#11

3.9K 227 2
                                    


Bölüm Adı ;
'MASKE'



Soğuk rüzgar, tıpkı zihnimde dolaşan dağınık düşünceler gibi ,ses çıkaran pencerelerin arasından ıslıklar çalarak bana eşlik ediyordu. Birinin üstünde yürümesine ihtiyaç duymadan gıcırdayan basamaklar gözlerimi açmama sebep olmuştu. Yattığım koltukta oturur pozisyona gelerek darmadağın hale gelmiş gözlerimi ovuşturdum. Uykulu olan göz kapakçıklarımı açık tutmakta zorlanıyor, elimi kıpırtadacak gücü bile bedenimde bulamıyordum. Zihnimin kendinde olmayışının yanında bir de midemde hissettiğim gurultu elimi istemsizce o kısma götürmeme sebep olmuştu. Oldukça acıkan bedenimin neden bu kadar yorgun hissettiğini şimdi anlayabiliyordum. Hafif açık olan pencereden içeriye süzen güneşin sıcaklığı yüzümü okşuyor, kollarımda gezdirdiğim parmaklarımın nazik dokunuşlarıysa tenimi hafif bir ürpertiyle inletiyordu. Odanın içerisinde esen rüzgar yerde kuruyup pıhtılaşan kan tanelerini havaya kaldırıyor adeta sakin bir edayla siyah koltuğa konmasını sağlıyordu.

Gözlerimi diktiğim yerden ayırıp kalktığım koltuğa çevirdim. Elimi koltuğun üzerine koyup küçük adımlarla bir süre üzerinde gezdirdim. Yattığı yere sinen parfümünün kokusu burnumu dolduruyor bu bile beni heyecanlandırmaya yetiyordu. Orada, onun kollarında yatarken tüm dünyam sanki yeniden dengeye kavuşmuştu. Yüzümde istemsizce oluşan tebessüm ona olan zaafımın dışa vurmuş belirtisiydi. Vücudumda gezinen bir çift gözün farkına vardığımda içinde bulunduğum ruh halinden sıyrılmaya çalışarak koltuğa koyduğum ellerimin yardımıyla ayağı dikildim. Bağdaş yaptığı kollarıyla ahşap kapıya yaşlanmış kahverengi gözlerini yüzümde gezdiriyordu. Dudaklarını sımsıkı bir çizgi halinde kenetlemiş yüzünün hatları mermerden oyulmuş gibi görünüyordu. Odaya sızan güneş ve göz bebeğinin büyüdüğü gözleri, vuran ışıkta parıldıyordu. Vücudumda hissettiğim ürpertiyle daldığım düşüncelerden kendimi uzaklaştırdım.

"Sonunda uyanabildin." dedi Doğan her zamanki gibi ciddi ses tonuyla.

Gece kabustan sonra içimden dediklerim aklıma geldiğinde elimde olmadan hafifçe sırıttım. Doğan yine eski haline dönmüş bana acizmişim gibi davranıyor ve düşüncelerimi doğru çıkartıyordu. Ben kendime onun hareketlerine umut bağlamayıp mutlaka eski haline döneceğini hiç bir zaman unutmamam gerektiğini tekrar hatırlatırken," Hadi Alya. Seni bekleyecek değilim. Arkadaşın çoktan kalktı. Yüzünü yıkayıp mutfağa gel." dedi. Koyu kahverengi saçları dağınıktı ama dalgalarının şekli bilerek öyle bırakılmış gibiydi. Kırışık tişörtü üzerine yapışmış , altındaki geniş kasları belli oluyordu. Hala bana bakıyor ben ise onun gözlerine karşılık veriyordum. Bir kaç saniye daha öylece dikildikten sonra arkasını dönüp odadan çıktı. Kendimi toparlayıp bende onu takip ettim. Az önceki görüntünün zihnimde dolaşmasına engel olamıyor banyoya gitmek için adımlarımı hızlandırıyordum. Beni istemiyordu ama gözlerimin derinliklerine bakıyordu hep. Nasıl bir acımasızlıktı bu ? Anlamıyordum. Anlayamıyordum.

Yüzüme bir kaç su çarpıp aynaya bakmamaya özen göstererek banyodan çıktım. Mutfağa girdiğimde Melisa kahvaltı yapıyor Doğan ise pencerenin karşısında dikiliyordu. Melisa beni gördüğünde domates batırmış olduğu çatalını tabağın kenarına bırakarak kafasını kaldırdı. Yüzüne yerleştirdiği hiç de gerçekçi olmayan gülümsemeyle "Günaydın." dedi. Geceden kalma olmanın verdiği acı, saydam ve kanlanmış gözlerinden okunuyordu. İyi olduğunu göstermeye çalışsa da sesindeki korku ve endişe onu ele veriyordu. Masaya oturarak benim için hazırlanmış olduğunu umduğum kahvaltı tabağını önüme çektim. Ağzıma her attığım lokmada biraz daha kendime geldiğimi hissediyordum. Guruldayan midem rahatlamış bedenimin de gevşemesini sağlamıştı. Ortamdaki sessizlik beni daraltıyor soğuk terler atmama sebep oluyordu. Konuşmak için ağzımı açıyor ama kelimeleri dışarı bırakmaya cesaret edemiyordum. Hiç bir şey konuşmamak kötü olan ne varsa aklıma getirmemi sağlıyordu. Ne kadar çabalarsam çabalayım şahit olduğum şeyleri düşünmemeyi beceremiyordum. Doğan bakışlarını parkeye adeta kilitlemiş bir şekilde dikiliyordu. Koyu kahverengi gözleri güçlü ve korumacıydı ama aynı zamanda bir o kadar soğuk ve sert olabiliyorlardı. Karanlık gözlerinde acı ve nefretten çok daha fazlası saklıydı. Bana anlattığı hayatı bu davranışlarını normal kılıyordu. Ama ben bana kahvaltıyı bıraktırıp kendisine odaklatan bu adamın daha da derinliklerini bilmek istiyordum. İkimizin de hayatında geçmeyen hiç unutulmayan şeyler vardı. Ölünceye kadar sırtımızdan atamayacağımız şeyler.

TAPILASI ADAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin