14. Büşra "kararsız adımlar"

70 11 2
                                    

Fahri kalemi çevirdi. Kalem üç tur atıp yazı ucuyla Büşra'ya döndü.

"Sor bakalım?"

"Suskunluğunun özel bir sebebi var mı?"

"Nasıl?"

"Çok güzel bir suskunluğun var, kıskanıyorum valla. Dinliyorum."

"Gözlerimi hayata biraz geç açtığım söyleniyor. Bir süre gözlerim kapalı yaşamışım, korkmuş ablam -hiç görmeyeceğim diye. Bana baktıkça ağlarmış- o zamanlar. Sonra açılmış yavaş yavaş gözlerim. Bir köy okulunda yaşıtlarımdan büyük bir öğrenci olarak başlamışım okula. Annem sevimsiz babam da cimriymiş -hala öyleler. Herkeste siyah önlük varken bende ablamın yıllar önce giydiği gri önlük varmış. Bana bakıp süzgeç diye dalga geçiyorlarmış arkadaşlarım. Şimdi bana sorsa biri 'nereden geliyor bu suskunluğun?' diye. O sekiz yaşındaki kızı gösteririm. Yani sana onu gösteririm."

Çantasından bir fotoğraf çıkartıp Fahri'ye verdi. Fahri onu biraz inceledi. Güzelliğini saklıyordu Büşra. Fotoğrafı alıp çantasına koydu.

"Eee, bu kadar mı?"

"O kız dokuz yaşında yaşadığı köyü terk etti. Bir kaç yıl sonra taşındığı yeni şehirde deprem oldu ve ablasını kaybetti. Bu dünyada çocuklara masumiyeti öğretmekle hata ediyorlar. Bu kadar üzülmek ve susmak istemedim hiç!"

Fahri derin nefes alıp ayağa kalktı.

"Gidelim hadi! Sigara alırız, sonra... bugün okula gitmek istemiyorum."

Gözlerinin kızarıklığı belli etmemek için güneş gözlüğünü taktı.

"Gidelim, okulu seviyorum."

"Güzelim, Fahri okulu sevmiyor. Matematik defterine şiir yazıyor, atölye defterine resim çiziyor."

Fahri ile ilk uzun tanışmak faslıydı bu. Onları Sedat tanıştırmıştı. Bu tanışma sürecinde kalem çevirip birbirlerine soru sorarlardı. Büşra okulu sevmeyen çocuğu okula alıştırmış, başarılı bir öğrenciye çevirmişti. Bir süre sonra okul gazetesini beraber kurmuşlar ve onlara destek olan Sedat ile de görüşmeye başlamışlardı. Sedat, yakın çevresinden çok bu iki yeni arkadaşla vakit geçirmeye başlamıştı. Hafta sonları Fahri'nin köydeki evlerinde büyük bahçede mangal ızgara yapıyor ve büyük bir motosikleti tamir ediyorlardı. Fahri'nin babası bulmuştu bu motosikleti ve bitmemesini ümit ediyorlardı. Büşra bu iki yeni arkadaşla yüzünde yok olan kurumuş mimikleri parçalıyor gülüyordu. Şimdi bu iki öğrenci okulda değildi. Biri arkadaşlarının yanında sevgilisine sıkı sıkıya sarılmış diğeri okulu bırakmış sokaklarda eski topluyordu. Büşra'nın içindeki boşluk git gide büyüyordu. Sedat, olabildiğinde sakin, okul olabildiğinde sessizdi. Altılı grup sabahları motorlarla okula geliyor, akşam üzeri çıkıp uzaklaşıyorlardı. Kimi zaman okulun arka çıkışından köylere doğru iniyor kimi zaman da sadece kent merkezindeki kafeye geçip sohbet ediyorlardı.

Büşra bir süre okulun bahçesindeki öğrencileri izledikten sonra aniden kalkıp müdür yardımcısının odasına yöneldi.

"...beni tanıyorsunuz, çok konuşmam. İlk defa bir öğretmenin karşısına çıkıyorum. Sizden bir talebim olacak."

Müdür yardımcısı öğrencileri karşısına alıp dinlerdi. Büşra'yı koltuğa davet etti. Bir sigara yakıp bu ağır başlı kızı dinlemeye başladı. Bu genç kıza duyduğu saygının sebebi okula iki madalya kazandırmış olmasının yanında il dışındaki yerel gazetelerde okul gazeteleri ilgili haber yapılmasına ön ayak olmasıydı. Bunun yanında okul müdürü ya da yardımcısı ile röportaj yapmamış olması, edebiyat öğretmenlerini bu işe dahil etmemesi de saygı uyandırmıştı. Onlar olmadan da harikalar yaratmıştı. İyimser bir kızdı. Kentin yerel değerlerini ön plana çıkarmış okula yeni başlayan öğrencileri yazmaya teşvik etmişti. Şimdi Büşra'nın aşağı yukarı ne isteyeceğini biliyordu Müdür Yardımcısı. Onun kadar başarılı olan genç arkadaşını okula geri döndürmek için konuşuyor, aynı cümleleri tekrarlıyordu. Müdür Yardımcısı sigarasını küllüğe bastırdı ve dikkatini biraz daha verdi.

"..bu böyle devam ederse o başarılı öğrenci, bir eskici olacak babası gibi. Babasının ayağı sakat, iyileşmedi. Biraz da onun için sadece çalışmak için okulu bıraktı."

"Biz ne yapabiliriz kızım?"

Bu adam beni neresiyle dinliyor?

"Öğrenciyi topluma kazandırmaktan anladığınız bir şey var mı? Genç o."

Nihayet dikkatini çekebildim.

"Kızabilir, küser, gurur yapar ve gider. Olabilir. Sordunuz mu acaba neden diye? Siz de o ve onun gibi gençlerle inatlaşarak güvenliği sağladığınızı zannediyorsunuz. Yapmayın böyle."

"Arkadaşın öğretmenlerin sevdiği biri ama olmaz. Açık öğretime yazılabilir. Tasdikname almış, bir şey yapamayız."

"Formaliteleri biliyorum. Başarılı bir öğrenci ama zengin değil. Okula gelmesi gerek..."

"Fazla ileri gitmeyelim."

"Burada duruyorum ben de! Tasdiknamemi istiyorum... bu da dilekçem."

Yardımcının yeni bir sigara yakmak üzere uzattığı eli ve yüzü bir süre sabit kaldı. Sigara dumanı haricinde her şey hareketsizdi. Sonra zaman çarkı döndü.

"Ne diyorsun kızım? Aptallık etme!"

"Anadolu Lisesi ile anlaştım. Çıkışımı alırsam oraya nakil olacağım. Aptal değilim."

Kentteki üç okul adına 29 Ekimde protoke (Kaymakama, Binbaşına, Emniyet Müdürüne ve ilçe milli eğitim müdürlüğüne) karşı açılış konuşmasını yapacak olan öğrenci okulu bırakıyordu. Dahası Anadolu Lisesi öğrencisi olarak yapacaktı bu konuşmayı. Müdür Yardımcısı bu düşüncelere dalmış ve çoktan bir sonraki etkinlikleri ve planları hesaba katmıştı. Büşra olmadan biraz zor olacaktı her şey. Kısa bir süre bakıştılar. Bir şey demeden çıktı Büşra. Fazla düşünecek değildi. En yakın dostu yoktu. Ona iyiden iyiye bağlanıyordu.

"Aptal adam! Aptal korkak salak! Ne hallere sokuyorsun beni?"

Okul giriş kapısından çıktığında Mehmet ile yüz yüze geldi. Mehmet gözlerini kaçırdı.

"Senle işimiz var!"

"Ne?"

"Çardağa geçelim."

Mehmet etrafına bakındı. Bu deliden kaçış yoktu.

"Bak oğlum, sevgili babanla hatta baban, sadece baban, bir yazı yazacak. Oğlumun kavga ettiği çocuk okulu bırakmış diye. Bu sebepten ötürü üzüntülüyüz."

"Siktirsin gitsin!"

"Sabrımı zorlama. Neler yapabileceğimden haberin yok. Bir iyilik yapacan ayrıca, zor mu geliyor lan? Biraz delikanlı olsana!"

Sedat geldiğinde Büşra uzaklaştı.

"Ne istiyor?"

"Fahri'yi. Senden istemiyor."

"Çok uzattı. Bu kadar inatlaşmamıştık hiç! Ne yapmanı istiyor, yani ne yapacaksın da Fahri gelecek?"

"Babama dilekçe yazdıracakmışım... böyle bir şey olmayacak tabi. Senin hatrına bir şey demedim."

"Senin kararın, istemiyorsan gelmesin."

"Eyvallah."

İLAYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin