Öfkemin ağırlığı zihnimde oluşan anılara baskı uygularken cuma gecesine odaklanmakta güçlük çekiyordum. Kendimi o geceyi unutmak adına iyice tembihlediğim için içimde bir köşeye istiflenen pişmanlık, bir an kendini belli edip soğuk havaya bulaşıp tekrar içime çöktü. Derin bir iç geçirmekten kendimi alıkoyamadım.
Koray'la konuşan İlker'i beklemeyi bir kenara itip aceleci adımlarla yanlarından ilerlerken, İlker'in göz ucuyla bana baktığını hissettim.
Notu o gece cebime koymuştu ve ben bu kadar olay varken cep karıştıracak halde değildim. Mesajlarını okumadım da neyin nesiydi? Kendi kendimi mi ele vermiştim? Keskin okulda olsaydı ilk yapacağım şey bileğine yapışıp hesap sormak olacaktı.
Çalan zil sesiyle adımlarım koşar bir hâle terfi edince bahçede olan kalabalıkla koridorda karşı karşıya gelmeyip rahatça sınıfa ulaşmıştım.
Bütün ders boyunca sinirle parmaklarımın kıskacına aldığım kâğıdı buruşturup içimdeki anlamsız duyguyu öldüreceğini ummuştum. Ama bu eylemim sözcüklerin ilerleyip beynimde yankı bulmasına engel değildi.
Ders boyunca arada cevapladığım soruların dışında Zeytin'le kaçamak bir konuşma yaşamamıştım. Zeytin'in de geveze tarafından kalkmadığı anlaşılıyordu. Elimde sıkmaktan yazıların silikleştiği kâğıttan kurtulmak amacıyla çantamı dizlerimin üstüne koyup ön fermuarını açtım. Telefonumu görmemle Zeytin'in şarkı işini hallettiğini anlamıştım. Kâğıdı küçük bölmeye bırakıp fermuarı ters yöne çektim. Çantamı cam kenarına yasladım.
Zihnimin bana olan bir oyunu sanmıştım ama pencereden bahçeyi şu an oldukça net görebiliyordum. Bir önceki ders saniyelik bir görüntü olduğu için fazla emin değildim ama şimdi sendeleyerek yürüyen kişinin yavaş adımları sakatlığını gizleyemiyordu. Dışarı çıkma isteğinin delice dürttüğü hamlelere engel olamayıp sıramdan kalktım. Dersin sonuna yaklaşırken üniteyi bitiren Sevim hoca sınıfı sessiz olma kaydıyla serbest bırakmıştı. Bayan hoca olması sebebiyle daha rahat çıkış yoluna işaret olan yalanlarımdan ilkini, tepesinde gölge oluşturduğum Sevim hocaya yönelttim.
"Hocam..."
Başını incelediği kâğıtlardan ayırmayıp "Efendim Defne?" dedi.
"Teneffüse az kaldı biliyorum ama hazırlıksız yakalandım lavaboya gidebilir miyim?"
"İyi tamam, sessiz git."
Sanki bando çalacağım.
"Teşekkürler."diye ince bir gülümsemeyle mırıldanıp sınıftan çıktığım an Sevim Hoca'nın sözlerini kıymetlimle dinlediğimi kanıtlayarak boş koridorda depara kalktım.
Hızla merdivenlerden inerken düşme riskim umurumda değildi. Soğuk havanın etkin olduğu mevsim normallerinde fazla normal davranamıyorken hızla okulun çevresini tavaf ettim.
İlk seferde bir yanılsama olduğunu düşünsem de ikinci karşılaşmamda sendelediğini gördüğüm kişi, Akut'u kıskandıracak arama çabalarıma rağmen etrafta yoktu.
Belki de Elif Abla'dan yardım almalıydım. Ama yaşadıklarımı anlatamadığım bir psikologa sahip olmak porscheun olup tekerleğin henüz icat edilmemesi gibi bir şey olurdu. Bir arpa boyu yol alamazdım. Gerçi bende bu durumlarda fena sayılmazdım kendi teşhisimi kendim koymak üzereydim. Tedavimi de ben pekala yapardım. Ne kadar da kendine yeten bir kızım ya.
Kendimi övdüğüm sırada çocuğu hala bulamamamın gerçekliğiyle Badr Hari'den yumruk yiyen sivrisineğin, başkasından sömürdüğü emanet kanıyla ringe yapışıp, nakavt olması gibi hissettiğim mağlubiyetle merdivenleri çıktım. Zaten dayan Rocky ayaklarına gidemeyecek kadar çok yürümüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KESKİN
HumorSınıf arkadaşlarının tanımadığı bir çocuğu bıçakladığına şahit olan Defne, adım adım isyana sürüklendiği sırada gerçekleri öğrenme uğruna atıldığı her olayda düştüğü komik durumlara tanık olurken, onu çileden çıkaran tek şeyin bununla sınırlı kalmad...