Bölüm 11 / Arayış

25.6K 1.3K 28
                                    

Elizabeth’in sözleriyle ortamdaki gerilim arttı. Colin’in kaşları hızla çatılırken Isabel sakinliğini korumaya çalışıyordu. Göz göze geldiklerinde Colin’e güven verici biçimde gülümsedi. Sanki gözleriyle ona sakin kalmasını, yanlış bir şey söylememesini söylüyordu.

“Isabel Schellden’ı neden arıyorsun bakalım?” diyen genç kadın gayet sıradan bir tavırla Elizabeth’e bakmayı sürdürdü.

“Bunu söyleyemem.” Dudaklarını ısıran Elizabeth bakışlarını kaçırdı. Bir şeyler sakladığı barizdi.

“Senin ailen yok mu?” diye soran Colin ister istemez sertçe konuşmuştu.

“Var. Benim babam bir Lord.” Diyen Elizabeth çenesini gururla havaya dikmiş, meydan okuyan bakışlarla erkeği süzüyordu. Colin alaycı bir ses çıkardıktan sonra ellerini geriye yasladı ve aynı alaycılığı sözlerine yansıttı.

“Sen benim kim-“

Isabel’in ona attığı kötü bakışlarla susmak zorunda kaldı. Şanını duyuramadığı için asılan suratı kimsenin umurunda değildi.

“Peki ailen nerede?” Isabel’in nazik sesi Elizabeth’i konuşturmaya zorluyordu.

“Onlar İngiltere’de. Ben burada tek başımayım.”

Anlıyormuşçasına kafasını salladı genç kadın. Bezi tekrar soğuk suya batırıp bileğine geri koydu. “Bu çok tehlikeli. Küçücük bir kız çocuğu-“

“Kız çocuğu mu!” diye ciyaklayan Elizabeth hışımla doğrulmuştu. “Ben on yedi yaşındayım!”

“On yedi mi!”

Aynı anda haykıran çift inanamaz gözlerle kıza bakıyordu. Isabel bu kızın nasıl on yedi yaşında olduğunu düşünürken Colin göğüslerinin neden büyümediğini merak ediyordu.

“Neden bu kadar sıskasın?”

“Neden göğüslerin yok?”

Bu seferde arka arkaya konuşmuşlardı. Isabel öfkeden irileşmiş gözlerle genç adama döndü.

“Sana ne kızın göğüslerinden?”

“Bu bilim tatlım. On yedi yaşındaki bir kızın-“

“Ah seni pis sapık!” diye ciyakladı Elizabeth. Elleriyle göğüslerini kapatmış, tiksindiğini belli eden bir ifadeyle Colin’e bakıyordu.

“Ben sapık falan değilim,” diye homurdandı adam. Isabel’in ölümcül bakışlarını daha fazla dayanmadı ve gözlerini kapattı. “Tamam hadi ben bakmıyorum.”

Isabel ümitsizlikle başını iki yana salladı. Fark ettirmese de gözleri dolmuştu. Colin hiç değişmemişti. Aradan geçen yıllar sanki ona hiç vurmamış gibiydi. Ayrılmalarının sebebi Colin’in onu aldatmasıyken hâlâ kadınlar konusunda bu kadar rahat davrandığına inanamıyordu. Bu küçücük kıza bile terbiyesizlik yaparken bu adamla nasıl evlenebilirdi? Nasıl ona sadık kalacağını düşünebilirdi? Buna nasıl inanabilirdi?

Birkaç derin nefes aldıktan sonra daha iyi hissettiğini fark etti. Dudaklarını yaladı ve Colin’i görmezden gelerek soru sormaya devam etti.

“Her neyse,” diye mırıldandı gözlerini kızın bileğinden ayırmadan. “Tek başına düşman topraklarında dolaşıyorsun. Kızsın ve on yedi yaşındasın. Başına neler gelebileceğini hiç düşünmedin mi?”

“Hey!” Colin araya girme ihtiyacı hissetti. “İskoçya’da küçük kızlara tecavüz etmeyiz.”

“Büyük kızlara mı tecavüz edersiniz?” diyen Elizabeth’in gözleri korkuyla irileşmişti.

“Hayır. Bak biz kimseye tecavüz falan etmeyiz tamam mı?”

Kız kafasını salladı ama Colin’e karşı bakışları değişmişti. Onu şüpheyle süzüyor, tecavüzcüye benzer bir yanı var mı diye kontrol ediyordu.

“Şu konuyu kapatabilir miyiz lütfen?”

Isabel bezi tekrar ıslattı ve tekrar aynı bölgeye koydu. “Burada olduğundan ailenin haberi var mı peki?”

Elizabeth üzgün gözlerle kafasını salladı. “Beni Leydi Schellden’ı bulmam için gönderdiler. Hatta zorladılar.”

Bir süre kimse konuşmadı. Ancak Colin bu sessizliği bozma ihtiyacı hissetti. “Bu çok acımasızca.”

“Leydi Schellden’ı neden aradığını hâlâ söylemedin.” Isabel bir an önce sebebini öğrenmek istiyordu.

“Bunu kimseye söylemeyeceğinize söz verir misiniz?” diye fısıldadı Elizabeth. Karşılığında aldığı onaylarla dudaklarını ısırdı. Ancak sonunda cesaretini topladı. “Onun yerini bulup aileme haber vermem gerekiyor.”

“Neden?” Colin sinirlenmeye başlıyordu.

“Üstüme gelme tamam mı!” diye haykıran kız küskün bir tavırla kollarını göğsünde kavuşturdu. Isabel gülümsemeye çalışarak Elizabeth’in kolunu okşadı.

“Sen o aptalı boş ver. Bize anlatırsan sana yardımcı olabiliriz.”

“Nasıl?”

“Bana güven.”

Elizabeth tereddütle başını salladı. Derin bir nefes aldı ve içindeki her şeyi döktü. “Isabel’i bulup yerini babama söylemeliyim. İngiltere’de herkes onun bir hain olduğunu söylüyor. Babam ve ağabeyim o kadının cezasını verecekmiş.”

“Ne yapmış ki?” diye fısıldayan Isabel’in başı dönüyordu. Yüzü bir hayalet kadar solgundu. Ayakta zor duruyor gibiydi.

“Bana dediler ki o kadın bir hainmiş. Bir İskoç’la kaçmış.”

“Aman Tanrım.”

Genç kadın korku dolu gözlerini Colin’e çevirdi. Erkek, başını eğmiş düşünüyordu. Gözlerini tekrar Elizabeth’e çevirdi. “Buna inanıyor musun?”

“Hayır!” diye haykırdı Elizabeth. “Bence bu harika. Aşkı için ülkesini terk eden bir kadın. Müthiş!”

“O zaman neden onu arıyorsun!”

“Beni zorladılar. Eğer yapmazsam… Yapmazsam… Benimde bir hain olacağımı söylediler. Yine de Leydi Schellden’a zarar vermek istemiyorum.” Gözleri dolu doluydu. “Ben kimseye zarar vermek istemiyorum. Ama yapmak zorundayım.”

“Hayır,” Isabel kafasını iki yana salladı. “Hayır zorunda değilsin. Seni buna zorlayanların isimlerini vermelisin. Babanın adı ne?”

“Maximillan Barrett.”

Gözleri irileşen genç kadın elleriyle ağzını kapattı. Şok öyle ani gelmişti ki. Maximillan Barrett…

İngiltere’de flört ettiği Finn Barrett’ın babası…

Gözleri Colin’le buluştu. Erkeğin gözleri sert ve sahiplenici bakıyordu. Uzandı ve kızın çenesini tuttu.

“Seni benden alamazlar,” dedi sertçe. Eli gittikçe kadının çenesini sıkarken bütün vücudu gerilmişti. Boynunda bir damar atıyordu. Öyle yenilmez görünüyordu ki. İçinde şimşekler çakan gözleri Isabel’e sabitlenmişti. “Sen,” diye tısladı ona iyice yaklaşarak. “Benimsin.”

“Kaçtığımı sanıyorlar,” diye fısıldadı genç kadın. Gözleri korku doluydu. Yaşlar akmak için bekliyordu. “Beni arıyorlar. Beni öldürmek için arıyorlar.”

Bölümü geciktirdiğim için çok çok üzgünüm ama bilgisayarım bozuldu, bu bölümüde babamın işyerinden paylaşıyorum :D Tekrardan çok özür dilerimmm, yorumlarınızı esirgemeyin lütfenn ^^

SınırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin