Luhan
Duvara yasladığım başımı kaldırdım ve gözlerimi açıp sıkıntıyla ofladım. Odamın duvarları sanki üstüme üstüme geliyordu ve içimi kemiren binlerce duyguyla başa çıkmaya çalışmak bir astım hastası gibi nefes alış verişimi güçleştiriyordu.
Uzun bir soluk üfledim havaya ve ani bir kararla odamdan çıkıp, dış kapıya yöneldim.
"Nereye oğlum bu saatte?" Babam arkamda belirip sorduğunda, " Bakkala gidiyorum, bir şey istiyor musun?" Dedim bir yandanda portmantodan deri ceketimi almış, giyiyordum.
"Dikkat et, saat geç oldu."
"Peki baba." Dedim a'yı uzatarak bezmiş bir sesle ve kendimi dışarıya attım.
Nisan gecesinin serin esintisi tenimi okşarken, hafif üşüdüğümü hissettim. Elimle omuzlarımı ovalarken, ıssız sokakta amaçsızca yürümeye başladım. Saat gece yarısına geliyordu.
Bir kaç dakika daha yürüdükten sonra hala içimdeki sıkıntının kaybolmadığını hatta katlanarak beni ele geçirdiğini fark ettim. Bir şeyler yapmam lazımdı. Bana Sehun'u unutturacak bir şeyler.
Evimizin arka sokağına doğru ilerlerken, etrafı demir çitlerle sarılı basketbol sahasını görmemle gözlerimin sevinçle parlaması bir oldu. Hızla adımlarımı o yöne doğru hızlandırdım. Dua ediyordum ki sahasının kapısı kitli değildir.
Sahanın etrafında dolaşıp kapıyı zorladığımda hareket eden demir yığını yüzümün gülmesine neden olmuştu.
Sahanın ortasına gelip, gözlerimle sahayı taradığımda bir köşede bana göz kırpan basketbol topunu görmemle adımlarımı o yöne doğru attım ve topun yerden alıp sektirmeye başladım.
Karanlık ve sessiz geceyi delen top sesi, iç sesimi duymamı engelliyor, bu da bir an olsun Sehun'u düşünmemi engelliyordu.
Topu bir kaç kez sektirip, potaya atarken bunu bir kaç defa tekrarladım ve yavaş yavaş terlediğimi hissettim. Üzerimdeki ceketi çıkardım ve topu sektirerek sahada koşmaya başladım. Koştukca yoruluyor, yoruldukça terliyordum. Üzerimdeki t shirt'u de çıkarıp attığımda, beyaz atletimle kalmıştım.
Yarım saattir kendimi kaptırmış basketbol oynarken, kulağıma dolan zil sesi ile durdum ve sesin geldiği yönü anlamaya çalıştım. Yorgunluktan uğuldayan kulaklarımın yeni yeni seçebildiği tanıdık ses ile topu bir köşeye gelişi güzel attım ve ceketimi bıraktığım yerden alıp, telefonu cebinden çıkardım.
Babam arıyor...
Alt dudağımı dişleyip, başımı sallerken başımın dertte olduğunu anladım. Adama bakkala gidiyorum demiştim ve neredeyse bir saattir ortada yoktum.
"Alo, baba?" Dedim temkinlice.
"Neredesin oğlum sen? Bir gittin daha gelmedin."
" Bizim mahalledeki bakkal kapalıydı da ben de arka mahalleye geçtim baba. Geliyorum hemen."
"Annen fark etmeden gelsen iyi edersin."
"Peki babaaa." Dedim aego dolu sesimle ve telefonu kapatıp ceketin cebine gönderdim. Gece gece bu kadar basketbol yeterdi, amacına ulaşmış, kafamı fazlasıyla dağıtmıştım.
Burnuma hissettiğim ıslaklık ile, başımı gökyüzüne çevirdim. "Zamanlaman harika, Tanrım." diye söylendim ve sahadan çıkmak için arkamı döndüm.
Arkamı dönmemle, karşımda gördüğüm beden beni olduğum yere çivilerken, acaba çok yorulduğum için halisyülasyonlar mı görmeye başladım diye kendimi sorgulamaya başlamıştım. Sehun'un bu saatte burada olma ihtimali yüzde kaçtı? Yoksa aşk gerçekten tesadüfleri sever miydi?
Üzerine giydiği basketbol atleti ve şortu ile sahanın çitlerine yaslanmış, basketbol topunu kolunun altına almış ifadesiz gözlerle bana bakıyordu.
Gözlerimi açıkta kalan kollarından, köprücük kemiklerinden ve kaslı bacaklarından çekip , yerdeki t shirt ve ceketime çevirdim. Bir an önce buradan gitmeliydim.
Elime aldığım t shirtümü üzerime geçirirken, bakışlarını sırtımda hissediyordum.
" Üzerini giyme." Sehun konuştuğunda, t shirtümü kafamdan geçirmek üzereydim. Bir an için duraksasamda onu dinlemedim ve t hirtü giyip, ceketini elime alarak çıkışa ilerledim.
Benimle bir daha konuşmaz sanıyordum fakat konuşmuş olsa bile gözlerindeki ifadesiz bakışlar onun mesajımı okuduğundaki tepkilerini doğru tahmin ettiğim anlamı geliyordu.
Tam kapıdan çıkmak üzereydim ki, uzun bir kol yoluma set çekti.
" Mesajını okudum."
Sehun düz sesiyle konuştuğunda, gözlerimi koluna kitlenmiştim. Gözlerine bakamayacak kadar utanıyordum.
"Neden beni engelledin?"
Sesin bu sefer daha yakından geliyordu ve bedenin sıcaklığını t shirtümün üzerinden hissedebiliyordum. Kokusu çoktan burnumdan içeri sızarken, kokusunu tüm benliğimle hücrelerime sindirmiştim.
"Nerede benim hırçın geyiğim?" Kulağıma doğru fısıldarken, dudakları kulağıma değmiş ve vücuduma titreşim göndermişti.
"Neden böyle yapıyorsun?" Diye mırıldandım kıskacından kurtulup,gözlerine bakarken. Az önceki ifadesiz bakışlar gitmiş, yerine adlandıramadığım belki da adlandırmaktan çekindiğim bakışlar gelmişti.
"Neden böyle yapıyorsun?!" Diye bağırdım bu sefer. "Bana böyle bakma!"
"Bilmiyorum." dedi önce sakince sonra "Dengemi bozdun!" diye yükse sesle konuşup, ellerini saçlarının arasından geçirdi.
"Ben mi?" dedim inanamayarak, işaret parmağımla kendimi gösterirken.
" Beni seviyorsun di mi Luhan? Ben gerçekten seviyorsun."
"Sehun," dedim acı çekercesine. "Lütfen.
"Soruma cevap ver." kararlı gözlerle bana bakarken, ne kaybedebilirim ki diye düşündüm. Belki de bu onu görüşümdü.
"Seni seviyorum Sehun. Okulun bahçesinde, beni düştüğüm yerden kaldırdırırken göz göze geldiğimiz andan beri seviyorum."
Kararları bakışlarının arkasında beliren hafif bir gülümseme gördüysem de, hemen kayboldu.
"O zaman deneyelim."
Güzel geçen sınavımın şerefine bölüm atayım dedim asdsdf Oy ve yorum lütfen :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DESKTEXT!//HUNHAN
FanfictionFizik dersinde canı sıkılan Luhan, elindeki kalemle sıraya anlamsız şekiller karalıyordu. Sonra aklına, arkadaşı Kyungsoo'nun yaptığı ve ona ballandıra ballandıra anlattığı şey geldi. Neden olmasındı? Eline ispirtolu bir kalem aldı ve sıranın üstüne...