Makine sesleri...
Bip.. Bip... Bip...
Konuşmalar anladığım bir dilde ama beynim sözcükleri anlamama izin vermiyor.
Her yer kapkaranlıkken minik bir ışık huzmesini görebiliyorum.
Hayır! Etraf karanlık değil! Sadece gözlerim kapalı...
Ölümüne ağrıyan başım...
Benim başım ağrımazdı ki hiç... Bazen... Çok nadir...
Birisi elimi tutuyor!
Leyla! Sen misin?
Lütfen sen ol!
"Leylaaaaa..." diye çığlık atarak gözlerimi açtım.
Bedenim hareketsizdi...
Elimi tutan Pierre'di.
Başıma dikilen doktorlar ve hemşireler bu topraklardan değildi.
Pierre'i uzaklaştırdılar ve doktorun üzerime eğilen yüzünü gördüm. Kocamın yeşil gözleri gibi yemyeşil gözleri vardı...
Her şey yeniden karanlığa dönüştü...
***
Bir ormandayım galiba. Her yer ağaçlar ve uzamış otlarla kaplı...
Kaybettiğim bir şey var ama ne olduğunu bilmiyorum.
Çevreme bakıyorum. Her yere... Kendi çevremde dönüp duruyorum aslında.
Ağaçların kapladığı ve neredeyse kapatmaya yüz tuttuğu gökyüzünden süzülen gün ışığı gözlerimi kamaştırıyor.
Küçük bir kız çocuğunun koştuğunu görüyorum.
Henüz 2-3 yaşlarında...
Siyah kıvırcık saçları ve yeşil gözleri var!
Leyla'yı görüyorum o sırada. Küçük kızı kollarının arasına alıyor ve bana,
"Merak etme o benim yanımda güvende. Kimsenin ona zarar vermesine izin vermem! O senden bana yadigar." diyor ve gülümseyip arkalarını dönüp gidiyorlar...
"Leylaa!"
Beni duymuyor!
***
Bip... Bip...
Bu ses beni delirtiyor!
Gözlerimi açmayı başardım sonunda!
Pierre yanımda yine. Bana doğru eğilip iyi olup olmadığımı sorarken, gözlerindeki tarifsiz kederden neler olduğunu daha net anlıyorum.
"İkisini de kaybettim değil mi?" diye sordum Pierre'e.
Gözlerini kapatırken, göz yaşları yavaşça çenesine kadar düşüp kayboldu. Bu, tüm sorularımın cevabıydı...
Ben o sabah biri orman yeşili gözlere diğeri deniz mavisi gözlere sahip iki kızımı da kaybetmiştim!
İçimi kaplayan çığlığım göz yaşlarına dönüşürken, yanaklarımdan süzülen yaşların sıcaklığını hissettim.
Dünyadaki en büyük acının evlat acısı olduğunu söyleyenlerin ne demek istediğini anlıyordum artık.
İki evlat birden kaybetmiştim...
Peki tüm bu acılarla başa çıkabilecek güçte miydim?
***
Ben Leyla'nın çığlıklarıyla koşup onu ararken, Pierre ve Hüseyin benim hızıma yetişememiş ve bir süre sonra da kaybetmişlerdi beni. Yankı yapan dağlarda birbirlerinden ayrılmaya karar verdikleri sırada ABD askerleri ile karşılaşmışlar ve durumu anlatmışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mor şemsiye
Pertualangan"Bana bir zamanlar hayallerinin peşinden git diyen... Hayat silgi kullanmadan resim çizmeye benzer diyen... Ve... Unutmayacağım diyen ama fazlasıyla unutan adama... " Aşkın, batının ve ortadoğunun çelişkilerini, büyük hayalleri ve en önemlisi kad...