12. İlay "kendine yakalanmak"

78 12 0
                                    

"çok karışık... onlarla anlaşamıyorum."

İlay'ın sancısı kelimelere dönüşmüyordu. Sıkılıyordu ve parmakları birbirine kilitlenmek üzereydi. Başını kaldırdı. Bu hangi konuşmanın ortasındaki bir cümleydi şimdi? Kafam çok karışık ve onlarla anlaşamıyorum demişti az önce de. Bir kaç kere daha söylemişti, ondan öncesinde de. Konuşmaya nereden başladığını düşündü. Bileğini kaldırdı, altın renginde saati öğlenden sonra üçü gösteriyordu. Bir saat olmak üzere. Yine de devam etti: "Dün fark ettim, öyle bir anda. Yıllardır kimseyle konuşmadığımı düşündüm, buraya o yüzden geldim -sizinle konuşmak için. Sadece konuşmak için gelenler oluyormuş, öyle dedi arkadaşım. İş arkadaşım!"

"Sorun değil, sohbet ediyoruz..."

Güzel vitrin mankeni canlandı sonunda. Onun gibi yeni bir kadın almak isterdi grubuna. Buradakileri kontrol edemiyor, anlaşamıyordu. Sıkıntısı bu yüzdendi. Yaşadığı şehri terk etmiş anılarını boşluğa atmıştı. Zaten unutmuştu. Şu an tek sıkıntısı iş arkadaşları ile ilgiliydi ama öyle olmadığı açıktı. Yıllar, günbegün zamanla hareketlerine bir anlam vermiş suskunluğunu şekillendirmişti. Burada biraz sessiz bazen huzurlu olabileceğini düşünüyor İlay. Kafasını karıştıran aslında bu. Tartışmasız, kavgasız bir kaç gün onu değiştirmeye başlamıştı. Garsonlar sigarasını çıkarmadan çakmağını uzatıyordu. Patron onunla birlikte esrar içiyordu. Başkonsomatris İlay bir leydiye dönüşüyordu. Buranın halkı kimseye çok fazla karışmıyordu. Kafamı karıştıran şeyler bunlar dedi. Tam da bunlar işte. Karşısında dar giyimli siyah ceketli boynunda kırmızı fularlı güzel kadın bunu anlıyor. 

İlay bir sigara çıkarıp kadına uzattı. Kadının bir elinde çakmağı dönüp duruyordu parmakları arasında. Bir erkek gibi sigarasını yakıp ayak ayak üstüne attıktan sonra çakmağı uzattı. 

"Teşekkür ederim."

Geçmişe bir olta atıp bir kaç anı yakalamak istiyordu İlay. Yarı baygın erkekleri ikna etmek ve onları tanımak kolay oluyordu onun için. Şimdi karşısında şık giyimli içinde şüphe barındırmayan bakışlara sahip güzel bir kadın var. İlay'ın biraz daha konuşmasını bekliyor. Sıkıcı sessizliklerden etkilenen biri değil. Böylece saatlere durup ona bakabilecek biri. 

"Arkadaşlarım buraya geliyor."

"Evet."

"İşinizi işimize benzetenler oluyor mu?" 

Kadın kusursuz bir gülüşle "hayır" dedi, "hiç olmadı."

Bir süre bakıştıktan sonra insanı sakinleştiren bir duruluğa sahipti kadın. 

"İnsan yaşadığı yerde anı biriktirmeye çalışıyor. Ne kadar çok anı varsa o kadar var oluyor çünkü. Bir şehri terk edince de ölüyor. Sonra yeni bir şehirde yeni bir hayat kuruyor. Sonra aynada, mutfakta, yatak odasında kendisine yakalanıyor. Üzülüyor. Gece çalışmayı o kadar çok seviyorum ki. Uyuyamıyorum mesela. Sessiz oluyor çünkü uyumak. Kalabalığın içinde uyumayı seviyorum, arkadaşlarımın yanında. Gece çalışmayı çok seviyorum, söylemiş miydim? aynada.. burada yeni bir hayat kuruyorum her insan gibi. Dün yaptığım şeyleri hatırlamıyorum ama. Önceki günü, sonraki günü. Hepsi birbirine benziyor. İnsanlar farklılık olsun diye mi evleniyor? Farklılık olsun diye mi yeni bir çocuk yapıyor? Farklılık olsun diye mi yaşadığım yeri terk ettim? Size bunu anlatmış mıydım?"

Derin nefes aldı kadın ayağını indirdi. Biraz öne eğildi ve ellerini birleştirdi

"Dün düşündüm de ne zamandır kimseyle oturup konuşmadım. Dün, yıllardır kimseyle tek kelime konuşmadığımı fark ettim. İşimiz gereği, işimi söylemiştim, çok konuşuyoruz. Sigaraya bu işle başladım 22 yaşında. 21'di galiba! Çok oldu işte. Ne diyordum? Buraya gelip sizinle konuşmanın iyi olabileceğini söyledi bir arkadaşım. Buraya sizinle konuşmaya geldim, sadece dinleyici olmak sizin için sorun değil galiba. Herkesle konuşabilen bir tipsiniz. Konuşma tarzıma takılmayın lütfen."

"Rica ederim. Diğer arkadaşların da geliyor yanıma, onları dinlemekten keyif aldığım söylenemez ama sohbetlerine ortak oluyorum."

Karşısındaki güzel kadın bunu anlıyor gibiydi. Zaten "o seni anlar," demişti İlay'ın iş arkadaşı. İlay'ın karşısındaki güzel kadının adı Zehra'ydı. 

"Boğuluyorum, bilmiyorum, çok kötü hissediyorum."

İlay'ın şık kıyafeti ve yerinde makyajı hayata sıkı bağlı fakat duygusal bir kadın portresi çiziyordu Zehra'nın karşısında. 

"Biz çoğu zaman, ne durumda olduğumuzu bilemiyoruz. Bu mümkün değil zaten. Bizi iyileştiren de hasta eden de iletişimde olduğumuz insanlar oluyor."

"İnsanlarla her gün iletişim halindeyim. Hem de çok yakın."

"Ne tür insanlar olduğu önemli."

"Müşterilerden rahatsız değilim. İş arkadaşlarım, onlar... yoruyor beni."

"İnsan gözü açık ve sürekli görüntü ve anı depolayan bir bilgisayar gibidir İlay Hanım. Hafızamızın hatırladığı kadarını yaşadığımızı zannediyoruz. Oysa her şey etkiliyor bizi. Bana kalırsa iyisiniz, kötü bir alışma dönemindesiniz. Basit bir anksiyete bozukluğu var ama bu işte olan herkes bunu yaşıyor."

"İlaç mı vereceksin?"

"Kendi kullandığım ilacı vereceğim. Bunu doktorlar, avukatlar, haber sunucuları baskı ve stres altında olan herkes kullanıyor. Paxera veriyorum, en düşük doz. Biraz yorgun ve halsiz hissedebilirsin ama seni daha az sinirli yapacak. Seninle tanıştığıma sevindim."

İlay saatine baktı. Süre dolmuştu.

"Haftaya tekrar geleceğim."

"İki gün sonra bekliyorum. Ücrete tabi değil, sohbet ederiz. İlacın da etkisini öğrenmiş olurum."

İLAYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin