27.bölüm-Kötü Adam-

14.2K 946 143
                                    

Keyifli okumalar :)

On dört yaşındayken annemin okuduğu bir deneme kitabını merak edip okumaya başlamıştım. Normalde kitap okumayı o kadar da sevmezken ilgimi çekmişti. İçinde, ölüm ve ayrılıkla ilgili onlarca yazı vardı. İnat edip kitabı bitirdiğimde boşluğa düştüğümü hissetmiştim. Kalbimin tam orta yerinde bir sızı oluşmuştu ve istemsizce birkaç damla yaş düşmüştü gözlerimden. Neşeli ama her şeyden de çabuk etkilenen bir çocuktum. Kitapta yazılanlardan etkilendiğimi anlayan annem, "Ölmek, doğmaktan daha garip bir şey değil Güneş. Bunu unutma," demişti. Birkaç gün suratım asık dolansam da sonunda kitabı ve içinde yazanları ardımda bırakıp eski Güneş olmuştum. Ayrılık varsa vardı sonuçta! Beni ne ilgilendirirdi? Ölüm, kapıyı çalmadan anlayamıyordu insan. Annem ve babam daima yanımdayken önemsemiyordum hiçbir şeyi. Yabancı bir evde, hiçbir anımın olmadığı merdivenlerden inerken Tuğra'nın, "Mehmet buraya gelince yerini öğrendi Sezgin. Hande ve Mısra'yı buraya getiremem artık, başka ev bakalım," demesiyle üşüşmüşlerdi beynime yine. Biri için bu kadar kıymetli olmayı özlemiş kalbimi susturamamıştım.

Salona geçip masadaki yerimi aldığımda, "Mehmet gelecekmiş birazdan," diyen Tuğra'ya baktım. Ufak bir detaydan bahsediyor gibi de kahvaltısına devam ediyordu. Cevap vermeden ben de önümdeki tabağa odaklandım. Çok geçmeden zil çaldığında yerimden kıpırdamasam da Tuğra, "Sen aç istersen, Mehmet'tir," dediğinde derin bir nefes alarak ayağa kalktım. Ona, arkadaşımmış muamelesi yapması sinirimi bozuyordu. Kapıyı açıp karşımda Mehmet'i gördüğümde bir an bocaladım. Sezgin'e ait olmayan bir evde, ona ait olmayan adamların yanındaydım ve kapıyı sağ koluna açıyordum. Beş yıldır her anımda yanımda olan Mehmet kapının öbür tarafındaydı.

"Garip oldu," dediğinde bu düşüncelere yalnızca benim kapılmadığımı anladım. Başımı sallayarak onu içeri aldığımda, "Nasıl gidiyor?" diye sordu. Gözleri sürekli saçlarıma takılıyor sonra da dikkat etmiyormuş gibi bakışlarını çekiyordu.

"Aynı," diye mırıldandım. "Nasıl gitsin? Ayrıca bakışların sürekli saçlarıma takılmazsa daha da iyi olacağım."

"Ah," diye fısıldadı. Gözlerini benden çekip birkaç saniye yere baktıktan sonra, "İnsan ilk başta garipsiyor ama alışıyor sonra. Yakışmış, olgun bir hava vermişler sana," dediğinde sessiz kaldım.

"Biraz solgun görünüyorsun, hasta mısın?"

Sessizce, "Geçti," dediğimde dikkatlice bana baksa da bir şey demedi. Birlikte salona geçip Çınar'ın boş sandalyesini gördüğümde Mehmet'ten kaçıp yukarı çıktığını anladım. Oysa ben, gizli kalmasına müsaade etmemiş ve Sezgin'e onu söylemiştim. Vicdanım sızlarken bana yaptıklarını ya da yapacaklarını kendime hatırlatıp teselli buluyordum.

Mehmet; Tuğra ve Çağrı ile el sıkıştıktan sonra davet edilmesi üzerine masaya geçti. Ortamdaki gerginlik yüzünden kimse bir şey yiyemezken Tuğra'nın, "Bir şeyler ye Eyşan, ilaç alacaksın," demesiyle Mehmet'in bakışları da beni buldu.

"Doğrusu onu ölüme yollamak için uzun bir yol seçmişsiniz. Böyle güçsüz ve dirençsiz bırakarak ölmesini beklemek zor olsa gerek." Tuğra'nın zehirli sözleri salonda yankılanırken Mehmet'in çenesi gerildi.

"Belki de üzüntüden bu hâldedir! Daha saçlarını kaybedeli ne kadar oldu ki?" Tuğra daha fazla gerilip sinirlense de kendini tutarak, "Sezgin olmayınca sesin daha çok çıkıyor değil mi? Gerçekten merak ettiğim şeyler var," dedi Tuğra. "Beni ilgilendirmiyor aslında ama..."

"Sizi ilgilendirmiyorsa uzak durun o zaman!"

"Peki ya sırf Eyşan'ı ilgilendiriyor diye ilgileniyorsam?" Tuğra, nerede ne demesi gerektiğini bilen oyuncu ve cambaz bir adamdı. Sırf Mehmet'i sinir etmek için söylediği sözlerin bende nasıl bir etki yarattığını bilmiyordu. Hoş, ben de tam olarak bilmiyordum ya!

Kayıp Güneş*Yeniden Yayımda*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin