19. Bölüm

2.8K 214 111
                                    


Merhaba arkadaşlar!  Fazla konuşmayayım, biliyorum ki bölümü bekliyorsunuz. Umarım hepiniz iyisinizdir! Destek veren herkese şimdiden gönülden teşekkür ediyorum! Bölüm sonu yorum bırakın mutlaka ;) Bir de daha önce ithaf etmediğim okurlarım, ithaf isterseniz yorumda belirtin lütfen.

Şarkı Multide var: Can Bonomo- Meczup Başa sarıp sarıp dinleyin :)


"Defne ne dedi şimdi bu?" diyen Zeytin'le elimde çevirdiğim kalemden gözlerimi ayırmadan, bana yanaşan Zeytin'i derin bir nefes alarak sessizce cevapladım.

"Yani demek istedi ki, ben oraya gelmedim; çünkü o olgunluğa henüz erişmedim. Zaten erişseydim kendim yönelirdim. Siz beni göt edeceklerini bildiğinizden oraya koyup egonuzu tatmin ettiniz ama ben o egoyu çevirip size geri sok-"

"Ne!" Bir an sonra şaşkın ifadesi silindi.

Bacağımı çimdikleyince kaşlarımı çatıp huysuzca ona baktım.

"Ne biçim konuşuyorsun kızım, öğretmenimiz o bizim!"

"Ben değil demedim ki. Daha doğrusu ben demedim, Aliş dedi." Omuz silktim. "Ben sadece bu konuşmada sansür görevi görmedim, o kadar."

"Huysuz." diye homurdandı aksiliğime karşı. Sarı saçlarındaki bir tutamı hafifçe çekip güldürdüm onu.

"Çılgın." dedi elime vurarak.

"Şebek." dedim Leyla hocanın Aliş'le diyaloğunu dinliyor gibi gözükmeye çalışarak.

"Bazen bu çocuğun konuştuklarını hiç anlamıyorum."

"Üzülme ben sana çeviririm." diye takılınca elindeki kalemi tenime batırdı.

---

Sınıftan içeri giren hocayla birlikte elimdeki romanın arasına ayraç koyup romanı çantamın içine özenle koydum.

Kolumdaki saate baktım, yaklaşık yarım saattir aralıksız ders işliyorduk. "Ali!" diyen Faruk hoca ile arka tarafa kısaca baktım. Göz göze geldiğim Keskin'le başımı hızla çevirdim.

"Geç şu kızların arkasına." Aliş, ilk defa ikiletmeden Recep'le yer değiştirdi. Arkadan sırayı itince bacağım sırayla masa arasına sıkıştı. Canım fena halde yanınca dişlerimi birbirine kenetleyip avucumu masaya dayadım ve arkaya baskı yapıp bu sefer ben onun bacağını sıkıştırdım.

"Ah!" diye hemen çığlık attı canı kıymetli.

"Ne var?" diyen Faruk hoca gür kaşlarını çatmış iri cüssesi ile bizim tarafa dönmüştü. Bu adamdan herkesin biraz da olsa çekindiğini... Hayır, hayır korktuğunu biliyordum. Bakışlarımı kaçırırken kitabımdaki soruyla ilgileniyormuş gibi bir imaj oluşturmak benim için zor değildi.

"Ayağımı vurdum da yanlışlıkla hocam. Özür dilerim dikkatli olmayıp dersi böldüğüm için."

Hoca homurdanıp tahtaya dönerken Aliş'in verdiği derin soluk saçlarımı havalandırdı. Son konuyu da anlatıp sandalyesine oturdu. Dersin başında almadığı için yoklamayı şimdi alacaktı muhtemelen. Bu arada geleneksel olarak sınıfa hitaben konuşmaya başlamıştı.

"Sınıfta bazı kendini bilmezler var." Tahmin ettiğim kişinin hemen atılması beni şaşırtmadı.

"Onlar kim hocam?"

Faruk hoca gür olan kaşlarını iyice çatarken söylendi. "Onlar kendini biliyor!"

"Sanırsın devlet sırrı, yıllardır demedi kim olduklarını. Dört yıldır bu sınıftayım, inatla söylemiyor adam. Bir gizem gerilim havası yaratma çabaları... Cüsseli ya."

KESKİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin