Bölüm 9 / Yaralı Prenses

27.5K 1.4K 55
                                    

Kadın onu saran bu kollara minnetle sığındı. Canı acımamıştı ama çok korkmuştu. Bir anda ortaya çıkan atın kişnemesi ve şaha kalkması onda derin bir şoka sebep olmuştu.

Kollar yavaşça belinden çözülürken o kişinin Colin olduğundan emindi. Ancak başını çevirdiği an yanında nefes nefese yatmakta olan genç,  Colin değil kardeşiydi!

Dirseklerinden destek alarak doğruldu ve dizlerinin üzerinde oturmaya başladı. Bir yandan derin nefesler alıyor, bir yandan da Kenneth’ın kendisini nasıl kurtardığını düşünüyordu. Ayrıca Colin neredeydi?

“Tanrı’ya şükür. Isabel, bir şeyin var mı?”

Duyduğu bu endişeli sesle rahatladı genç kadın. İşte Colin yanına gelmiş, kollarıyla Isabel’i sarmalamıştı. Kenneth, yavaşça ayağa kalktı ve üzerindeki tozları silkelemeye başladı. Bir yandan da homurdanıyordu.

“Hayatını kurtardığım için teşekkür etmene gerek yok. Lütfen, zahmet etme.”

Zorlukla aldığı nefeslerle kısık bir sesle konuşabildi kadın. “Teşekkürler.”

Colin onun ayağa kalkmasına yardım etti. Eliyle nazikçe çenesini tuttu ve yüzünü incelemeye başladı. “Alnın kanıyor.”

Isabel yüzünü buruşturdu ve kendini toparlamaya çalıştı. “Kenneth olmasaydı ölmüştüm.”

“Evet, ölmüştün.” Colin’in aniden sertleşen tavrına karşı Isabel şaşkınlıkla duraksadı. Ancak Colin, sözlerine aynı sertlikte devam etti. “Sana seslendim. Lanet olsun! Neden bir kez olsun beni dinlemiyorsun? Yok. İlla ki kendi bildiğini okuyacaksın.”

“Emirlerini dinlemeyeceğimi söylemiştim,” dedi Isabel’de cevap olarak. O burada ölümden dönmüşken bu görgüsüz herif onu sorguya çekiyor, hatta azarlıyordu. Bir insan anca bu kadar düşüncesiz olabilirdi!

“Seni inatçı keçi!” diye homurdanan adam genç kadının çenesini sertçe bıraktı ve ondan uzaklaştı.

“Hey!” Kenneth ellerini havada sallayarak burada olduğunu belirtti. “Ben hâlâ buradayım.”

“Ne yapalım yani?” diye homurdanan Colin, öfkeli gözlerini bu sefer kardeşine dikmişti.

“Bir şey yap diye söylemedim zaten.”

“Senin derdin ne Kenneth?” diye bağıran Colin nereye saldıracağını şaşırmış bir boğa gibiydi adeta. Isabel’in inatçılığı, canını hiç düşünmeden tehlikeye atması ve en önemlisi onu kurtaran sapık kardeşi sinir sistemini çökertmişti. Ne yapacağını, kime saldıracağını bilmiyordu. Tek istediği bugünün stresini atmaktı.

Kenneth kaşlarını çattı ve kollarını göğsünün üzerinde kavuşturdu. “Asıl senin derdin ne? Biliyor musun ağabey, sen sıyırmışsın. Ciddiyim.”

“Sana kimin sıyırdığını göstermemi ister misin!” diye gürleyen Colin bunu soru olarak sormamıştı. Bu apaçık bir tehditti!

“Ona bağırmayı kes!” Isabel uzun zamandır koruduğu suskunluğunu bozarak araya girdi. Colin öfkeyle ona döndüğünde genç kadının öfkeden kudurduğunu gördü. Yüzü kıpkırmızı olmuştu ve parlak mavi gözleri irice açılmıştı. Adam yutkundu ve kendini o gözlerden zorlukla ayırdı. Zira biraz daha bakarsa bu İngiliz kızını şuracıkta soyacak, öfkesini kendi yöntemleriyle yatıştıracaktı. Tabii anlama özürlü kardeşi Kenneth bu çiftin yalnız kalmak istemelerinden habersizken bu mümkün değildi!

Ama ah bir saniye! Isabel’in söylediklerini yavaş yavaş idrak ederken gözlerini kıstı. Bu sefer gerçekten öfkelenmişti.

“Bana onu mu koruyorsun?” diye tısladı kadının suratına bakarak. Isabel gözlerini kırpıştırdı ve kollarıyla kendini sardı.

“Hayır. Korunacak bir şey yapmıyor ki!”

“Isabel çadırına git ve bekle.”

Colin’in bu sert tavrı genç kadına işlemedi tabii ki. Yeni gelen emirle kaşları çatıldı ve ayağını sinirle yere vurdu.

“Bak işte yine yapıyorsun! Bana emir vermek hoşuna mı gidiyor kahrolası!”

“Isabel.” Sesini yumuşatan Colin taktiği bulmuştu. “Çadırına gidip beni bekle güzelim.”

Bu da bir emirden farksızdı ancak Isabel gülümsedi. Colin’in sesi öyle büyüleyici, öyle baştan çıkarıcıydı ki! Özellikle söylediği sevgi sözcüğü Isabel’i kendinden almıştı. Hipnotize olmuşçasına hafifçe gülümsedi ve kafasını salladı. “Tamam.”

Suratında aptal bir tebessümle çadırına ilerlerken bu adamın ses tonunun bile kendisini nasıl tahrik ettiğini fark etti. Lanet olsun adamın konuşması bile aptala dönmesine sebep oluyor, savunma duvarlarını tek tek acımadan yıkıyordu.

    Isabel gidince Colin kardeşine döndü. Eski sert tavrı geri dönmüştü işte. Katı bir tavırla başını eğdi.

“Onu kurtardığın için sağ ol.”

Kenneth sırıttı ve omuz silkti. “Önemli değil.”

İkisi de bir şeyler söylenmesini bekliyordu. Birbirlerinin suratlarına aval aval bakarken Colin iç çekti ve kollarını göğsünde kavuşturdu. “Az önce olanlar için üzgünüm. Sadece… sinirlerim gerilmişti.”

Kenneth ağabeyine gülerek yaklaştı ve omzuna omzuyla vurdu. “Benim sevdiğim kadın da ölümden dönseydi bende öyle olurdum.”

“Sevdiğin kadın mı?”

Colin şaşkınlıkla kardeşine döndü. Kenneth aceleyle başını iki yana salladı ve yutkundu.

“Birini sevdiğimden değil, örnek verdim sadece.”

“Yaşın geliyor Ken,” diyen Colin kardeşine alttan alttan evlilik sinyallerini veriyordu. Colin yakında evlenecekti ama Kenneth’ın bu umursamazlığı ve kadın düşkünlüğü de bir yere kadardı. Eninde sonunda Kenneth’da evlenecekti ancak inatçı kardeşini şimdiden alıştırmaya başlamalıydı. Zira Kenneth evliliği saçma bulan ve bekârlık sultanlıktır felsefesiyle yaşayan bir çocuktu.

“Biliyorum ağabey.” Kenneth yüzünde sevimli bir gülümsemeyle Isabel’in girdiği çadırı gösterdi. “Sevgilini bekletme. Git hadi.”

Colin sırıttı ve kardeşinin omzunu sıktıktan sonra çadıra yürümeye başladı. Arkasından Kenneth’ın gülerek mırıldandığını duyuyordu.

“Fark ettim de sevgili kelimesi seninle aynı cümlede kullanılınca anlamını yitirdi.”

Colin onu umursamadı ve sevdiği kadının yanına bir an önce gitmek üzere adımlarını hızlandırdı.

İçerde yaralı prensesi onu bekliyordu ve Colin ilk hamlesini yapmak için sabırsızlanıyordu.

Yaa herkes çok istiyordu, bende hergün bölüm paylaşmaya karar verdim :D Ama yorumlar falan azalmasın yea umursamamazlık etmeyin yani, ben sizin yazdıklarınızla motive oluyorum :D Ne kadar yorum o kadar bölüm hesabı sahjdsfgs :D Neyseee yorumlarınızı bekliyoruuumm :D

SınırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin