Bölüm 29 / Yakalanmak

21K 1K 18
                                    

Isabel odasındaki mumu üfleyerek söndürdü ve yatağına döndü. Ancak o sırada çalan kapı onu durdurmaya yetti. Kaşlarını çatarak üzerine sabahlığını geçirdi.

“Kim o?”

“Akşam yemeğin.”

Colin’in gülen sesini duyunca rahatlayarak derin bir nefes aldı. Koşarak kapıya gitti ve hafifçe araladı.

“Bu saatte burada ne yapıyorsun?”

Colin sırıttı ve omzunu kapıya yasladı. “Seni özledim.”

Genç adamın sözleriyle Isabel bir süre durdu. Ardından havayı kokladı.

“Sarhoş musun?”

“Tek damla bile içmedim.”

İç çekerek kapıyı iyice açtı ve eliyle odayı gösterdi. “Gel.”

Hızla içeri giren adam kapının kapanma sesini duyduğu an Isabel’e döndü. Bir şey söylemeden kadının belini sıkıca tuttu ve kendine çekerek dudaklarını sertçe esir aldı.

Kadının önceki günler gibi çırpınmasını beklemişti ama Isabel uysal bir iniltiyle ona karşılık vermişti. Doğrusu kadın ilk geldiği günden beri oldukça yol kat etmişti. Onunla içten içe gurur duyuyordu.

Erkeğin elleri kalçasını sarıp hızla kendine çekince Isabel irkildi. Onunla son yakınlaşmaları pekte iç açıcı değildi. Ancak Colin kaçmasına izin vermedi. Dudaklarını diliyle zorlamaya başladı. Kadının ürktüğünü biliyordu ve en iyi sakinleştirme yönteminin öpüşmek olduğunu düşünüyordu.

En sonunda Isabel gevşedi ve dudaklarını araladı. Kadının kıvama geldiğini anlayan adam sırıtarak geri çekildi.

“Düğüne kadar beklemek zor olacak,” diye fısıldadı ve kadının güzel sarı örgüsünü okşadı.

Isabel cevap vermeden geri çekildi. Colin’in oynadığı oyunun elbette farkındaydı!

Dudaklarını yaladı ve kollarını göğsünün üzerinde kavuşturdu. “Biri seni burada görmemeli.”

“Burası benim klanım,” diyen Colin kaşlarını kaldırdı. “Ve ben istediğim yere giderim.”

Pes ederek iç çeken Isabel adamın önünden çekildi. “Bir hafta kaldı Colin. Sabret biraz.”

Sırıtarak onu onaylayan adam memnun gözlerle kadını süzdü. Ardından yanağına küçük bir öpücük kondurarak sert adımlarla odadan çıktı.

Isabel kapısını güzelce kapattıktan sonra sabahlığını tekrar çıkarttı ve yatağına girdi. Ancak gözlerini kapattığı an duyduğu tıkırtılar uyumasını engelliyordu. Kaşlarını çatarak yatakta doğruldu ve karanlık odaya baktı. Hiçbir şey yoktu. Tekrar yatağına yattı ancak tıkırtılar gittikçe çoğalıyordu. Neler olduğunu bilmese de korkuyordu kadın.

Tam uykuya daldığı sırada ensesinde hissettiği nefesle irkildi. Kalbi ağzında atıyorken hızla yataktan kalkmaya çalıştı ancak bir el sıkıca ağzını kapatarak onu yastığa bastırdı.

“Sakın bağırma seni hain,” diye tıslayan tanıdık sesi duyunca gözleri fal taşı gibi açıldı.

Bu… bu Finn Barrett’dı!

Adam iğrenç bir şekilde sırıttı ve gözlerini kadının mavi gözlerinden ayırmadan birine seslendi.

“İpi ve bezi getir.”

Odada başka birinin daha olduğunu anlayan kadın çırpınmaya çalıştı. Ancak tam o sırada yüzüne yediği güçlü tokat aklının başından gitmesine yetti.

Finn, küfrederek kadının ağzını bezle sardı ve ellerini kalın iple sıkıca bağladı. Joshua’ya attığı bakış zaferi haykırıyordu.

“Eve dönüyoruz.”

Tabii yolculukları o kadarda kolay geçmiyordu.

 “Bu kadın eşek ölüsü gibi,” diye homurdanan Joshua Isabel’i bir ağacın altına bıraktı. “Şunun neresini sevdin anlamadım.”

“Sevmek mi?”diye homurdanan Finn, dolu çantasını açarak yiyecek bir şey aradı. “Lanet olsun çok açım.”

“Bende.”

Gözlerini kırpıştırarak aralayan Isabel bir süre etrafına bakındı. Olanlar hızla aklına doluşunca yerinden kalkmaya çalıştı ancak elleri ve kolları bağlıydı.

“Finn!” diye bağıran kadın çok korkuyordu. “Ne yapıyorsun sen?”

“Bak bak bak,” Joshua sırıttı ve kadının başına gitti. “Yavru güvercinimiz uyanmış.”

“Siz çıldırmışsınız!” Isabel hızla geri kaçtı. “Colin bunu yaptığınızı öğrendiğinde canınıza okuyacak!”

“Ah sen orasını merak etme sevgilim,” dedi Finn sırıtarak. “Onun için bir sürprizimiz var.”

Kadının kalbi korkuyla sıkıştı. Nedense bunun hoş bir sürpriz olacağını düşünmüyordu.

Elizabeth Daniel’in tekrar uyuduğuna emin olunca anahtarı yavaşça kilide soktu. Çıkan tık sesiyle sevinçle çığlık atmak isteyen kız mümkün olduğunca sessiz bir şekilde çıktı ve anahtarı masaya bıraktı. Horlayan askere dil çıkardıktan sonra arkasını döndü ve yıkık dökük merdivenleri çıkmaya başladı. Gece olduğu için herkesin uyuduğuna emindi. İlk önce odasına çıkıp kıyafetini değiştirmeye karar verdi. Sonra da mutfağa gidecek ve yiyecek bir şeyler bulacaktı. Ardından yola çıkabilirdi!

Hızla odasına girdi. Pembelerle döşeli yere yüzünü buruşturarak baktıktan sonra dolabına ilerledi. Kirli elbisesini çıkarıp yerine siyah bir elbise ve pelerin giydi. Bir de küçük çantasını almaya karar veren kız tekrar odadan çıktı ve geldiği yolları hızla geri döndü. Lanet olsun bütün askerler neredeydi?

Kalenin pis koridorlarını geçerek dışarı çıktı. İlk önce uzun uzun temiz havayı içine çekti. Ardından hızla koşarak mutfağa yol aldı. Bulduğu bütün yiyecekleri çantasına attıktan sonra pelerinin şapkasını başına geçirdi ve arkasını döndü. Ancak tam o sırada sert bir gövdeye çarptı.

“Bir yere mi gidiyordun?” diye tıslayan Daniel’ın sesi Elizabeth’i iliklerine kadar titretti.

Yakalanmıştı.

Yorumlarınızı esirgemeyin lütfennnn :D 

SınırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin