ancak beni korkutan çok daha başka şeyler vardı, tanımlayamadığım...
Kapıdan girer girmez evimize öylesine ısındım, öylesine sevdim ki...
Kapıdan girdiğiniz an salonun içindeydiniz, biraz amerikan vari diyebiliriz. Dış kapının hemen yanında penceresi salona bakan mutfak varken, tam karşıda banyo yer alıyordu. Sağ taraf da, bir basamaklık yükseklik ile genişleyen salonun yukarısında karşılıklı iki yatak odası vardı.
Kerem ile evimizi gezdik, bavullarımızı sağ tarafta kalan odaya bıraktık çünkü soldaki odada yatmaya karar verdik. Salona döndüğümüz de Kerem beklemediğim bir anda beni kollarının arasına aldı.
"Beğendin mi?" dedi.
"Bayıldım! Çok güzel burası." diye karşılık verirken birbirimizin gözlerinin içinde eriyorduk sanki.
"Ühü ühü! Biz buradayız aşk böcükleri." dedi Aylin.
"Aç olmalısınız. Harika bir restoran biliyorum." diyen Öykü Aylin'in koluna girdi.
"E şehrin rehberi sensin. Bizler yıllardır uzak sayılırız buradan." diye cevaplandıran Aylin, sözlerini bakışlarıyla da tekrarlıyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mor şemsiye
Adventure"Bana bir zamanlar hayallerinin peşinden git diyen... Hayat silgi kullanmadan resim çizmeye benzer diyen... Ve... Unutmayacağım diyen ama fazlasıyla unutan adama... " Aşkın, batının ve ortadoğunun çelişkilerini, büyük hayalleri ve en önemlisi kad...