İkinci Bölüm - Mahkeme/Uzun Bir Gün

87 9 0
                                    

Büşra okula dönmem için babamı ikna ettiğinde işimize bir süre ara verdik. Babam yakında tamamen iyileşecekti. Ben de burada bir sene daha eğitim görecek ve askere gidecektim. Sonra fabrikada bir tekniker olacak ya da ufak bir tesisatçı dükkanı açacaktım. Her şey böylece yoluna girecekti.

Okula döndüğümde Büşra ile bazı etkinlikler düzenlemeye karar verdim; okul gazetesini tekrar yayına sokacak ve kentte yerel gazetede serbest muhabirlik yapmaya başlayacaktım. Yerel gazetede ücretsiz çalışan her amatör basın muhabiri gibi elime bir fotoğraf makinesi verip beni heyecanlandırdılar. Bir süre çalışıp kendimi ispatladıktan sonra asgari ücretli bir çalışan olabilecek ve bir basın kartı sahibi olabilecektim. Bu yerel basın muhabiri kozumu şimdilik okulda kullanmayı istiyordum. Yani dikkatleri Sedat'ın üzerinden uzaklaştırıp kendime çekmeyi hedefliyordum.

Okul çıkışı ve hatta bazı derslerimi asarak ofise gittim ilk bir kaç gün, emektar gazetecilerden tüyolar aldım. Hepsi bu meslekle uğraşmamamı daha çok para kazanabileceğim bir mesleği seçmemi tavsiye ediyordu. Gençtim, hevesliydim ve burada zamanla onlar gibi biri olacaktım, onların dediğine göre. Hepsi gazeteden alacaklıydı ve iyi kötü bir sigortası var diye emekli olacağı günleri bekliyordu. Haber editörü, spor muhabiri, yazı işleri ve grafiker... hepsi kırkının üstündeydi. Hepsi yılda bir kere gazeteciler gününde belediye başkanı tarafından yemeğe davet ediliyor, yeni mekan açılışlarında, özel günlerde ve toplantılarda yiyecek ve içeceklerle günü kurtarıyordu.

Gazete, kentin merkezinde bir apartman dairesinin içinde kurulmuştu. Arşiv odası hariç diğer odalar kapısız, tıka basa sigara kokulu ve rutubetliydi. Gazetenin sahibi diğer çalışanlar gibi buruşuk elbiseyle çalışıyor onlarla beraber çay içiyor alacaklar için bahane uyduruyordu. Benimle tanıştığında elime Nikon D1'i verip karşısına almıştı.

"Bak gülüm, yurt dışından aldım üçüncü gözün olsun bu! bugün sana ilk ciddi görevini vereceğim!"

"ilk günden mi?"

"He, ilk günden. Korktun mu?"

Bizi dinleyen ihtiyar heyetinin gülüştüğünü hatırlıyorum. Onlara aldırmadan "Yo, neymiş görev?" diye sormuştum.

"Adliye sarayına gideceksin. Boşanma davası var, boşanan kadın Melekler Adası'nda çalışan bir kons. Kızı falan da orada olacak. Adam belalı, başka memleketten gelecek. İkisi de girip çıkarken fotoğraf almanı istiyorum."

"Metin de yazayım mı?"

"Onu biz hallederiz, sen fotoğraf al yeter."

"Sonra okulda bir kaç fotoğraf çekeceğim, uyarsa giderim."

"Tamam gülüm, makine senin artık."

"Anlaştık.. da gülüm lafı pek hoşuma gitmedi."

Tekrar aralarında gülüşmelerine aldırmadan makineyi alıp çıkmıştım. Dijital 3 Megapiksel bir kamera ile okul gazetesini uçurabilirdim. Gerçekten çok rahat gaza geliyordum. Okula döndükten bir hafta sonra elimde fotoğraf makinesi ile adliye kapısında bekliyordum. Kenwood cep telefonumu çıkartıp gazetenin sahibine "ne zaman burada olacak, kimse yok?" diye mesaj attığımı ve gelecek cevabı beklerken onun gelip yanıma oturduğunu hatırlıyorum.

"Ateşin var mı?"

Böyle bir selam kötü espriye davet ediyordu beni ama ilk karşılaşmada olmaz. Bu, ilk karşılaşmamız değildi. Kokusu ona odaklanmamı zorlaştırıyordu. Bel çantamdan zippo çıkartıp sigarasını yaktım o an. Okulda beni kantine çekip yüzümde açılan kesiğe tütün basan kızdı bu. Çakmağı elimden alıp bir tur çevirdi.

"Güzel çakmak!"

Burada ne işin var demeyi çoktan unuttum. Elinden geri almaya çekinerek "orjinal" diyebildim.

İLAYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin