3. Kenan: "boşluğa düşen sözcükler"

55 3 10
                                    

Kenan eve vardığında büyük sabırlı bir yalnızlıkla selamlaştı.

"hoş geldin oğlum!"

Yaşlı kaplumbağa sessizce örgü örüyordu. Bu kadın sıkılmıyor mu?

Yutkundu ve midesine doğru bir sancı inişe geçti. Sıkılganlık sarıldı, terlemeye başladı. Sıkılırdı her zaman. Askerden sonra belkide her gün sıkıldı hayattan ama böylesi bir boşluk içine düşmemişti. İşine, hayatına sarılmış kabuk bağlamıştı. Haniyse herkes ölse bir sigara yakar devam ederdi. Düne kadar.

Şimdi annesi ile konuşmak yerine balkona geçip oturdu. Üst üste ateşlediği sigaralarla ciğerini yakar ve rahatlardı genelde, bu kez tütünün tadı yoktu, yağmur öncesi rutubet dolu plastik bir hava vardı dışarıda. Tatsızdı her şey. Pis kokulu şehirler arası yolcu otobüsünde, terminalde, serviste, her yerde tatsızdı -her şey.  Lavaboya gidip yüzüne su çarptı, serinlemedi. Bir kaç kez öksürdü, yere düştü ve başını fayansa çarptı. Elini yağlı saçına sürdü, baktı. Kanamıştı. Ayağa kalktı, iyi hissediyordu kendini. Aynada kendisine yakalandı. Oradaydı. Başının yan tarafını küçük bir kırıkla zonkluyordu. Kulağının arkasında, ensesinden ve boynundan kan geçiyordu. Mutfağa geçip buzdolabını açtı. Meyve poşetini boşaltıp içine buz doldurdu. Salondaki divana geçip başına buzlu koydu. Annesinin izlemediği televizyondaki gündüz kuşağını izledi bir süre. 

"Annem istedi, zorlamadı. Ben de gittim onunla, o istedi diye" diyordu kızı kafasında.

"Saatin ben de! Bizi almaya gelirsin diye bekledim. Annemi affedersin belki diye. Affetmeyecek misin? Tamam, onu sevmiyorsun, beni de mi sevmiyorsun? Seni terk ettim diye mi? O istedi, ben de gittim onunla."

O ana kadar kızını sevip sevmemiş olduğunu düşünmüştü Kenan, şu an olduğu gibi. Karısını sevdiğini dahi unutmuş olduğunu düşünmüştü. Mahalledeki onca dedikoduya göz yumarak işine gücüne nasıl devam ettiğine şaşırdı. Başka ne yapacaktı ki? Kızı ona korkarak bakıyordu. Bir şeyler söylemesi gerekiyordu belki.

"Annen nasıl?"

"İyi. Boşanacak mısın?"

"Annen istemiş."

"Kızmıyor musun bize?"

Bu sözcükler düştüğünde ağlamaya başlamıştı kara saçlı kara gözlü kızı. Bu cümleden sonra babasına sarılmıştı.

"Sen niye sarılmıyorsun bana?" diye sormuştu. 

"Annen beni şikayet etmiş biliyor musun? Buraya dün geldim beni tutukladılar. Eski darp raporlarını hepsini gitmiş mahkemeye vermiş buraya geldiğimde olay çıkartırım diye. Şu oğlan fotoğrafımızı çekti, gazeteye de çıkar rezil oluruz. Rezil ettiniz beni. Kurtulmak istediniz tamam işte, daha ne sarılıyorsun!"

Kızı bu sözden sonra geri çekilip, "bize sahip çıkmadın" demişti, "o yüzden gitti kadın. Şimdi de sahip çıkmıyorsun. İmzanı at ve git!"

Gözlerini aşağıya çevirmiş bir daha bakmamıştı.

O gittikten bir süre sonra adliyeye çıkmış saatlerce sigara içtikten sonra mahkeme salonuna geçmişti. 

Hakim kısa kesmiş ve "Sayın İlay Aslan ve Kenan Aslan aranızda anlaştınız ve boşanmak istiyorsunuz, doğru mu?" diye sormuştu.

İkisi de "doğru" deyip onaylamıştı. Hakim İlay'a dönüp, "maddi bir talebin var mı?" diye ikinci bir soru yöneltmişti.

O sırada İlay kocasına dönüp kısaca bakmış ve "hayır" demişti. Kenan bu bakışı hissediyordu üstünde ama dönüp bakmıyordu başka bir yöne.

Konu İlayda'nın velayetine geldiğinde Hakim İlayda'nın içeri gelmesini emretmişti. Ortak hayata son verilmiş velayeti Hakim İlayda'nın menfaatlerini, Kenan'ın ve İlay'ın maddi durumunu göz önüne alarak İlayda'nın velayetinin İlay'da kalmasına karar verdi. Bu kararda etkili olan kişilerden biri de İlay'ın psikoloğu Zehra'ydı. Kenan hiçbir açıklamaya itiraz etmedi ve öngörüleri kabul etti. Kesinlikle istemiyordu. İlayda'nın gözyaşlarını bir kez daha orada gördü.

"Ağlamıyorsun kızım bana bak, fikrin değişirse annene ve babana, boşanarak seni yalnız bırakan şu iki terbiyesize avukat aracılığı ile dava açabilir velayetini değiştirebilirsin, anlaştık mı?"

İlayda 'evet' anlamında kafasını sallamıştı. Dava kapanmış her iki tarafta mutsuz ayrılmışlardı. Kenan üzgün ya da mutlu görünmüyordu, her zamanki gibiydi. Biraz daha çökmüştü. İlay gittiğinde beri yıkanmamıştı belki hiç, dağınık görünüyordu. Zeynep mahkeme sürecinde Kenan'ı incelemişti. Kenan kendini gizliyordu, el kol hareketleri azami, ses tonu sakin ve mimikleri sönüktü.

"Aç mısın?"

Yaşlı kadın tekerlekli sandalyesini çevirmişti.

"Açım anne!"

"Şu mutfağa bir tahta gibi bir şey koy, girmek zor oluyor. Ya da o arayı kir bir şeyler yap!"

"Amerikan mutfak yapalım sana!"

"İstemem gavur mutfağı. Gavur demişken, boşandın mı hanımınlan?"

"Boşandık bitti."

Kafasındaki buzlu poşetin bir kısmı erimişti. Kanama durmuştu. 

"Yemekten sonra sağlık ocağına git. Evde pansuman var, sen halledersin."

İLAYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin