25.bölüm-Rapunzel-

14.2K 865 131
                                    

Keyifli okumalar :)

İki gün daha geçmişti Tuğra'nın evinde. Kimi zaman onunla alışverişe çıkıp ev için bir şeyler alıyorduk kimi zaman hep birlikte oturup televizyon izliyorduk. Zaman geçip gidiyordu bir şekilde. Birlikte kaldığımız süre boyunca onlara, özellikle Tuğra'ya, daha fazla alışmıştım. Kafamı çevirdiğimde onu görmek ya da merdivenlerden indiğimde mutfakta beni karşılayacağını bilmek tıpkı bir zehir gibi kanıma işliyordu yavaş yavaş. Sezgin'in inine döndüğümde tüm bu normallikten kopacağımı bilmek canımı yakıyordu. Beş yıldır her gün gördüğüm Mehmet kadar benimsemiştim onları. Sayılabilecek kadar kısa sürede başarmışlardı bunları ya da ben zaten böyle bir ilgiye açtım.

Televizyonun karşısında boş boş otururken Tuğra'nın salona girmesiyle dikkatimi ona verdim. Bugün büyük gündü. Tam anlamıyla nedenini açıklamasalar da bir davete, üstelik yalnız başıma gideceğimi biliyordum.

"Birazdan gelecekmiş kuaförler," dedi yanıma otururken. "İhtiyacın olabilecek her şeyi getirmelerini söyledim ama senin de bir isteğin olursa çekinmeden söyle lütfen."

Başımı salladığımda, "Mehmet de gelecekmiş bugün," diye devam etti. Şaşkınlıkla ona bakarken, "Buraya mı?" diye sormadan edemedim.

"Uzun zaman geçtiği için iyi olduğunu görmek istediler sanırım," dedi alayla. "Sezgin'in garip kaprisleriyle uğraşmamak için kabul ettim ben de. Evden çıkmadan önce görecek seni."

"Anladım," diye mırıldandığımda o da uzatmadan kumandayı alıp televizyonu açtı. Televizyondan yükselen sesi duyduğumda aklım direkt olarak dün akşama gitti. Çağrı ve Çınar dışarı çıktıklarında Tuğra ile televizyon izlemeye başlamıştık.

Kanalları dolaşırken animasyon görüp durduğunda, "Sever misin?" diye sordu.

"Sanırım..."

"Aslında sende, elinde çikolatayla televizyon karşısına kurulup çizgi film izleyecek bir tip var," dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. Yüz ifadem onu daha da eğlendirmiş olacak ki, kahkaha atmaya başladı. Bakışlarım dudaklarının kenarında oluşan çizgilere takılı kalırken derin bir nefes alıp kendime gelmeye çalıştım. "Ne? Yanlış mıyım yoksa?"

"Hayır," dedim ben de gülerek. "Haklısınız."

"En sevdiğin hangisiydi?" Tekrar büyük bir şaşkınlıkla sarsılmayı beklemiyordum. Bu garip sorusu beni hem heyecanlandırmış hem de büyük bir boşluğa itmişti.

"Sanırım çizgi filmler hakkında oldukça bilgilisiniz."

"Sadece son dört yıldakiler." İçimden dört yıl diye geçirmeden edemedim. Bunun bir sürü anlamı olabilirdi. Belki çizgi filmleri daha yeni keşfetmişti ve koca bir adam olduğunu önemsemeden dört yıldır izliyordu. Zaman zaman bir şeylere takan obsesif, hastalıklı bir adam da olabilirdi! Ya da, diye fısıldadı iç sesim. Dört yıldır çizgi film izlemesine neden olan biri vardı. Aklıma direkt olarak gördüğüm pembe odanın gelmesi saçma olmazdı sanırım.

"Hâlâ hangisini sevdiğine karar veremedin mi?" diye sorduğunda gülümsedim.

"Ben daha çok masalları severdim aslında," dedikten sonra yüzüme düşen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Engelleyemediğim bir gülümseme belirdi yüzümde ve içim sıcacık oldu. "Büyülü dünyaları hoşuma giderdi ve tabii mutlu sonları da."

"Kız çocuğu!" dediğinde gülerek ona baktım ama karşılaşmayı beklediğim bakışlar bunlar değildi. Koyu mavi gözleri yüzüme kenetlenmiş dalgın bir şekilde bana bakıyordu. Bakıyordu ama görüyor muydu bundan emin değildim. Birkaç saniye içinde kendine geldiğinde, "Peki ya en çok hangisini severdin? Dur! Ben tahmin etmek istiyorum," dedi. Elini çenesine doğru götürdü. Gözleri hâlâ üzerimdeydi ve sanki cevap yüzümdeymiş gibi de inceliyordu.

Kayıp Güneş*Yeniden Yayımda*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin