17.Bölüm-Kürkçü Dükkanı-

14.2K 922 88
                                    

Multimedia: Şuraya da ruhu esir olmayan bir Eyşan çizelim ^-^

Keyifli okumalar :) 

Ertesi gün de yine aynı şekilde Çınar'ın çalıştırmalarıyla geçmişti. Anlattığı çoğu şey basit olsa da zorlandıklarım denk geldiğinde işine yaramaz zaten boş ver, diyerek teselli ediyordu. Öğrendiğim bunca şeyin amacı neydi, beni nasıl bir işin içine sürükleyeceklerdi bilmiyordum ancak düşünmeyi hep geri plana atıyordum. Önemli olan bunlar değil, umuttu. Canıma kıyma düşüncelerimi geri plana atıp bunca şeye katlanıyor olmam da kalbimde filizlenen umut yüzünden değil miydi zaten? Ah, ne de zehirliydi! Köle olduğunu kabul etmiş bir kalpte doğmuştu ve azat edileceği günü beklemeye başlamıştı imkânsız olduğunu bile bile.

Tuğra beni getirip teslim ettiğinde, Mehmet gözlerimin içine bakarak, "Kürkçü dükkânına hoş geldin," demişti. Oysa ikimiz de biliyorduk benden olsa olsa bir kuzu olurdu. Şimdi de Sezgin'in odasına doğru yürüyorduk. Bilmediğim şeylerin hesabını vermek için gidiyordum!

"Bak sakın sinirlendirme Sezgin ağabeyi," dedi kolumu uyarır gibi hafifçe sıkarken. "Durduk yere zarar görme!" 

"Niye bilerek kızdırayım onu? Canım yansın diye uğraşmıyorum ben Mehmet. Henüz mazoşist yapamadınız beni," dediğimde durdu.

"İşte bundan bahsediyorum," diye bağırdı. "Bu sivri dilin çileden çıkarıyor insanı! Biraz uysal olsan da her şeyi kabullenip, yaşayıp gitsen olmaz mı?"

"Neyi kabulleneyim?" diye sordum şaşkınlıkla. "İstemesem bile boyun eğmek zorunda kalıyorum size ama kabul edersem, rızam varmış gibi davranırsam ne kalır benden geriye?"

"En azından nefes almaya devam edersin!" Gözlerini kırpmadan dikkatlice bana bakıyordu. Tam karşımda, çözemediğim bakışlarıyla bir şeyler anlatmaya çalışıyordu sanki. "Bir gün Sezgin'in damarına öyle bir basacaksın ki yeminini unutup hayatını alacak ellerinden."

"Hayat demek," diye mırıldandım. "Sen hayatın ne olduğunu nereden bileceksin ki?"

Çatık kaşları, biraz öncesini küçümser gibi daha da çatılmış ve bakışları da donuklaşmıştı bir anda. Kollarımdaki elleri gevşediğinde bile, "Sen nereden bileceksin gerçek hayatı, mutluluğu? Yaşadın mı hiç? Sezgin'den ötesini gördün mü sen?" diyerek akıttım içimdeki zehri. "Ben yaşadım ama! Babamın güçlü kollarından, annemin şefkat kokan koynundan çıkıp geldim. Kopardınız beni! O mutlulukları bilirken nasıl olur da tamah ederim sizin bu kirli yuvanıza?"

Sözlerim bittiğinde Mehmet hiç konuşmadan yüzüme bakmaya devam ediyordu. Derin bir nefes alıp bir adım uzaklaştım ondan. İçimdeki sinir kırıntıları büyümüş ve bir anda Mehmet'e karşı patlayıvermişti. Hiç düşünmeden, hesap etmeden konuşup döktüm her şeyi. Pişman gibi hissetmiyordum ama kalbimi sıkıştıran şeyin de adını koyamıyordum.

"Ben..." Elini kaldırmasıyla susup ona dikkat kesildim.

"Ne farkı var kızım senin babanla benim babamın? Benden birkaç sene fazla ailenle yaşadın diye mi bu yaygara? Söylesene! Ne farkı var ailelerimizin? Senin baban da daha fazla para uğruna yapmadı mı her şeyi? O kirli paraları kazanmak için katili olmadı mı annenin?"

"Sus!" diye çığlık attığımda sinir bozucu bir şekilde güldü. "Sus Allah'ın cezası!"

"Ne oldu?" dedi alayla. "Ağır mı geldi gerçekler? Bana sıralamasını biliyordun ama kendi boktan aileni düşünmeden."

"Doğru konuş!" diye bağırdığımda, "Ağır geldi, değil mi?" diye sordu gülerek. "Babanın hep iyi yönlerini düşünüp mutlu aile tablonu hatırlamak kolayına geliyordu. Şimdi böyle gerçeklerle yüzleşince..."

Kayıp Güneş*Yeniden Yayımda*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin