2. Fahri "eskici ve oğlu"

262 25 17
                                    

Fahri tamir edeceği daktiloyu ardiyaya kilitleyip bahçedeki kütüğün üstüne oturdu. Babası Mithat eve geçmiş sofrayı kurmaya başlamıştı. Oğluna yemek yapan bekar bir baba! Fahri gökyüzüne baktı. Hava karalanmak üzereydi. Bugün, son bir kaç gündür böyle düşünceli ve sessizdi. Eline bir çubuk aldı.

Babası eskiciydi. Eskici Mithat! Köydeki herkes böyle biliyordu, Fahri bu durumdan rahatsız değildi, hiç olmadı. Haftanın iki günü babası ile beraber işe çıkıyor, ona yardım ediyordu. Çöplerden ve atıl yerlerden çıkan bazı özel ürünleri ardiyaya saklıyordu. İşini sevdiği bile söylenebilirdi. Bugün bozuk bir daktilo bulmuşlardı çöpte. Babasına kalsa parçalayıp preslerdi ama o diğer hasarlı ürünler gibi bunu da tamir edip ikinci el eşya dükkanlarına satacaktı. Eski kitaplar, dürbünler, oyuncak arabalar, elbiseler dahil her ürünü inceliyor, tamir ediyor, geri dönüştürüyordu.

Bugün, dahası son bir kaç gündür Fahri'nin bu kadar düşünceli olmasının bir sebebi var. Bu yüzden eline aldığı çubukla anlamsız çizimler yapıyor yerde.

Morali kolayca bozulmayan köydeki herkes tarafından çok sevilen, bazen alay edilen ama buna karşı sürekli gülümseyen Fahri iki gün önce eniştesinin ısrarı ile sebze pazarı haline günübirlik çalışmaya gitti. Orada, okulda sohbet ettiği bir kızın babasını gördü. "Keşke görmeseydim!" diyemedi işinden utanmıyordu ama gördüğüne de hiç sevinmedi.

Fahri'yi bu kadar düşünceli hale sokan kızın adı Elif.

Elif, son bir aydır her gün okul çıkışı Fahri ile kentin otobüs duraklarına kadar yürüyordu. Fahri'nin yaşadığı köye giden otobüs hareket edene kadar sohbet ediyorlardı. Evleri otobüs durağının tam karşısında olan Elif bazen Fahri'yi evlerinin önündeki bahçeye davet ediyor, son arabaya kadar beraber çay içip okuldan aşağı gelirken yolda konuştukları konuya devam ediyorlardı.

Yoldaki konu ilk başlarda Elif'in eski sevgilisi Sedat'tı. Sonra bu konu uzayıp Fahri'nin yazdığı şiirlere ve bazı arkadaşlarına yazdığı mektuplara gitmeye başladı. Elif her yeni mektup hikayesinde kahkaha atardı.

"Nasıl geliyor teklifler?" diye başlayan sohbetleri, "bugün de mektup var mıydı?" sorusuyla devam etti bir süre. İlk olarak "mesela bir arkadaşım çok aşık. Çok aşık ne demekse artık! Kıza bir türlü açılamıyor, ne yapıyor? Bana geliyor. Ben de onun ağzıyla kıza mektup yazıyorum. Kız da kaçınılmaz olarak kabul ediyor." diye durumu özetleyen Fahri, hangi kıza hangi erkekten mektup yazdığını anlattı bir süre. Arkadaşları arasında önce "katip" olarak anıldığını, sonra "romantik çocuk" ve "şair" olduğunu söyledi.

Kimseyi kırmıyor ve herkese yardımcı oluyordu. Teklifi kabul eden kızlar mektubu Fahri'nin yazdığını öğrenmeye başladıklarında durum değişmedi. Fahri onlara "sevgilin düşündü ben yazdım", "tamamen onun fikirleri", "onun duygularını hissettim", "seni çok seviyor" gibi cümlelerle ikna ediyordu yine de. Elif bir süre bu sohbetleri dinledikten sonra daha seyrek konuşmaya başladı Fahri ile. Git gide uzaklaştı ve Fahri'nin tahmin ettiği gibi tamamen konuşmamaya başladı. Bu durum Fahri'yi şaşırtmadı, alışkındı ve artık üzülmüyordu.

Bir gün Elif'in bir arkadaşı Sedat'ın ona yazdığı mektubun da Fahri'den gelmiş olabileceğini söyledi. Bu söz Elif'i şüpheye boğdu. Sedat ona sadece bir kere mektup yazmıştı ve o da teklif mektubuydu. Elif'in geveze arkadaşı haklı olabilirdi. Okul çıkışında Fahri ile yürümeye karar verdi. Bu varsayımı ilk ağızdan duymuş gibi ("Sedat'ın ilk mektubunu da sen yazdın, değil mi?") sordu.

Fahri, Elif'in meraklı bakışlarından bunu Sedat'tan duymadığını anlamıştı. Blöf yapıyordu ama bu güzel kız karşısında yalan söylerse bunu anlardı.

"Evet, ben yazdım."

"Yok canım! Şaka, değil mi?"

"Yo, değil. Ama tabi ki Sedat'ın düşünceleri, o söyledi..."

"Sen de yazdın! hadi be, yer miyim ben?"

"Başka nasıl olacak ki!"

O gün Elif, mektupların neden kabul edildiğini anladı. Kendisi hakkında inanılmaz sözcükler söyleyen o adamın Sedat olduğunu düşünmek başını döndürmüştü. O sözleri ilişkileri boyunca bir daha duymamıştı. Şimdi Fahri'nin mektupta onun hakkında söylediği sözler üzerine, 'beni günlerce takip mi ettin?' diye sordu ama dile düşürmedi.

"yani, galiba Sedat şöyle böyle yaz dedi."

"evet."

İkisi de buna inanmadı. İkisi de buna inanmadıklarını fark etti. Yanlış bir cümle ikisi üzerinde yoğunlaşan duyguyu yıkabilirdi. Üstelik Fahri bir korkaktı ve Elif'in de o esnada aklının başında olduğu söylenemezdi.

"kaç gündür yoksun! bir şey mi oldu?" diye sisi dağıttı Fahri.

"hayır, öyle bazen kaybolurum."

"tamam, yarın bir yere kaybolma!"

Elif buna karşılık bir şey söylememişti. Bu uyarıyı dikkate alacağını belli eden bir gülücük vermişti.

Bu son konuşma üç gün önceydi. İki gün önce eniştesinin ısrarını kırmayarak haftasonunu pazar tezgahında geçiren Fahri, ilk günün sabahında sebze halinde Elif'in babasını gördü. Babası onu hemen tanıdı. Fahri Elif'in bahçesinde çay içerken yaptığı gibi mahçup bir ifade ile selam verdi babasına. İçi korkuyla doldu. Eniştesi boş boğaz bir adamdı Fahri'ye göre. Elif'in babasına (Hüseyin abi derdi) her şeyi anlatacaktı kesin. Kendi babasının eskici olduğunu ve kendisinin de onun oğlu olduğunu anlatacaktı. Hüseyin abisi de 'şu bizim bahçeye gelen çocuk eskiciymiş' diyecekti kızına. Belki demiştir de! Cuma günü Elif'i okul çıkışında beklemeden giden Fahri, yarın hafta başında ne yapacaktı? Elif yanına gelip 'eskici olabilirsin ama...' diye başlayan bir cümle ile aklını karıştırabilirdi. Yarın bir yere kaybolma dedikten sonra kendisi kaybolmuştu ve hafta sonu geçen iki gün boyunca hala ne yapacağına karar verememişti. Çubukla çizdiği şekiller de bir şeye benzememişti.

"Yemek hazır aslan!"

Ayağa kalkıp eve doğru yürüdü. Bahçe lambasını kapattı.

İLAYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin