Bölüm 10 / İki İngiliz

28.5K 1.3K 27
                                    

Isabel, suyla doldurduğu minik bir kap ve bez parçasıyla yerde oturuyordu. Dizlerinin üzerine çökmüştü ve dalgın gözleri yere odaklanmıştı. Colin çadıra girdiğinde irkilerek gözlerini kırpıştırdı ve genç adamın iri bedeniyle zorlukla oturmasını izledi.

Colin, bağdaş kurdu ve gözlerini Isabel’in yüzünde gezdirdi. “İyi olduğuna emin misin?”

Kadın yavaşça kafasını salladı ve bezi suya batırarak bir süre bekledi. Tamamen ıslandığından emin olduktan sonra dikkatle çıkardı ve fazla suyu sıktı. Etrafa su sıçratmamaya özen gösteriyordu.

“Bana bırak,” diyen Colin uzanarak bezi aldığında sesini çıkartmadı. Colin ona saniye saniye yaklaşırken düşünmesi çok zordu!

Soğuk bezin alnında yarattığı ilk baskıyla hafifçe inlerken dudaklarını yaladı. Colin’in gözlerine bakmıyordu. Kenetlenen çenesine ve dudaklarına odaklanmıştı.

“Seni anlayamıyorum,” diye fısıldadı gözlerini kırpıştırarak. “O kadar değişiksin ki.”

“Neden?”

Colin’in sıcacık nefesi yüzünü yalarken mantığının yavaş yavaş yok olduğunu hissediyordu. Alnındaki hafif baskılar artık okşar gibiydi. Colin bezi sadece sıyrılan kısımda gezdiriyor, işi uzattıkça uzatıyordu.

“Bir an soğuksun bir an sıcacık. Bir an senden nefret ediyorum bir an-“

Sözlerinin gidişatı onu korkuturken hızla sustu. Çenesini kapamazsa işler çığırından çıkacaktı. Colin güldü ve soğuk bezi yere attı. Yaranın olduğu kısma kondurduğu minicik bir öpücük bile Isabel’in aklını başından almıştı!

“Harika kokuyorsun,” diye fısıldayan Colin’in bakışları değişmişti. Alev alev yanan açık kahve gözleri genç kadını apaçık bir şekilde süzerken ve yavaş yavaş üzerine eğilirken az sonra neler olacağını ikisi de çok iyi biliyordu.

Colin’in onu öpeceğini fark ettiğinde Isabel hızla kendine geldi ve geri çekildi. Colin, onun belinden sertçe tutarak kaçmasını engelledi. Isabel’in çırpınmasına veya çığlık atmasına izin vermeden onu kendine sertçe çekti ve adeta bedenine yapıştırdı. İkisi de dizlerinin üzerinde dururken bu oldukça komik bir görüntüydü ancak yaşananlar ve hissedilen duyguların komiklikle alakası yoktu!

Colin’in dudakları sıcacıktı. Kadının aklını başından alıyor, bunu yapmaktan hiç çekinmiyordu. Isabel hafifçe inledi ve kollarını erkeğin boynuna doladı. Genç adam dilini hafifçe dudaklarına değdirdiğinde neredeyse çıldırıyordu. Bu duyguyu çok özlemişti!

Colin, onu sırtüstü yatırdı ve üzerine çıktı. Dirseklerinden destek alıyordu. Nefes almak için birkaç saniyeliğine geri çekildi ancak hemen sonra tekrar Isabel’in dudaklarına yumuldu. Sertçe öpüyordu ancak aynı zamanda şefkatliydi. Dili, ağzını açması için Isabel’i zorluyor, ona düşünme fırsatı bırakmıyordu. Erkek, genç kadının alt dudağını hafifçe dişlediğinde Isabel’in elleri Colin’in saçlarını bulmuş, onları çekiştiriyordu. Kadın resmen kendinden geçmişti.

Sonunda Colin’e yenik düştü ve ağzını açtı. Colin gürültüyle inleyerek genç kadının ağzından dilini içeri soktu. Dilini emdi. Onunla oyunlar oynadı. Genç kadının kesik kesik inlemeleri Colin’i gaza getiriyor, erkeği heyecanlandırıyordu. Her ikisi de daha fazlası için yanıp tutuşuyordu.

Isabel duyduğu hışırtılarla gözlerini araladı ve Colin’i hızla üzerinden itti. Aslında Colin böyle bir hareketten etkilenecek biri değildi ancak mantığı yok olmuştu. Isabel, kendine gelmeye çalışarak gözlerini kırpıştırdı ve o hışırtıyı tekrar duydu. Korkuyla irileşen gözlerini Colin’e dikti ve dudaklarını yaladı. Dudaklarında Colin’in tadı vardı.

Nefes nefese bir süre bekledi. Kendine gelebildiğinde doğruldu ve çadırın girişine bakmaya başladı. Bir yandan Colin’e fısıldıyordu.

“Duydun mu?”

Erkek kaşlarını çattı. “Neyi?”

Hışırtılar tekrar başladığında ikisi göz göze geldi. Colin ona eliyle otur işareti yaptıktan sonra çadırdan çıktı. Ancak Isabel tabii ki onu dinlemedi ve Colin’in peşinden gitti.

“Bakın burada ne varmış!” diyen Colin, çalılıkların içine eğildi. “Selam küçük kız.”

Isabel kaşlarını çattı ve koşarak çalılıklara geldi. Yerde iki büklüm yatan bir kız çocuğu öfkeyle Colin’e bakıyordu. Minicik bedeni en fazla on beş yaşında olduğunu gösteriyordu. Açık kahverengi saçları ve bal rengi gözleriyle gerçekten güzeldi.

“Merhaba,” dedi Isabel gülümseyerek. Kızın öfkeli bakışları bu sefer ona döndü. Ancak Isabel önemsemedi. “Burada ne arıyorsun?”

“Uzak durun benden!” diye tıslayan kız buna rağmen kaçmak için bir harekette bulunmuyordu. Yerde sere serpe uzanmış, kalkmaya niyetli gibi görünmüyordu.

"Keltçe biliyor." Colin şüpheyle kızı süzüyordu. Isabel gözlerini kızdan ayırmadan homurdandı.

"Ne var yani? Bende biliyorum."

Isabel daha sonra anladı. Eteği bileklerinin üstüne kadar sıyrılmış olan kızın ayak bileği mosmordu. Genç kadın dudaklarını ısırdı ve kızın bileğine uzandı.

“Buraya ne oldu?”

Morluğa dokunduğu an kızın irkilmesi gözünden kaçmadı. Görünen o ki ayağını burkmuştu. Colin’e döndü ve morarmış yeri gösterdi.

“Onu çadıra taşır mısın?”

Genç adam kaşlarını çatsa da kafasını salladı ve tek hamlede kızı kucağına aldı.

“Adın ne?” Soruyu Isabel sormuştu.

“Elizabeth.”

“İngiliz misin?”

“Ah harika.” Homurdanan Colin çadıra girince Elizabeth’i sertçe yere yatırdı. “Bir tane yetmiyormuş gibi-“

“Kapa çeneni Colin.” Isabel yere çöktü ve kızın saçlarını yüzünden çekti. “Bende İngiliz’im.”

Elizabeth küçük gözlerini kırpıştırdı. “Öyle mi?”

Genç kadın gülümseyerek kafasını salladı. Ardından Elizabeth’in bileğine bakmaya başladı. “Burkuldu mu?”

Elizabeth yutkundu ve başını salladı. Isabel oraya dokunduğu an yüzünü buruşturdu. Ağlamamak için dişlerini sıkıyordu.

Isabel dudaklarını büzerek bir süre düşündü. Ardından Colin’e döndü. “Soğuk su bulabilir misin? Ama çok soğuk olmalı.”

Colin kollarını göğsünde kavuşturdu ve ikisine tepeden bakmaya başladı. “Hayır bulamam.”

“Lütfen.”

Güzel kadının iri mavi gözleri yalvarırcasına bakarken bunu reddetmek imkansızdı. Sinirle iç çekti ve su bulmak üzere çadırdan tekrar çıktı. Bu sırada Isabel, sandığından yeni bir bez çıkardı. Colin içeriye bir kap soğuk suyla girince teşekkür edercesine gülümsedi. Ardından bezi suya batırıp kızın bileğine bastırmaya başladı.

“Burada ne işin var Elizabeth?” diyen Isabel bunu gerçekten merak ediyordu. “İskoçya topraklarında olduğunun farkında mısın?”

“Biliyorum.” Elizabeth heyecanla kafasını aşağı yukarı salladı. “Ben buraya Isabel Schellden’ı bulmaya geldim.”

Yorumlarınızı esirgemeyin lütfeeen ^^ :D

SınırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin