Beni fırlattığı koltuktan kalkıp ona aldırış etmeden mutfağa gittim ve kendime güzelinden bir kahvaltı hazırladım. Güzelinden dediğime bakmayın siz, tost ve vişne suyundan oluşuyor kendisi. Bir iki ısırık almıştımki mutfağa giren Savaş elimdeki tostu alıp koca bir ısırık kopardı ardından tostu geri bana verip vişne suyumdanda koca bir yudum içti. Arkasını dönüp evin çıkışına doğru yürüdüğünde elimdeki tostu masaya bırakıp peşinden koştum.
-"Hey! Bekle!" Ne var dercesine tek kaşını kaldırıp arkasını döndü.
-"Evime gitmek istiyorum."
-"Tamam, hadi gel o zaman."
-"Ne? Nasıl yani?" Şaşırmıştım. Hemen kabul edeceği aklımdan geçmemişti.
-"Biraz daha sorgularsan vazgeçeceğim."
Elimi ağzıma götürüp fermuar çeker gibi yaptım ve yanından geçip kapının kenarındaki ayakkabılara yönelmiştimki kolumdaki parmaklarla durmak zorunda kaldım.
-"Bu halde gitmeyi düşünmüyorsun herhalde?" Üzerime bir göz gezdirdiğimde haklı olduğunu anlamam geç sürmedi, hâla onun bacaklarımı ortada bırakan tişörtü vardı üzerimde.
-"Haklısın. Bekle iki dakikaya geliyorum." Diyip hızla odaya gidip dolaptan şort ve sıfır kol çıkartıp üzerimi değiştirdim. Saçımıda elimle düzelterek evden çıkıp arabaya bindim. Sert bakışlarını üzerimde gezdirdikten sonra gözlerime çevirdi.
-"Ne gerek vardı ki üzerini değiştirmene?"
Ona gözlerimi devirip cevap vermeden oturduğum koltukta kemerimi bağlayıp arkama yaslandım.
Sessiz bir yolculuğun ardından evimin önüne gelmiştik. Kemerimi çözüp teşekkür ettikten sonra arabadan indim anahtarımın ve telefonumun olmadığını hatırlayınca sevimli olduğunu düşündüğüm gülümsemeyle kapattığım kapıyı tekrar açtım.
-"Hmm... Telefonunu kullanabilir miyim?"
-"Birazdan burada olur." Anlamadığımı belirten bakışlarımı gönderdiğimde gözlerini devirip konuştu.
-"Çilingirci."
-"Tamam. Hoşçakal!" Dedim ve evimin önüne gidip beklemeye başladım. Savaş'ın hala gitmediğini fark ettim ama sesimi çıkartmadım. Zaten telefonuyla uğraşıyordu ardından telefonunu kulağına götürdü ve kısa bir görüşmenin ardından kapatıp hızla bulunduğumuz sokaktan çıktı. Çok geçmedende çilingirci geldi.
Sonunda evime kavuşmuştum. Öncelikli olarak ayakkabılarımı çıkartıp ayakkabılıkta unutmuş olduğum telefonumu alıp hemen televizyonun karşısına kuruldum. Bir yandan film izlerken bir yandan da telefonuma gelen aramaları kontrol edip mesajları okuyordum Melih'ten gelen mesajları es geçip Duygu'nun mesajlarını okudum. Telefonum çalmaya başladığında hemen açıp kulağıma götürdüm. Götürmez olaydım kulağımı deldi pislik!
-"Nerdesin sen kaç saattir arıyorum cevap vermiyosun evine geldim kapıyı açmıyosun?"
-"Duygu'cum tamam! Kulağımı seviyorum bak biraz sakin ol tamam mı bebeğim?
-"Ne sakini kızım ne sakini? Nerdesin sen?"
-"Ev..." Evdeyim dememe kalmadan telefonu suratıma kapatmıştı. Birileri benim yüzümden baya sinirlenmiş demek. Ben mal gibi telefona bakarken kapı yumruklanmaya başladı. Yattığım koltuktan kalkıp kapıya doğru gittim.
-"Ulan kırdın kırdın! Patlama geldim!" Diyerek kapıyı açtım. İçeriye dalan iki dingile şaşkın bakışlarımı gönderirken Duygu çoktan sorgulamaya başlamıştı. Elimle ağzını kapatıp onu koltuğa doğru sürüklerken kolunu cimcikleyi Melih'i neden getirdiğini sormayı ihmal etmedim. Acıyla çığlık attığında Melih'te kapıyı kapatmış bize doğru geliyordu. Elimi ağzından çektiğimde sorgusuna kaldığı yerden devam etmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOVALAMACA
Teen FictionElis Erez, 17 yaşında bir genç kız annesinin evlenmesi ile hayatı alt üst olur çünkü hayatına üvey kardeşi Onur girmiştir. Onur Elis'i elde etmeye çalışırken ikisininde başını belaya sokar. Ve kovalamaca başlar... "Kızı al. Kız senin olsun. Beni bır...