Anneannemin anneme düğününde hediye etti saat vardı kolumda . Altın gibi parlayan , sapsarı saate bakmak için kolumu kaldırdım . Saat daha sekizdi . Sabah sabah bu gürültü de neydi ? O kadar halsiz ve yorgun hissediyordum ki ne o sesleri kimin çıkardığına bakabilirdim ne de her neyse işte . Kısacası yumuşacık yatağımdan , annemin özenle seçtiği kırmızı yatak örtümden ve babamın bana küçüklüğümde aldığı tonton kahverengi ayıcığımdan ayrılamazdım . Sesler git gide yükseliyordu ve o sesler bana çok daha tanıdık gelmeye başlamıştı . O ses , müziğin sesi gittikçe daha da yaklaşıyor ve daha da net anlaşılabiliyordu . Evet tahmin ettiğim gibi bu oydu . Beethoven'ın 9. Senfonisinden " Neşeye Şarkı . " Kapımın açılmasıyla müziğin sesi daha çok artmıştı . Üzerinde asker yeşili ve v yakalı tişörtü olan kaslı sevgilimdi bu . Arkasında Sude ve tabiki onun yanında da annem . Annem elinde ; çikolata kremasıyla kaplı , antep fıstıklı ve üzerinde on dokuz tane mum olan bir pastayla gülümseyerek içeri girdi . Şaşkınlığımı belli etmemeye çalışarak sadece içimi kaplayan huzura dayanarak gülümsedim . Ve tarihe bakmak için telefonumu bulmak istercesine göz gezdirdim . Yastığımın altına baktım , komidinin üstüne baktım . Telefonum hiçbir yerde yoktu . Sanırım aşağıda mutfak masasının üzerindeydi . Ulaş :
— Evet . Bugün on dokuz temmuz , dedi ve gülümsedi .
Sude benim onu görmem için kocaman bir adımla Ulaş'ın önüne geçti . Klasik tarzına bürünmüştü yine . Üzerinde vücuduna tam oturan , siyah ve yarım kollu bir tişört vardı . Altında da siyah , kot bir kapri . Saçlarını düzleştirmişti ve omzuna gelen o kıvırcık saçları neredeyse beline geliyordu .
" Ve sen bugün on dokuz yaşına girerek baya yaşlanmış oldun ." diyerek elindeki kutuyu bana doğru uzattı . Farkında olmadan ona şaşkın şaşkın bakmış olmalıyım ve o bunu fark etmiş olmalı ki bana bakıp bir kahkaha patlatarak kutuyu yatağın üzerine koydu . Şaşkınlığı üzerimden atamamıştım .
Üzerimdeki yorganı bir köşeye doğru ittirdim ve kutuyu kucağıma aldım . Kırmızı üzerinde beyaz , siyah benekler olan bir kapağı vardı kutunun . Tabiki ortasında kocaman bir kurdale vardı . Kurdaleyi açtım . Kapağın içinde ; usta bir ressamın çizimi gibi görünen bir resim vardı . Ulaş ile benim resmim . Yanına da kocaman bir gül yapıştırılmış . Mor gül , en sevdiğimden . Kutunun içi de çikolata doluydu . Herkes bilirdi benim çikolataya nasıl düşkün olduğumu . Kutunun kapağını kapattım ve ani , hızlı bir haraketle yataktan kalkıp Sude'nin kucağına attım kendimi . Kahkahalara boğulduk sonra . Pastayı üfledim . Ulaş :
— Dilek tut , dilek .
Sude :
— Gözlerini de kapat .
Gözlerimi kapatıp dilek tuttum . Babamı dilemiştim . Babamı görmeyi . Babama sarılmayı . Babamın sesini duymayı . Babamın geri dönmesini dilemiştim . Tabi ben dilek tutarken diğer yandan da alkışlar , sesler yükseliyordu . Kahvaltı yapmaya aşağıya inecektik . Annem elinde pastayla önden gitti . Sude de arkasından kapıyı kapatıp çıktı . Kapı kapanır kapanmaz Ulaş boynuma sarıldı . Çok özlemişim onu . Çok da ihmal etmişim sevgilimi . Dakikalarca öyle kaldık . Ama ben saatlerce de onunla öyle kalıp , onun kalbinde saklanabilirdim . Gözlerimin içine bakarak " Hadi gidelim ." dedi .
Tamam diyip yanağından öptüm . Tam kapıyı açmak için eğilmiştim ki Ulaş beni kucağına aldı . Kahkahalara boğuldum . Ulaş :
— Şşş ! Annen duyucak , dedi .
Gülerek " Tamam hadi indir o zaman ." dedim . Kaşlarını kaldırarak baktı ve tebessüm ederek :
— Asla , dedi .
Gülümseyip boynuna sıkıca sarıldım . Yavaş yavaş merdivenlerden aşağıya doğru indik . Mutfağın kapısında kucağından indirdi beni . Kahvaltı masasına oturdum . Ulaş yanıma , Sude karşıma , annem de Sude'nin yanına oturdu . Her zamanki gibi döktürmüştü annem . Yumurtalı ekmek , krep , sosisli omlet , zeytinli poğaça , boyoz ve daha neler neler . Ulaş da cebinden küçük nutella çıkardı . Her şey tamdı . Sevdiklerim de yanımdaydı . Anlaşılan harika bir gün geçirecektim . Kahvaltımzı yaptıktan sonra oturma odasına oturmaya geçtik . İki kişilik koltukta sıkış tepiş oturmuştuk . Ben , Ulaş ve Sude yan yana . Annem elinde tepsiyle , tepsinin üzerinde uzun , kalın ve cam bardaklarla , içlerinde de limonatayla bize doğru yürüyordu . Kalkıp annemin elinden tepsiyi alarak bizimkilere servis yaptım . Sonra elimde bardağımla tekrar aynı yerime , Ulaş ve Sude'nin arasına oturdum . Annem bana dönerek :
— Eee bugün ne yapıyoruz dünya güzeli , dedi .
Biraz duraksadım ve Ulaş'ı göstererek :
— Şoförümüz o annecim , dedim . Sonra da Ulaş'a bakarak gülümsedim . Ulaş :
— Düşünün ve karar verin . Ama akşam sizi lunaparka götüreceğim , dedi .
Gülümsedim . Bu kadar insanın böyle bir günde benim mutlu olmam için çabalaması hoşuma gidiyordu .
— Bence siz karar verin . Biliyorsunuz ben uyum sağlarım , dedim .
Ulaş :
— Ama bu sefer sen karar vereceksin ve biz sana uyum sağlayacağız , dedi .
— Peki o zaman . Arabaya mı binelim yoksa yürüyelim mi ?
— Bence yürüyelim , hem hava da almış olursun hayatım .
— Hava almış oluruz , dedim . Z'yi bastırarak söyledim . Sonra hep beraber güldük . Ben pijamalarımlaydım oysaki herkes hazırdı .
— O zaman bekleyin , hemen giyinip geliyorum ; dedim .
Koşarak merdivenlerden yukarıya çıkıyordum ki Ulaş :
— Koşma düşeceksin prenses , dedi .
Arkamı döndüm ve sırıtmakla yetindim . Ulaş ' ın sözünü dinlemiş olmak için yavaş yavaş çıkmaya başladım merdivenlerden . İlk başta yatağımı düzelttim , sonra da kutuyu komidinin üzerine koydum . Yastığın altından babamın fotoğrafını çıkardım . Öptüm , öptüm , öptüm ve seni seviyorum dedim . Ulaş kapıyı çalmadan içeri girdi , kapıyı açık bırakmıştım çünkü .
— Kimle konuşuyorsun , dedi .
Fotoğrafı göstererek hüzünlü olduğum belli olan bir gülümseyle fotoğrafı tekrar yastığın altına koydum .
Bana doğru yavaş yavaş yürüdü , üzüldüğünü anlamıştım . İki eliyle beni kendisine doğru çekip sıkıca sarıldı . Sonra ellerini omuzlarıma koydu ve gözlerimin içine bakıp :
— Bugün olmaz , dedi .
Gülümsedim .
— Bugün üzülmene izin veremem , dedi .
Tam bir şey söylemek için ağzımı açacaktım ki eliyle ağzımı kapatıp burnumdan öptü . Elini ağzımdan çekip kapıya doğru yürüdü ve gülümseyerek :
— Oooo daha giyinmemişiz , dedi .
Gülümsedim . Kolundaki saate baktı ; benim ona sevgililer gününde aldığım , lacivert saatti bu . Parmağıyla saatin camına iki kez vurup :
— 10 dakikanız var hanımefendi hazretleri , dedi ve gülümseyerek kapıyı kapatıp odadan çıktı . Kendi kendime " Bugün olmaz , kendin için değilse bile onları üzmeye hakkın yok senin Dünya " dedim .
Dolabın kapağını açtım . Biraz dolaba göz gezdirdikten sonra koşarak camı açtım . Hava güzeldi . Dolaptan elbiselerimi çıkardım . Kısa ve askılı olanları . Üç tane elbise çıkarmıştım . Biri dizin iki karış üstünde ve pudra pembesiydi . Diğeri dizin hemen üstündeydi , mavi ve kemeri de beyazdı . Diğeri de dizin iki karış üstündeydi , beyazdı ama üzerinde siyah büyük benekler vardı . Kemeri de siyahtı tam ön tarafa gelecek yerinde sarı bir kurdale vardı . Bu elbiseyi anneannem bana almıştı . Evet böyle bir günde bunu giymeliyim diye düşünürken telefonum çalmaya başladı . Dedem arıyordu hem de görüntülü . Çok mutlu olmuştum , hemen telefona cevap verdim . Anneannem ve dedem , ikisi de yan yana durmuş ve ben telefonu açar açmaz " Doğum günün kutlu olsun . " dediler . Gülümsedim ve teşekkür ettim . Telefonu kapattık ve ben giyinmeye koyuldum . Ulaş'ın verdiği on dakikadan sadece dört dakikam kalmıştı . Kıyafeti giyip saçımı yapmaya koyuldum ki kapım çalmıştı . Tabiki de Ulaşdı , başka kim olabilirdi ki . Gülümseyerek :
— Son 5 dakika , dedim .
Başıyla onayladı ve gülümseyerek odadan çıktı . Ben de saçımı , makyajımı yapıp annem ile babamın odasına koştum . Annemin sarı babetini aldım , giydim ve koşarak merdivenlerden indim . Bağırarak ve gülerek :
— Hazırııım ben , dedim .
Ulaş donup kalmıştı . Ve annem :
— Harika görünüyorsun , dedi .
Sude :
— Dünyam , dünya güzeli olmuşsun ; dedi .
Ulaş bir tepki göstermeyince gidip yanağından öptüm ve kulağına :
— Harika görünüyorum , biliyorum ama hepsi senin için ; diye fısıldadım .
Sadece gülümsedi . Elinden tutup kapıya doğru yöneldim . Ne annem ne de Sude geliyordu . Elimi iki kez birbirine vurup :
— Hadi ama , dedim .
İçim buruktu ama bunu belli etmeyecektim . Ulaş ' ın dedikleri beynimde yankılandı . Bugüm olmaz . Bugün olmaz . Olumlu yönden bakmak için kendimi zorluyordum . Evet belki babam yoktu ama beni bu kadar çok seven üç tane mükemmel insan vardı hayatımda . Babam olsaydı da fena olmazdı aslında . Annem :
— De mi Dünya ?
Dalıp gittiğimi anlamasınlar diye " Sen ne dersen o annem ." dedim ve her zaman ki gibi gülümsedim .
Evden çıktığımızda saat biri kırk geçiyordu ama şimdi saat üç buçuktu . Yürümekten ayaklarıma kara sular inmişti . Ama hiç ses çıkarmadım . On , on beş dakika yürüdükten sonra karşımıza bir çay bahçesi çıktı . Annem :
— Gençler son gaz gidiyorsunuz da ben kırk yaşında yaşlı bir bayanım , dedi .
Hep beraber güldük . Ulaş ' a bakarak :
— Ayy valla bende yoruldum , dedim .
— Hadi oturalım o zaman , dedi .
Havuzun kenarına oturduk . Hepimiz acıkmıştık . Yiyecek bir şeyler istedik . Bir , bir buçuk saatimiz de burada geçmişti . Ve her şey yolundaydı . Her şey yolunda olmalıydı zaten . Saat beşe geliyordu çay bahçesinden kalktığımızda . Annem eve dönmek için otobüsü tercih etti . Ve Sude de onunla gitti . Ben artık çocuk değildim anlamıştım Ulaş ile beni yalnız bırakmak için yaptıklarını . Böyle anlayışlı oldukları için daha çok seviyordum onları . Zaten buradan eve varmamız taş çatlasa yarım saat sürerdi . Ulaş ile yan yana yürümeye başladık . Elini elime vurdu . Güldüm .
— Vuracağına tutsana , dedim .
— Tutarım ama bırakmam , dedi .
Aynı onun yaptığı gibi kaşlarımı kaldırarak gülümsedim .
El ele , sessizce yürüyorduk ta ki dondurmacı görene kadar .
— Bana dondurma alabilrsin , dedim .
Gülerek :
— Yok yaa , dedi .
Dudaklarımı büzmemle beraber :
— İyi alayım bari , dedi .
— Ahh ahh , dedim .
Mutluydum . Ulaş ile mutluydum . Ulaş bana dokunduğunda kendimi güvende hissediyordum . Belki babamın yerini tutamazdı ama her karşıma çıkan adamda babamı ararsam zaten asla mutlu olamazdım .
Dodurmacı :
— Neli olsun yenge ? dedi .
Ulaş ile birbirimize baktık ve gülerek :
— İki top çikolatalı istiyorum , dedim .
— Sana ne vereyim abi ? dedi .
Ulaş da :
— Ben de üç top ve ikisi çikolatalı biri de vanilyalı olsun istiyorum , dedi .
Sadece Ulaş'ın duyacağı şekilde :
— Ooo üç top , dedim .
Bana baktı , kaşlarını kaldırdı ve gülümsedi . Sürekli kaşlarını kaldırırdı çünkü onun o an ki haline bayılırdım . Çok tatlı olurdu . Küçük , hafif çekik olan gözleri büyürdü ve bu ona ap ayrı bir tatlılık verirdi .Evin önüne geldiğimizde hiç eve girmedik . Direkt arabaya bindik çünkü eve girsek evden çıkamazdık , oyalanırdık ve bunu ikimizde iyi biliyorduk . Annemi aradım onlar arabaya geldi . Ve ben tabiki arkaya oturmuştum . Anneydi o , büyüktü . İstemedi aslında öne oturmak , çok ısrar etti ama ben kabul etmedim . Arabada Berhoveen'ın 9.Senfonisinden " Neşeye Şarkı " çalıyordu . Ulaş dikiz aynasından bana baktı , ben de ona bakarak gülümsedim . Lunaparka varmamız on dakika bile sürmemişti . Hep beraber jeton almaya gittik . Yirmi - yirmi beş tane jeton almıştık . Ulaş tutturdu gondola binelim diye . Annem binmezdi . Gerçi annem hiçbirine binmezdi . Sadece böyle bir günde yanımda olmak istemişti ve bu bana yeterdi . Sude ile Ulaş bir olunca ne kadar karşı çıkmaya çalışsam da başaramayacağımı anladım . Sude ' nin yükseklik korkusu vardı ama o bile bu kadar isterken onlara hayır diyemedim . Gondola bindik . En arkaya oturduk bide . Her zaman olduğu gibi ikisinin ortasında oturuyordum . Kabus gibi birkaç dakika sonunda gondoldan indik . Tabi o birkaç dakika içinde sanırım sadece benim çığlıklarım duyuluyordu . Başım dönüyordu . Bu yüzden Ulaş sıkıca sarılmıştı bana . Korkmuştu belliydi . Yüzü sapsarı olmuştu . Sude de su almaya gitmişti . Sudan bir yudum aldıktan sonra gülmeye başldım . Öyle kendilerine geldiler . Çarpışan arabalara binelim diye tutturdum . İki kez çarpışan arabalara bindik . Trene , crazy dance ve birkaç şeye daha bindik . Dönme dolaba binelim diye konuştuk . Sude'nin yükseklik korkusu vardı , annem de binmek istemedi . Ulaş :
— Sadece biz varız şansa bak , dedi .
— Böyle bir günde şanslı olduğumu bilmek bile mutlu ediyor , dedim .
Beraber şarkı söylemeye başladık . İki tur attık , tam üçüncü turu da tamamlayacakken en tepede durdu . Tedirgin bir şekilde aşağıya baktım . Ulaş'ın sesi harikadır ve şarkı söylemeye devam etti .
"Ben dünyanın en büyük aşığı olabilirim.
Ben koynunda yüz sene bin sene durabilirim ."
Dönme dolap çalışmaya başladığında içim rahatladı . Ulaş :
— Sanırım bir aksaklık oldu , dedi .
Gülümsedim ve sıkıca sarıldım ona . Dönme dolap durana kadar da öylece kaldık .
Jetonumuz da bitmişti , saat de geç olmuştu . Anlaşılan bu günün de bize ayrılan kısmın sonuna gelmiştik . Arabaya doğru yürüyorduk . Annem ile Sude önden önden gidiyorlardı ve çoktan arabaya binmişlerdi . Ulaş cebinden bir kutu çıkardı . Küçük , ince , uzun bir kutu . Sıkıca sarıldı , anlımdan öptü sonra da kutuyu bana uzatarak :
— Doğum günün kutlu olsun prensesim , dedi .
Kutuyu açtım . Ucunda iki tane kalp ve kalplerden sarkan isimler " Dünya ∞ Ulaş ". Başımı kutudan kaldırdıktan sonra gülümseyerek :
— Takar mısın ? dedim .
— Tabiki , dedi .
Arkamı döndüm , kolyeyi taktı . Elimi bir kaç kez kolyenin ucunda gezdirdim . Tekrar Ulaş'a döndüm . Gözledim dolmuştu . Sıkıca boynuna sarıldım .
— Bugün beni çok mutlu ettin , çok teşekkür ederim .
— Ağlıyor musun sen ?
Göz yaşlarımı sildim.
— Hayır , dedim .
— Ne oldu ? dedi .
— Mutluluk göz yaşları bunlar sevgilim , dedim .
Ve gülerek tekrar boynuna sarıldım .
— Seni seviyorum , dedim .
— Seni çok seviyorum .
Gülümsedi ve gözlerimin içine bakarak :
— Emin ol benim kadar çok değil , dedi .
Son kez tekrar sarıldık ve arabaya binmek için ağır adımlarla , el ele yürüdük . Arabanın arka kapısını açtım . Annem arkaya oturmuş . Bir şey söylememe izin vermeden sert bir sesle :
— Bu sefer olmaz , dedi .
Kızmasın diye bir şey söyleyemedim . Gülümseyerek Ulaş ' a baktım . Dudaklarını kıpırdatarak , ses çıkarmadan " Seni seviyorum ." dedi . Dudağımı ısırdım ve " Ben de . " dedim . Annem ile Sude'nim güldüğünü fark ettim .
— Siz üçünüz de benim için çok değerlisiniz , bugün için hepinize teşekkür ederim , beni çok mutlu ettiniz ; dedim .
Sude :
— Seni seviyoruz , dedi .
Annem :
— Senin var olman bizim için en büyük hediye zaten , dedi .
Ulaş da sadece güldü . Zaten Ulaş'ın bir şey söylemesine gerek yoktu . Onunla konuşmamız gereken her şeyi konuşmuştuk .
Söylediklerine karşı arkamı dönüp gülümsemekle yetindim . Sohbet muhabbet derken evin önüne gelmiştik . Sude bugün bizde kalacaktı . Annem arabadan indi . Ulaş'a sıkıca sarıldım ve biz de Sude ile arabadan indik . Güle oyanya eve doğru gittik . Saat bir buçuğa geliyordu ve hepimiz uyukusuzduk . Sabah da erken kalkmıştık . Annemin yanağına öpücük kondurup ve salona oturmadan Sude ile odama çıktık . Yatağa uzanır uzanmaz da uyuya kalmıştık zaten .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜNYA #Wattys2017
Teen FictionBabasız büyümüş bir kızım ben . Benim ilk aşkım babam diyemedim hiç . Benim tek kahramanım babam diyemedim . Onun yokluğu her zaman şanssız olduğumu düşündürdü bana . Hay aksi ! Bir de bu hastalık . Hiç bir zaman hayal kuramadım zaten . Hedeflerim...