29.Bölüm

13.1K 907 106
                                    

Sözsüz bir anlaşma yaparak hiçbir şey söylemeden eve girdiğimizde vakit kaybetmeden yukarı çıkmıştım. Fazladan bir saniye daha baksam gözlerine ağlayacaktım sanki. Oldukça yabancı hisler tüm bedenimi esir alırken ne düşünmem ne yapmam gerektiğine karar veremiyordum. Aradan geçen birkaç saate rağmen hâlâ odada yalnız başımaydım. Aklımı başka şeylerle meşgul etmeye çalışsam da kurulu bir saat gibi yine aynı anda buluyordum kendimi. 

Dudaklarıma değen sıcak dudaklar düşünme yetimi elimden almıştı sanki. Daha önce hiç yaşamadığım ve yaşamayı hayal dahi edemediğim olay, şimdi bile utanç içinde kıvranmama neden oluyordu. Bana söyledikleri, ima ettikleri... İmkânsızlığın verdiği bir çekimle konuşmuştu belki o anda ama yine de güzeldi ve kalbimin doludizgin koşacakmış gibi atmasına engel olmuyordu. Tuğra'nın nefesi yüzüme çarparken hissettiğim garip duygulara bir isim verebilmiştim. Belki garip ve hesapsızdı ancak tam o anda Tuğra'yı sevdiğimi itiraf etmiştim kendime. Ben Tuğra'yı seviyordum! İmkânsızdı, olurumuz yoktu ve canımı çok yakmıştı ama onu gördüğüm andan itibaren başlayan o garip duygu, saçlarımı kesen ve bana hayatım boyunca unutamayacağım bir acıyı yaşatan adam ile yok olmamıştı. Bu farkındalıkla, mutlu olmak ve üzülmek arasında kalıp içimden tekrar ettim: Ben, Tuğra'yı seviyordum.

Kabullenişin getirdiği ve zihnimi meşgul eden sorulara bir cevap bulmak istesem de hepsinde Tuğra'ya ihtiyaç duydum. Bana nasıl davranacağı ya da neler söyleyeceği onca derdim arasında ilk sıradaydı.

Odanın kapısı çaldığında tüm bedenimi kaplayan heyecanla nefesimi tuttum. Tuğra'ya yapma demek kolaydı. Sırf daha fazla acı çekmeyelim diye cesurca konuşurken şimdi kendimi nasıl dizginlerdim bilmiyordum. İstediğim ve ihtiyacım olan tek şey, kendimi Tuğra'nın kollarına atarak, "Bana yardım et, beni bırakma," diyerek ağlamaktı. Birdenbire ona bağlanmam ve ihtiyaç duymam normal miydi?

Boğazımı temizleyerek, "Müsaitim," diye seslendiğimde heyecanlanmama neden olan adamı görmeyi beklerken Çınar'ı görmemle yaşadığım hayal kırıklığını tüm benliğimde hissettim.

"Uyumuyordun değil mi?" diye sorduktan sonra odaya girdi. Tıpkı benim gibi oldukça gergin görünüyordu.

"Hayır," diye mırıldandım başımı sallayarak. "Bir şey mi diyecektiniz?"

"Yemek hazır da seni bekliyoruz." Başımı sallayarak yataktan çıktım. Yemeğe inmeyeceğimi söylemek isterken Tuğra ile aramıza kalın duvarlar öreceğinden korktuğum için sesimi çıkarmadım. Bir şey olacağından ya da beklediğimden değildi ama daha kötü olmak da istemiyordum. Çınar'ın peşinden odadan çıkıp merdivenlere yönelirken aklıma gelen kötü düşünceleri de bertaraf etmeye çalışıyordum. Mutfağın yanından geçerken içeriye göz attığımda kimsenin olmadığını gördüm. Salonda olmalıydılar. Yavaş adımlarla salona geçtiğimde ise az öncekinden daha yoğun hissettim kalbimi çepeçevre saran hayal kırıklığını. Yemek masasında Çağrı oturuyor ve kapının girişindeki Çınar ile bana bakıyordu. Sanki Tuğra, salonun kuytu bir köşesine saklanabilirmiş gibi etrafıma bakınmaktan kendimi alamadım.

"Eee... Tuğra'nın bir işi vardı o yüzden bu akşam yemekte üçümüz olacağız." Çınar'ın açıklamasını duyduğumda başımı ona çevirdim. Ela gözleri dikkatlice beni izliyor ve sanki bir şeyler söylememi bekliyordu. Yalnızca başımı sallayarak her zaman oturduğum sandalyeye yönelip oturdum. Çınar da yanıma oturduğunda gözlerim istemsizce karşımdaki boş sandalyeye kaydı. Üzerimdeki bakışları hissettiğimde başımı kaldırıp Çağrı'ya baktım.

Dayanamayarak, "Bir sorun mu var?" diye sorduğumda alayla güldü.

"Bu akşam oldukça cesur hissediyor olmalısın," dediğinde kaşlarımı çattım. Bakışları, ses tonu bir şeyler ima ediyor gibiydi. Her şeyi görmüş olma ihtimalleri kalbimin korkudan hızlanmasına neden olurken Çınar, "Ağabey!" diye bağırdı.

Kayıp Güneş*Yeniden Yayımda*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin